Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #8
Hi dear Steemians, this is a first Turkish novel special to Steemit! It's a fantasy and sci-fi novel and I will share daily. I hope you guys support me with your comments and ideas. Steemit have great opurtunuties and I want to start something in Turkish community. I hope one day I will finish this novel in here and I will publish it. So, if you ready let's start!
Badges | |
---|---|
Name | Sınırsız / Unlimited |
Category | Fantasy, Sci-Fi |
Previously in Sınırsız :
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #1 / Part #1
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #1 / Part #2
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #1 / Part #3
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #1 / Part #4
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #1
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #2
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #3
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #4
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #5
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #6
- Turkish Steemit Novel | "Sınırsız" - Capter #2 / Part #7
Her Chapter farklı bir evrende, farklı bir dünyada, farklı bir zaman diliminde geçiyor. Her evrenden bir karakter tanıtılıp öne çıkacak ve en son hepsi bir araya gelecek, ilk chapter'da bahsedilen turnuva için. Karışıklık olmasın diye not düşeyim dedim :)
O gün Tanrının kılıcı olmayı seçmeseydim ve bir eğitmen olsaydım acaba şuan hayatım nasıl olurdu diye düşünüyordum bazen. Fakat sonra Demirkule de yaşadığım korkunç günleri hatırlayıp başka çocukalra aynışeyleri yaşatmıyacağım için bir nebzede olsa mutlu oluyor, oradan kurtulduğum için Tanrıya şükrediyordum. Ama bazende eğer oraya götürülmeseydim şuan burada olup Tanrıya hizmet edemezdim diye de düşünüyordum. Sonra gitar çantasını alıp evden çıktım.Michael Corn için ölüm vaktiydi...
Attığım her iğne bir korumaya saplanıyordu. Her biri sıra ile yere yığılıyordu ne olduğunu anlamadan. Kılıcım kan ağlarken kesilen uzuvlarından ötürü onlarda ağlıyordu.Yerde kollar,bacaklar ve en çokta kanlı kafalar vardı. Kanlı katana durmadan birilerini ölümle tanıştırıyor ve sürekli ağlıyordu. Korumalar sürekli sabit durup ateş ederken ben sürekli hareket ediyor havada uçuşan mermilerle dans ediyordum adeta. Hızıma ayak uyduramayan korumalar teker teker ölüyordu. Dağınık bir şekilde durmaları ise işimi dahada kolaylaştırıyordu. Birkaç koruma bu ani saldırımın ve birkaç dakika içinde verdikleri bu ağır kayıpların şokunu atlatıp bir sütunun arkasında kormuş bir şekilde saklanan Cornu alıp binanın içine doğru sürüklemeye çekiştirmeye başladı.
Daha hızlı olmalıydım, zamanım azalıyordu ve içeri girip saklanırsa bu hiç iyi olmazdı. Ölümün kudretinden kaçamazsın... Önüme çıkan korumaları hızlıca öldürüp Corne doğru koşuyordum. Fakat çok koruma vardı ve daha fazlası birkaç dakika içinde burada olacaktı.Ve o anda Tanrı bana elini uzattı önümdeki üç korumadan ikisinin mermisi biti ve kılıcım onlar için havaya kalktı fakat bir anda nereden geldiğini anlamadığım bir ok koluma saplandı. Kolum titremeye başladı ve kılıcım yere düştü. Eğilecek zamanım yoktu diğer elimle karşımdaki korumanın göğsüne sert bir yumruk attım. Nefesi kesilip dengesini kaybeden adamın elindeki dolu olan tek silahı alıp diğerlerine ateş etmeye başladım.
Herşey dönüyordu... Arabalar plastik bir oyuncak gibi eriyordu sanki. Binalar yana doğru yamuluyor insanların yüzleri sanki joleden yapılmış gibi sağa sola sarkıyordu. Elimdeki tabanca ile zar zor seçebildiğim silahlı adamlara ateş ediyordum. Tetiğe her basışımda namludan çıkan merminin çıkardığı keskin ses kulaklarımı tırmalıyordu.Namludan çıkan mermi sanki zaman yavaşlamış gibi ağır ağır havayı yarıp ilerliyordu. Takım elbiseli adamın sağ omzuna saplanırken çıkardığı ıslak et sesi tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Bana neler oluyordu?Sonra bir ok daha havayı yarıp bacağıma saplandı. Fakat bu sefer geldiği yönü görmüştüm. İki yüz metre kadar ilerideki üç katlı binanın çatısında beyaz cübbeli göğsünde altın sarısı bir güneş deseni olan yüzü de gökyüzü kadar karanlık olan bir adam elinde altın kadar sarı ve parlak bir yay tutuyordu. Kimdi bu adam ve beni nasıl yaralayabiliyordu. Yeryüzünde hiçbir zehir bize etki etmezdi. Kırmızı yapraklı kış çiçeği...
Yavaşlamıştım,hatta hareket bile etmekte zorlanıyordum. zehir kanıma işliyor kanım bana itaat etmeyip damarlarımın dışına çıkıyordu. Corn çoktan binanın içine girmiş ve kapı kapatılmıştı. Her şey dönemeye başladı sonra... Sokak direkleri,son model araçlar, binalar , inanlar ve cesetler... Her şey dönüyordu... Bilinçsizce etrafa ateş açmaya devam ediyordum ta ki bir kurşun göğsüme saplanana kadar. Yine o ıslak et sesini duymuştum. Bu sefer daha şiddetli ve yakından gelmişti. Gözlerim kararmaya başladığında tutunacak bir yer bulamadım. Boşlukta yüzüyor gibi hissediyordum kendimi ve en sonun da yere yığıldım. Her yer karanlığa büründüğünde kendimi geçmişde ki anılarımın arasında buluverdim.
Demirkule ye götürüldüğüm günü tekrardan yaşıyordum sanki. Herşey bir film gibi önümde gerçekleşiyordu fakat ben müdahale edemiyordum ağlamaktan gözleri kızaran o çocuğu götürmelerine engel olamıyordum. Bağırışlarım, yardım çığlıklarım ne kadar yüksek çıkarsa çıksın ağzımdan, sadece ben duyabiliyordum... On yaşında ;yaşına göre uzun boylu fakat bir o kadarda zayıf çocuğun üstündeki yeni gömleğini çekiştiriyordu adamlar . Birkaç metre öteden genç ve güzel bir kadın koşuyordu. Her şey net bir şekilde gözümün önünde olmasına rağmen kadının yüzü bulanıktı. Kadının ve çocuğun ağlayışları ve çığlıkları birbirine karışırken adamlardan biri arabanın kapısını açıyor diğeri belindeki silahı çıkartıp kabzası ile sert bir şekilde çocuğun kafasına vuruyordu.Çocuk kendinden geçerken başından akan kan yere damlıyordu. Adam kucağındaki baygın çocuk ile birlikte arabaya bindiğinde araç hızla uzaklaştı. Ağlayan kadın bir müddet daha koştuktan sonra gücü tükenince yere yığıldı. Sonra her şey yine karardı... Uçsuz bucaksız bir karanlığın ortasındaydım. Sonra uzaklarda çok uzaklarda kutsal maskeyi gördüm ağır ağır yaklaşıyordu ve yaklaştıkça büyüyordu. Yanıma geldiğinde o kadar büyümüştü ki onun yanında bir karınca kadar ufak kalmıştım. Göz boşluklarını dolduran karanlık beni süzüyordu sanki ,sonra omzuma rüyalarımda karşıma çıkan kartal kondu.
iyi yazı ve ilginç. resim çok inanılmaz ... salam arkadaş biliyorum @monomyth
teşekkürler hocam güzel konu için