Uzun Öykü - Kıyametin Dört Günü - Bölüm 5

in #tr5 years ago

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4

Bölüm 5

Aramızda başımızdan geçen olayların yorumlanması konusunda görüş ayrılıkları olsa da hepimiz aşağı yukarı benzer şeyleri merak ediyorduk: Yerel bir felaketle mi karşı karşıyaydık yoksa dünya çapında gerçekleşen bir afetten payımıza düşeni mi almıştık? Başımıza gelenler doğal bir felaketin mi, dış güçlerin saldırısının mı, ilahi güçlerin gazabının mı sonucuydu? Gökyüzünden taş ve toprak yağana kadar en muhtemel senaryo deprem olarak görünüyordu. Ne de olsa çoğumuz 1999 yılında yaşanan İzmit depremini ve 2011 yılında Hint okyanusunda gerçekleşen tsunami felaketini hatırlayacak yaştaydık. Gökten taş ve toprak yağdığında olası senaryoları gözden geçirmek zorunda kalmıştık, çünkü bildiğimiz kadarıyla deprem böyle bir sonuca yol açabilecek bir doğa olayı değildi. İnternete ulaşamadığımız için bu konuda bir arama yapabilecek bir durumda değildik ne yazık ki, zihnimizde olanlara güvenmek durumundaydık. Tanrı’nın bizleri günahlarımız nedeniyle cezalandırması olasılığını bir tarafa bırakacak olursak elimizde nükleer saldırı, volkan patlaması ve meteor düşmesi gibi seçenekler kalıyordu. Yerdeki taşı ve toprağı bu denli yükseğe çıkarabilecek bir nükleer patlamanın -eğer yakınlarda bir yerlerde gerçekleşmişse- büyük bir ısı yaymış ve nükleer bir serpintiye yol açmış olması gerekmez miydi? Nihan cep bilgisayarında bulunan çevrimdışı bir uygulamayla radyasyon miktarını ölçtüğünü ve radyasyon seviyesinde dramatik bir artış gerçekleşmediğini söylemişti. Uygulama cihazın kamerasının ışık desenlerini tarayarak gamma ışınlarının miktarını tespit etmesi prensibine dayanıyormuş. Volkan patlaması gökten başımıza yağanları bombaya kıyasla daha iyi açıklıyordu. Volkan patlaması hipotezinin sorunu ise İstanbul’a yakın aktif bir yanardağın bulunamamasıydı. Bir volkanın patlaması için mutlaka aktif olması gerekir miydi? Volkanların püskürttüğü taş ve lavlar ne kadar büyük bir alana yayılabiliyordu? İnternet erişimimiz olmadığı için bu bilgilere erişebilecek dutumda değildik.

Dünyada neler olup bittiğini öğrenmek için kullanılabilecek tek teknoloji internet değildi elbette. Sigortalarını tamir edip otelin jeneratörünü çalıştırmayı akıl ettikten sonra dünyadan haber almak umuduyla televizyonu açmış ancak ekranda siyah beyaz noktalar dışında hiçbir şey görememiştik. Karasal yayın da uydu yayını da kesikti. Üstelik uluslararası yayın yapan uydu kanalları açısından da durum farklı değildi. Belki de en iyisi bir arabaya atlayıp bir yerlere bizzat gitmek ve olup biteni canlı olarak görmekti, ancak yaşadığımız şoku henüz üzerimizden atamadığımız için kimse buna cesaret edemiyordu. Gerçi artçı sarsıntılar göz önüne alındığında binanın içinde kalmanın mı yoksa açık havaya çıkmanın daha güvenli olduğu tartışmaya açık bir konuydu.

Uluslararası uydu yayınının kesik olması yeni bir tartışma dalgasının ateşlenmesine yol açmıştı. Bazılarımız bunu basitçe taş yağmuru sırasında uydu antenlerinin zarar görmüş olmasına bağlamıştı. Otelin teknisyeni İsmail ise üçüncü dünya savaşının başladığı hipotezini ortaya atmıştı; dışarıda yaptığı kısa keşif turunda otelin ek binalarından birinin tepesinde bir uydu anteninin sağlam olduğunu görmüş. Otelin uydu alıcıları entegre bir sistem oluşturuyormuş ve tek bir sağlam antenle bile yayının alınabilmesi gerekiyormuş.

Güvenlik görevlisi Yavuz bunun Türkiye’ye yapılmış bir düşman saldırısı olduğu fikrinde ısrarcıydı, böylesi bir olayın 100. Cumhuriyet Bayramının hemen öncesinde gerçekleşmesi tesadüf olamazdı. Ortada neredeyse kazazede sayısı kadar farklı açıklama vardı; örneğin aşçıbaşı Salih abiye göre bu gibi olayları ne savaşla ve ne de doğal bir felaketle açıklamak mümkün değildi, bir uzaylı saldırısının söz konusu olduğundan emin gibiydi.

Nihan da benim gibi olup bitenler hakkında spekülasyon yapmak yerine pratik meselelere eğilmekten yanaydı, bir an önce otelden çıkmak ve annesinin evine gidip oğlunun durumunu öğrenmek istiyordu, ancak henüz buna cesaret edemiyordu. İnsanların dikkatlerini pratik meselelere yöneltmek için önümüzdeki birkaç saatte ne yapmamız gerektiğini sordu.

Salih Abi oteldeki yiyecek stokunu kontrol etmeyi ve onları güvence altına almayı önerdi. Tsunami sırasında oluşan su baskını depolardaki yiyeceklerinin çoğunluğunun sel sularına kapılıp gitmesine yol açmıştı, neyse ki buzdolaplarının içine çok az su girmişti, dolapların çevresindeki suyun tahliye edilmesi ve dolaplara yeniden elektrik verilmesi öncelikli bir iş olarak görünüyordu.

Yavuz otelin ana kasasında güvenlik görevlileri için birkaç yedek tabanca ve bir otomatik silah bulunduğunu, olası bir saldırıda kullanılmak üzere bu silahları kazazedelere dağıtmak gerektiğini söyledi. Ne yazık ki aramızda otel yöneticilerinden kimse yoktu, dolayısıyla kasayı açmak mümkün görünmüyordu.

Herkes öncelikle yiyecek işine odaklanmamız gerektiği konusunda hemfikir olunca yemekhanenin bulunduğu alt kata inmek için ayaklandık. Oturduğum yerde kendimi gayet iyi hissettiğim halde ayağa kalkmaya yeltenince gözlerim karardı ve bayılacak gibi oldum. İsminin Nazmiye olduğunu öğrendiğim temizlikçi kadın şikayetlerimi öğrendikten sonra ayak bileğim için bir yerlerden buz bulmaya gitti. Kadının ateş yaktığımız tepede ayılıp bayılan kişi olduğunu hatırlayınca kendimden utandım, çünkü açıkça söylemesem de kadını küçümsemiş ve kendimce yargılamıştım. Bulup getirdiği buzları bileğime koyarak ayağımı sıkıca sardı, ayrıca ağrıyan kaburgalarıma iyi geleceği düşüncesiyle ortadan ikiye ayırdığı bir çarşafı gövdeme sarıp sıkıca bağladı. Kadıncağız doktor ya da hemşire değildi ama ilk yardım işlerinden anladığı her halinden belliydi. Benden sonra Nihan’ın omzundaki yarayı temizleyip sargı beziyle kapattı ve ikimize de yerimizden kıpırdamamamızı tavsiye ederek mutfaktakilerin yanına gitti.

“Gidip oğluma bakmam gerek. Hava aydınlanır aydınlanmaz yola çıkacağım” dedi Nihan.

“Ben de gelirim, hem belki neler olduğunu anlarız” dedim.

“Hafıza durumda bir değişiklik var mı?”

“Hayır ve bu yüzden içim içimi yiyor.”

“Uyumaya çalış, belki dinlenince hatırlarsın.”

Uyku fikri bana öylesine aykırı geldi ki ayıp olacağını düşünmesem gülebilirdim. Dünya başımıza yıkılmıştı ve ben böyle bir ortamda ertesi gün okula gidecek çocuklar gibi uykuya mı dalacaktım?

Nihan yüz ifademden ne düşündüğümü anladı galiba, “En azından kanepeye uzan ve gözleri kapa” dedi.

Kanepeye uzanmamın üzerinden henüz beş dakika geçmeden bedenim gevşedi, kollarım karıncalanmaya, göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Başlangıçta hiç ihtimal vermediğim halde kısa bir süre içinde kendimi derin bir uykunun kollarına bırakıverdim.

Rüyamda çocukluk halime çok benzeyen esmer bir çocuk beni ‘baba’ diye çağırıyordu ve ben bu durumu hiç garipsemiyordum. Rüzgârda yaprakların tatlı mırıltılar çıkardığı bir bahçede iki incir ağacının arasına bir hamak gerilmişti. Bana ‘baba’ diyen çocuk hamağın gevşemiş iplerini sıkıştırmamı istedi. Epey halsizdim ve ayakta zor duruyordum, yine de çocuğun ricasını kırmayıp halata sağlam bir düğüm attım. 7-8 yaşlarındaki çocuk neşe içinde hamağa uzanıp başka bir ağaca bağlanmış halatı çekiştirerek kendisini sallamaya başladı. Gökyüzünde bulutlar güneşin önünden geçtiği için bahçenin ışığı sürekli farklılaşıyordu ve ışık değiştikçe sanki ben de başka bir adam oluyordum. Saçlarını at kuyruğu yapmış aydınlık yüzlü bir kadın “Arda, Bulut hadi gelin, sofra hazır” diyerek bizi yanına çağırdı. Çocuğa “Bulut, hadi yavrum, anneni bekletmeyelim” dedim. Sofrada rüyamdaki karımın annesi olabileceğini düşündüğüm yaşlıca bir kadın da vardı. Kaselerin içinde servis edilmiş mercimek çorbalarımızı kaşıklamaya başladığımız sırada yer sarsılmaya başladı. Hep birlikte ayağa fırladık. Masadaki bardak ve tabaklar titreşiyor, verandanın kenarından tozlar dökülüyordu. Onları orada öylece bırakıp tüm gücümle koşmaya başladım. Bahçesinde yemek yediğimiz evin bulunduğu köyün parke taş kaplı sokaklarını geride bıraktım, yeşil çimenliklerden aşağıya doğru koşmaya devam ettim. Yokuş aşağıya koşmak kaygılarımın azalmasını ve içimde bir esenlik duygusu oluşmasını sağlamıştı. Bahçedeyken ara sıra yüzünü gösteren güneş şimdi kaybolmuş ve gökyüzünde kara bulutlar birikmişti. Çimenliğin az önceki aydınlığından artık eser yoktu ve ince ince yağmur yağmaya başlamıştı. Ellerimi dizlerimin üzerine koyarak soluklandığım sırada az ileriye bir şimşek düştü. Ve düşen şimşekle birlikte ailemi geride bırakarak kaçtığımı hatırladım. Bu düşünce beni öylesine üzdü ki yaşadığım ruhsal acıdan kaçınmak için kendimi uyandırmak durumunda kaldım.

Şaşkınlık içinde çevreme bakındığımda halen otelin lobisinde olduğumu gördüm. Nihan uyurken onu bıraktığım koltukta yoktu ve rüyamda gördüklerimin gerçekten eşim ve oğlum olup olmadıklarını ölesiye merak ediyordum.

Görsel Kaynağı: https://pixabay.com/photos/sunset-sunrise-landscape-mountains-1113547/

Sort:  

Hocam epey sardı :D Bekliyorum kalanını :)

Devamı çok yakında Steemit'te!

Congratulations @bilimkurgu! You have completed the following achievement on the Steem blockchain and have been rewarded with new badge(s) :

You made more than 100 comments. Your next target is to reach 200 comments.

You can view your badges on your Steem Board and compare to others on the Steem Ranking
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

To support your work, I also upvoted your post!

Do not miss the last post from @steemitboard:

3 years on Steem - The distribution of commemorative badges has begun!
Happy Birthday! The Steem blockchain is running for 3 years.
Vote for @Steemitboard as a witness to get one more award and increased upvotes!

Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.
@c-squared runs a community witness. Please consider using one of your witness votes on us here

Beautiful photo. :)

Love the photo

Posted using Partiko Android

Coin Marketplace

STEEM 0.32
TRX 0.12
JST 0.032
BTC 58254.01
ETH 2971.20
USDT 1.00
SBD 3.89