Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #7

in #tr7 years ago (edited)

Hi dear Steemians, this is a first Turkish novel special to Steemit! It's a fantasy and sci-fi novel and I will share daily. I hope you guys support me with your comments and ideas. Steemit have great opurtunuties and I want to start something in Turkish community. I hope one day I will finish this novel in here and I will publish it. So, if you ready let's start!

Badges
NameSınırsız / Unlimited
CategoryFantasy, Sci-Fi

Previously in Sınırsız :


Her Chapter farklı bir evrende, farklı bir dünyada, farklı bir zaman diliminde geçiyor. Her evrenden bir karakter tanıtılıp öne çıkacak ve en son hepsi bir araya gelecek, ilk chapter'da bahsedilen turnuva için. Karışıklık olmasın diye not düşeyim dedim :)

Sessizlik... Tonlarca ağırlıkta sessizlik çökmüştü sisli vadiye.. Ağırlığı altında ezilmek üzereyken tüm bu sessizliği yırtan bir çığlık yükseldi. Ses sanki her yerden geliyor gibiydi.Etrafı kaplayan sise aldırmadan koşmaya başladım. Kulakları sağır edercesine şiddetli bir çığlık daha yükseldi. Fakat bu daha yakından gelmişti. Bir kartalın çığlığı gibiydi, şiddetli ve tiz... Koşuyordum... Koşuyordum... Sis yüzünden neredeyse hiç bir şey göremiyordum sadece duyduğum çığlıklar rehberimdi bu puslu vadide ve sürekli koşuyordum... Ciğerlerim hızla girip çıkan soğuk havadan dolayı yanana kadar koşuyordum... Sonra birden çığlık atan kartalı gördüm bir kayalığın üstüne tünemiş başını göğe çevirmiş bir vaziyette hala çığlık atıyordu... Soğuktan kabarmış tüyleri esen rüzgarla sağa sola savruluyordu. beni görünce çığlık atmaya kesti ve bana bakmaya başladı. Gözlerindeki parıltı sanki bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi.Tahtında oturan bir kralın kibri vardı gözlerinde.

Yavaş adımlarla ona yaklaşmaya başladım. Ben ona yaklaştıkça o farklı bir şeye dönüşmeye başladı. Her adımımda rüzgarla kopup uçuşan gri siyah tüyleri buharlaşıp siyah bir dumana dönüşüyordu. Etrafı küçük siyah duman birikintileri kaplıyordu.Tüysüz kaldığında ise yolunmuş ve zayıf bedeni erimeye başladı. Jölemsi bir kıvamı olan erimiş kanlı bir et yığınına dönüşene kadara damla damla eridi. Yerde sadece kırmızı bir birikinti kaldığında ise havada asılı duran yüzlerce siyah gaz bulutçuğu onun içine girmeye başladı...Bir müddet sonra karşımda bir adam duruyordu. Orta yaşlarda omuzları çökmüş, dağınık ve beyaz saçlarını eliyle düzelten bir adam. Giydiği gri renkli takımı ile sisli havayla bir bütün oluşturuyor gibiydi. Tam önünde durduğumda saçını düzeltmeyi bırakıp yorgun buz mavisi gözleriyle beni süzmeye başladı.


source

"Kimsin sen?" dedim. Gözlerini gözlerimden ayırmadan kısık sesi ile cevap verdi

"Michael Corn" dedi ve sonra şidetli bir rüzgar esti ve adam bir duman bulutu na dönüşüp etrafa yayıldı. Duman sisin içinde gözden kaybolduğunda bir el omzuma dokundu. Arkamı döndüğümde yüzünde altın maskesi ,elinde bir katana olan siyahlar içinde bir adam gür sesi ile "Öldür onu " dedi..

Aniden yatağımda sıçradım... Heryerimden ter akıyordu, öyleki yastığım sırılsıklam olmuştu. Kalbim gördüğüm rüyanın etkisiyle deli gibi çarpıyordu. Sanki vücudumun bir milimetresine bile kan götüremezse ölecekmişim kadar telaşlıydı. İsmi unutmamak için tekrar etmeye başladım titreyen sesime aldırmadan "Michael Corn... Michael Corn... Michael Corn..." . Yatağımdan kalkıp hemen yandaki kahverengi meşeden yapılmış dört çekmeceli komodinden bir havlu alıp yüzümdeki teri sildim. Hala rüyanın etkisinde olan ellerim her zamanki gibi titriyordu azda olsa. Komodin ile aynı malzemeden yapılmış olan karşımdaki masada hala açık olan bilgisayardan "Michael Corn" ismini arattım.Ekrandaki imleç dönemeye başladığında sanki durması asırlar sürecekmiş gibi geliyordu. Arama sonucunda çıkan başlıklardan ilkini açtığımda köşeleri mavi ortası beyaz bir zemine yazılmış bugün tarihli bir haber çıktı karşıma

"ABD dış işleri bakanı Michael Corn bu sabah 10:03 de İstanbula iniş yaptı. Saat 16:00 da meclis binasında başbakan ile yapıcağı görüşmenin ana konuları ;atmosferdeki bozulmayı düzeltmek için yapılacak olan makina , artan terör olayları ve her geçen gün güç kazanan yeni dinler olucağı tahmin ediliyor..." Haberin devamını okumadan masadan kalktım. İstanbula geleli daha dört gün olmuştu ama bu aldığım ikinci görevdi ayrıca en az ilki kadar zor ve anlamsızdı. Tanrım neden onu öldürmemi istiyorsun benden ? diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonra zihnimi bulandıran bu düşünceyi ruhumun diğer yarısı bir bıçak gibi kesip attı . Tanrı benden birini öldürmemi istiyorsa sadece öldürürdüm onun dizaynını sorgulamak bana düşmezdi. Ben sadece onun emrindeki bir askerdim...

Rüyalarımda verdiği isimleri öldürmek için eğitilmiş bir askerdim ... Saatime baktığımda saatin 15:17 olduğunu gördüm ,Michael Corn ün zamanı dolmak üzereydi. Yatak odasından çıktıktan sonra odanın karşısındaki lavaboda yüzümü yıkadım. Islak yüzümü ve ellerimi kuruladıktan sonra salonda kanepenin üzerindeki yüzyıllar önce saf altından yapılan kutsal maskeyi yüzüme taktım ve siyahları giyindim. Asırlar boyunca yüzlerce kahramanın taktığı ilk Azberan'ın öldürdüğü ilk dört kralın taçlarını eritip yaptığı bu maske insana canlıymış gibi geliyordu.Ölen kralların korkusunu ve Azberan'ın öfkesini içimde hissediyordum. Fakat şehrin ortasında böyle gezinmem dikkat çekerdi. Onların dünyası onların kuralları...


source

Maskeyi çıkartıp yerdeki gitar çantasına duvarda asılı olan siyah çelikten yapılmış olan katana ile beraber yerleştirdim. Yine siyah çelikten yapılmış olan iğneleri elibisenin çeşitli yerlerine yerleştirdidim dikkatle.Ucu tibet dağlarında bulunan kırmıız yapraklı kış çiçeğinden yapılan, çok az kşi tarafından bilinen zehirle kaplı olan bu iğneler birkaç dakika içinde düşmanı öldürürdü. Yer yüzünde panzehiri olmayan tek zehir olduğunu söylerdi Üstad Zhama.

Demirkule den ayrılacağım zaman Üstad Mordu'nun verdiği ,neredeyse 300 yıllık altın maskeyi saklı tutmak ona bir hakaretti aslında.Herkes maskeyi ve kılıcı görmeli; altının gülümseyişini ve çeliğin kan ağlayışını... O gün Üstad Mordu elini omzuma koyup ilk defa gülümseyip "Artık bir geçmişin yok bir geliceğin de olmayacak . Sen artık Azberan sın, seçilmiş ölümsüz... Şimdi önünde iki yol var ya seni ölümsüzlükle ödüllendiren Tanrının kılıcı olup insanları onun adaleti ile tanıştırırsın yada burada kalıp bir eğitmen olursun ve her yıl gelen çocukları eğitir onlara ölmeyi,dirilmeyi ve öldürmeyi öğretirsin ." demişti.

O gün Tanrının kılıcı olmayı seçmeseydim ve bir eğitmen olsaydım acaba şuan hayatım nasıl olurdu diye düşünüyordum bazen. Fakat sonra Demirkule de yaşadığım korkunç günleri hatırlayıp başka çocuklara aynı şeyleri yaşatmayacağım için bir nebzede olsa mutlu oluyor, oradan kurtulduğum için Tanrıya şükrediyordum. Ama bazende eğer oraya götürülmeseydim şuan burada olup Tanrıya hizmet edemezdim diye de düşünüyordum. Sonra gitar çantasını alıp evden çıktım. Michael Corn için ölüm vaktiydi...

Bu içeriğin tüm hakları saklıdır & @monomyth

Sort:  

usefull post @monomyth
Thank you for share

Ellerinize sağlık güzel paylaşım olmuş 🌼

Güzel konu olmuş ellerine sağlık hocam

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.16
JST 0.030
BTC 62065.67
ETH 2429.85
USDT 1.00
SBD 2.68