Uzun Öykü - Kıyametin Dört Günü - Bölüm 1

in #tr5 years ago

Gecenin geç bir saatinde yerden mi gökten mi geldiğini anlayamadığım korkunç bir sesle uyandım ve yatağımdan fırlayarak kendimi yere attım. Altımdaki zemin feci halde sallanırken neler olduğunu anlamak için sağa sola bakındım. İçinde bulunduğum odanın denize bakan duvarı yok olmuştu. Rüya gördüğümden kuşkulanarak bir süre hareketsiz kaldım, sallantı şiddetlenerek devam edince can havliyle ileriye atıldım. Odadan çıkmak için kapıyı tüm gücümle kendime doğru çektim. Kapının açılmadığını fark edince güçlükle ayağa kalktım, ancak sallantı nedeniyle tökezleyip düştüm, geriye doğru emekleyip kapının bulunduğu duvara baktım. Kapı çerçevesiyle birlikte yana doğru eğilmişti. Arkamı döndüğümde sehpanın üzerinde bulunan cep bilgisayarımı gördüm. Cihazı alıp cebime koyduktan sonra emekleyerek odanın kıyısına geldim ve artık olmayan duvarın bulunduğu yerden aşağıya baktım. Bir otelin ikinci katında olduğum anlaşılıyordu. Böyle söylüyorum çünkü kim olduğum ve o otele ne zaman geldiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Yeni bir sarsıntı yüzünden tavandaki avize kopup arkama düşünce ayaklarımı aşağıya doğru sarkıttım ve kısa bir kararsızlıktan sonra ikinci kattan atladım. Toprak bereket ıslaktı ve düştükten sonra kendimi yana doğru atmıştım; yattığım yerde bedenimi dinleyerek hasar kontrolü yaptım. Sol ayak bileğim hafifçe burkulmuştu galiba, bacaklarımda da birkaç sıyrık vardı, atlayış faslını ucuz atlatmıştım.

Güçlükle ayağa kalktım, binanın üzerime yıkılmasından korktuğum için topallayarak denize doğru ilerledim ve on metre kadar aşağıdaki bir banka oturdum. Kendimi sakinleştirmek için derin soluklar alıp veriyordum. Kalp atışlarım biraz düzene girince durumumu değerlendirmeye başladım. Kim olduğum ve orada neden bulunduğun hakkında hiçbir fikrim yoktu, son hatırladığım odamın kırmızı bir ışıkla dolduğu ve ardından korkunç bir ses duyduğumdu. Galiba deprem olmuş ve elektrikler kesilmişti. Şimdi güvende sayılırdım, ancak -eğer varsa- sevdiklerimin güvende olduğundan emin değildim. Bu büyük felaketin ortasında kimi kurtarmam gerektiğini bilememek feci bir histi. Ya çocuklarım varsa! İçindeki resimlere ve telefon numaralarına bakmak için cep bilgisayarımı elime aldım, gel gör ki açılış şifresini hatırlamıyordum; adını bile bilmeyen bir insan telefonunun şifresini nereden bilecekti.

Ayağa kalkmaya yeltendim ama sağ ayak bileğim fena halde sızladığı için yeniden eski konumuma döndüm. Banka uzanıp ellerimi başımın altına koydum, bir sonraki hareketimin ne olması gerektiğini düşünmeye başladım. Yaşadığım şokun etkisiyle orada ne kadar yattığımı bilemiyorum.

Cesaretimi toplayıp ayağa kalkınca denizden esen rüzgâr ürpermeme yol açtı, denizin durgun yüzeyi uyuyan bir çocuğun göğsü gibi yükselip alçalıyordu. Otel tarafından bir düdük sesi geldi, gecenin karanlığı içinde güçlükle seçebildiğim iki adam beni yanlarına çağırıyorlardı. Yerimden kalkıp bedenimi bir kez daha kontrol ettiğim sırada korkunç bir manzarayla karşılaştım. Ufukta, kırmızıya çalan göğün altında dev dalgalar vardı ve sahile doğru ilerliyorlardı. Canımın yanmasına aldırmadan yarı sekip yarı koşarak yukarıya doğru ilerlemeye başladım. Beni çağıran adamlar da dalgayı görmüşlerdi galiba, telaş içinde yukarıya doğru kaçmaya başladılar. Henüz yirmi metre bile ilerleyemeden bir yükseltiye takılıp düştüm. Dönüp denize baktığımda dalgaların sahile doğru yaklaştığını gördüm, düşündüğümden hızlı ilerliyorlardı. Yerimden kalktım ve karşıdaki tepelere doğru var gücümle koşmaya başladım. Can korkusu ayak bileğimin acısına ağır basmıştı, öyle hızlı koşuyordum ki otelin önünden geçen yola ulaşmam sadece birkaç saniye sürdü. Yoldan karşıya geçtim ve iki binanın arasından geçip yukarıya doğru koşmaya devam ettim. Artık denizden yeterince uzaklaştığımı düşündüğüm için dönüp yeniden arkama baktım. Dev dalgalar -arka arkaya gelen iki dalga görüyordum- göğün mor karanlığı altında eskiden kıyı olan yere ulaşmıştı. Dalgaların yüksekliği tahmin ettiğimden de fazlaydı, canımı kurtarmak için yokuştan yukarıya doğru var gücümle koşmaya devam ettim. İlerideki tepenin zirvesinde bir çoban ateşi yanıyordu; güçlükle seçebildiğim insanlar abartılı el kol hareketleriyle beni yanlarına çağırıyorlardı. Dönüp korku içinde yeniden deniz tarafına baktım. Yol seviyesinde kırılan iki dalganın köpürmüş suları korkunç bir devin beyaz kolları gibi bana doğru uzanıyordu. Dalganın menzilinden kaçmaya yönelik gayretim yeterli olmadı, kırılan ilk dalganın çağlayarak ilerleyen suları bana yetişti ve korkunç şiddetiyle ayaklarımı yerden kesti. Suyun bulanık çalkantısı içinde debelenirken galiba ikinci dalganın suları da bulunduğum noktaya ulaştı, çünkü suyun içinde tam dengemi sağladım derken yeniden tepetaklak oldum. Ciğerlerim patlayacak gibi olmuştu çünkü bir türlü yüzeye çıkamıyordum. Gücümü toplamak için kendimi bir süre akıntıya bıraktım, ardından güçlü bir hamleyle başımı suyun yüzeyine çıkardım. Yüzeye çıkar çıkmaz derin nefesler aldım ve çevremi kontrol ettim. Ufuktan gelen yeni bir dalga olmadığı için deniz şimdi yatağına doğru çekiliyordu, yukarıya doğru koşarak kat ettiğim mesafeyi suyun içinde geriye doğru sürüklenerek kaybediyordum. Denize doğru yönelmiş olan akıntı müthişti, değil geriye doğru yüzmek suyun üzerinde durmak bile bir meseleydi. Bir şeylere tutunmam gerektiği açıktı. Suyun üzerinde sadece bir çınar ağacının dalları ve otelin ana binası görünüyordu. Daha ulaşılabilir görünen çınar ağacına doğru tüm gücümle yüzmeye başladım. Şimdi eskiden yolun olduğu noktayı geçmiş, çağıldayarak akan suların içinde debelenerek ilerliyordum. Su soğuktu, nefesim kesilmek üzereydi ve ulaşmayı hedeflediğim çınar ağacına epeyce mesafe vardı. Galiba tansiyonum düşmüştü, çünkü artık suya batıp çıkıkça gözlerim kararıyordu, bedenimi sağa sola savuran anaforlara karşı koyacak gücüm kalmamıştı. Kim olduğumu ve başıma ne geldiğini bilmeden ölecek olmak ağırıma gidiyordu. Durumun beni en çok kaygılandıran tarafı korumak zorunda olduğum bir ailemin bulunması ihtimaliydi. Eğer ölürsem bu kızılca kıyamette onları yüzüstü bırakmış olacaktım.

Artık çınarın bulunduğu noktaya iyice yaklaşmıştım. Son bir gayretle çınara doğru yüzmeye devam ettim. Karanlık suların iç içe geçerek kaynaştığı bu kaos ortamında bir yan akıntı çınarın dallarından birini yakalamama yardımcı oldu. Dala yıllar sonra kavuştuğum sevgilimmiş gibi büyük bir istekle sarıldım. Kalbimin gümbürdeyerek atışını kafatasımın içinde hissediyor, deniz suyu bedenimin alt kısmını yalayarak yatağına çekilirken derin nefesler alarak titriyordum. Altımdaki sular alçalınca havada asılı kalmıştım, bacaklarımı ağacın dallarına sararak kollarıma binen yükü azalttım. Doğrulup bir üst dala tutunarak ağacın dalına oturdum. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakınca havanın tekinsiz bir biçimde berraklaştığını ve yıldızların uzansam yakalayabilecekmişim gibi yakına geldiğini fark ettim. Galiba kıyamet kopuyordu ve içimden bir ses günahsız olmadığımı söylüyordu.

Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/Uv2BaNZjjvY

Sort:  

Congratulations @bilimkurgu! You have completed the following achievement on the Steem blockchain and have been rewarded with new badge(s) :

You received more than 75000 upvotes. Your next target is to reach 80000 upvotes.

You can view your badges on your Steem Board and compare to others on the Steem Ranking
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

Do not miss the last post from @steemitboard:

Carnival Challenge - Here are the winners
Vote for @Steemitboard as a witness to get one more award and increased upvotes!

Güzel bir giriş ve vurucu bir final olmuş. Dalgalara kapılma anını da hep birlikte yaşadık sanıyorum. Fakat o şok içerisinde ve tüm o koasta sevdiği biri olup olmadığını, birini yüz üstü bırakıp bırakmadığını düşünme kısmı oturmadı bende. Yani bir şey hissetmiyorken kimseye mantıkla ortaya konmuş bir sonucun bu kadar akla gelmesini kafamda oturtamadım.

Ellerinize sağlık hocam kalanını da okuyacağım :)

Coin Marketplace

STEEM 0.17
TRX 0.15
JST 0.028
BTC 57856.68
ETH 2352.26
USDT 1.00
SBD 2.43