Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #9

in #tr7 years ago

Hi dear Steemians, this is a first Turkish novel special to Steemit! It's a fantasy and sci-fi novel and I will share daily. I hope you guys support me with your comments and ideas. Steemit have great opurtunuties and I want to start something in Turkish community. I hope one day I will finish this novel in here and I will publish it. So, if you ready let's start!

Badges
NameSınırsız / Unlimited
CategoryFantasy, Sci-Fi

Previously in Sınırsız :


Her Chapter farklı bir evrende, farklı bir dünyada, farklı bir zaman diliminde geçiyor. Her evrenden bir karakter tanıtılıp öne çıkacak ve en son hepsi bir araya gelecek, ilk chapter'da bahsedilen turnuva için. Karışıklık olmasın diye not düşeyim dedim :)

Kartal başını herzaman ki gibi yukarı kaldırdı ve o yırtıcı çığlığını attı. Çığlıkla birlikte dev maske erimeye başladı ve altından bir insana dönüştü. Her yeri parıldayan göz kamaştırıcı altından bir adam... Altın adam bir kaç adım atıp yanıma geldi. Kalbim korkudan ve heyecandan göğsümden çıkmak serpilmişcesine hızlı çarpıyordu. Altın adam altın elleri ile yüzümü okşamaya başladı . Tahminimden yumuşak olan elleri koyu kahve saçlarımın arasında nazikçe geziniyordu. Sonra birden boğazımı sıkmaya başladı. Güçlü ve sert elleri derimi parçalayıp etime gömülmek istercesine sıkıyordu boğazımı. Tüm gücümle ona karşı koymaya çalışıyordum fakat bir çelik kadar sert olan ellerinden boğazımı kurtaramıyordum. Altından kaşlarını çatmış öfke dolu gözlerle bakıyordu bana . Göz boşlukları tıpkı dev maskenin ki gibi boş ve karanlıktı. Gür ve tiz sesi ile haykırmaya başladı "Başarısız oldun! Başarısız oldun!" dedi ve ardından boynumun kırıldığını duydum.

Gözlerimi açtığımda her yer bulanıktı. Neredeydim ben ? Etrafıma bakınmak için doğrulmaya çalıştığımda ellerimin ve ayaklarımın yatağa kelepçeli olduğunu fark ettim. Son derece sade olan odanın bir hastane odası olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Karşımdaki sandalyede bacak ancak üstüne atmış bir vaziyette oturan orta yaşlı adam yarıladığı sigarasını hiç acele etmeden içmeye devam etti. Yüzü bir kunduzun ki kadar asık ve sertti. Donuk ve keskin bakışlarını üzerimden ayırmadan sigarasından bir nefes daha çekti ve dumanı birkaç saniye sonra yavaşça mümkün olduğunca şekil vermeye çalışarak bıraktı odanın içine. Sigarasından son nefesi de çektikten sonra sigaranın izmaritini oturduğu sandalyenin yanında ki küçük komodinin üstünde duran cam küllüğe bastırıp söndürdü. Eziyet ettiği ciğerlerini birazcık rahatlatmak için derin bir nefes aldıktan sonra ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gözlerimin içine bakıp duygusuz ses tonu ve kusursuz bir İngilizce ile:


source

" Do you know English?" dedi.
"Türkçe biliyorum" dedim hafif bir gülümseme ile. Adam iğrenir gibi bana bakarak:
"Ben komiser Hakan Kartal. " dedi.

Beyazlar düşmüş saçını özensiz bir şekilde -muhtmelen eliyle- düzeltmişti. Uzun siyah kadife paltosunun yakasında küçük kırmızı bir leke vardı. Muhtemelen yalnız yaşıyordu ki kimse bu lekeden bahsetmemişti kendisine. Muhtemelen uykusuzluktan kızarmış gözleri ile bana bakmaya devam ediyordu. Bir cevap vermeyeceğimi anlayınca kelepçelendiğim yatağın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Yüz ifadesinden hiç bir şey çıkaramadığım bu garip adam tekrardan o duygusuz sesi ile konuşmaya başladı

"ABD dış işleri bakanını Michael Corn'u neden öldürmeye çalıştın?"

Öldürmeye çalıştın... Yıllardır sayısız göreve çıkmıştım fakat ilk kez başarısız olmuştum. Bu affedilemez bir utançtı ve bunun tek sorumlusu her şeyi berbat eden uzun beyaz kıyafetli adamdı. O Tanrı'nın zaferine gölge düşüren bir günahkardı ve artık en az ben de onun kadar günahkardım. Tanrı günahlarımızı affetsin.

"Çünkü Tanrı onu yanına çağırıyordu." dedim mümkün olduğunca sert bir ses tonu katınarak. Karşımdaki adamın düz ve ifadesiz dudaklarını kıvrak ve alaycı bir gülümseyiş kapladı bir anda. Küçümseyici gözlerini gözlerimden ayırmadan

"Neden yanlızlıktan sıkılmış mı ?" dedi. Fakat kendisi bile yaptığı bu basit ve tehlikeli espriye gülememişti. Tanrı'ya inanmıyordu yada ona kızıyordu muhtemelen . Bir insan kendi yaratıcısına neden kızardı ki? Sonra sorumun cevabının ölüm olduğunu fark ettim. Bir insan hazır olmadığı bir anda ölümle yüzleşmek zorunda kalırsa Tanrı ya ve hayata küserdi yada henüz ölmeye hazır olmayan bir sevdiğini Tanrı yanına aldığında ... Peki bu adam bu ızdıraplardan hangisini yaşıyordu da yaratıcısına küsmüştü? Ölüyor muydu yoksa her geçen gün ölüp ölüp diriliyor muydu çok sevdiği bir yakınını kaybettiği için ? Yada ikisini birden mi yaşıyordu?


source

"Tanrının kılıcı olarak onun isteklerini yapmak benim vazifem." dedim yutkunarak. Komiser oturduğu sandalyeden kalkarak:

"Seni yakaladığımızda göğsünden vurulmuş , kolundan ve bacağından ok ile yaralanmıştın ve kanlar içinde yerde yatıyordun. Derhal hastaneye getirilip ameliyata aldılar seni. Fakat doktorlar göğsündeki kurşunu ve vücudundaki okaları çıkardıklarından birkaç saat sonra yara hızla iyileşmeye ve kapanmaya başlamış. Birkaç saate tamamen iyileşmişsin. Bu Tanrının bir mucizesi mi ?" dedi konuyu değiştirip yavaşça konuşarak. Yavaş konuşarak sanki her kelimenin zihnime işlemesini ve beni uzun bir müddet meşgul etmesini istiyor gibiydi. Sakinliğimi ve içsel durgunluğumu korumaya çalışarak gözlerimi yorgun yüzünden ayırmadan

"Ben Tanrı nın size göstermek istediği bir mucize değilim onun kılıcıyım, adaletiyim ve öfkesiyim. Eğer mucize arayışı içindeyseniz etrafınız mucizelerle kaplı fakat siz bu mucizeleri göremeyecek kadar kör olduğunuzdan her sabah aynanın karşısına geçtiğinizde gördüğünüz mucizeyi bile fark edemiyorsunuz." dedim içimde kabaran öfkeyi birazda olsa kelimelere katarak. Komiser yine o alacı gülümsemesi ile bana bakarak

"Bu dünyada olmayan tek şey mucizedir." deyip odadan çıktı. Onun çıkması ile sigara kokan ve soğuk bir sessizlikle kaplı olan odada düşüncelerimle yalnız kaldım. Bir insan nasıl bu kadar kör olabilirdi anlayamıyordum.

Adamın bu konuşmaları ve gözlerinde gizlenmiş olan öfke ile karışık korku bana kendisimi hatırlatıyordu. Demirkuleye ilk getirildiğim zamanları. O zamanlar Tanrıya ve mucizelere inanmayan biriydim fakat orada Tanrının varlığına defalarca şahit olmuştum. Onun öfkesine, gücüne ve adaletine...

Bu içeriğin tüm hakları saklıdır & @monomyth

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.16
JST 0.031
BTC 62209.21
ETH 2436.43
USDT 1.00
SBD 2.66