Uzun Öykü - Kıyametin Dört Günü - Bölüm 6

in #oyku5 years ago

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5

Bölüm 6

Ertesi gün hava beklediğimiz saatte aydınlanmadı. Belli ki güneş doğmuştu fakat güneş ışınları havada kızıla çalan bir alacakaranlık yaratmaya ancak yetmişti. İlerleyen dakikalarda çamurlu bir çise başlayınca bu durumun gökyüzündeki yoğun tozdan kaynaklandığını anladık. Nihan yola çıkıp oğlunun akıbetini araştırmak için sabırsızlanıyordu. Aynı durum benim için de geçerliydi; rüyamda gördüklerim gerçekse bir ailem vardı ve yardımıma ihtiyaçları olabilirdi.

Salih Abi oteli terk etme fikrimize başlangıçta şiddetle karşı çıktı. Otelde hepimize yetecek kadar yiyecek ve su bulunduğunu, her an yeniden taş yağabileceğini, en azından bir gün daha beklememiz gerektiğini söylüyordu. Kararlı olduğumuzu görünce resepsiyondan yiyecek temini için kullanılan kamyonetin anahtarlarını bulup bize verdi. Otelin park alanında duvara dayalı olarak duran kamyonetin kaportası yağan taşlar nedeniyle delik deşik olmuştu. Otelin bahçesine dolan deniz suyu nedeniyle sürüklenip duvara çarptığı anlaşılıyordu. Şoför tarafındaki kapısını açıp içindeki taşları ve cam parçalarını temizledikten sonra kamyoneti çalıştırmayı denedik. Alet çalışıyor, hatta tek farı yanıyordu. Önümüzü kapatan otomobili kenara çektiler, otoparktan çıktık ve otelin önündeki yolda sarsılarak ilerlemeye başladık.

Yer yer çamurla örtülmüş asfalta çıkınca kamyoneti biraz hızlandırdım. Birkaç yüz metrede bir, yola düşmüş irice bir taş parçasını kenara çekmek için durmak zorunda kalmamız bir yana bırakılırsa yolculuğumuzun iyi geçtiği söylenebilirdi. Nihan bu hızla gidersek bir saat içinde Büyükçekmece’ye varabileceğimi düşünüyordu. Orası ne de olsa daha büyük bir yerleşim yeriydi; başımıza ne geldiğini öğrenebilirdik.

Henüz yola çıkalı on dakika bile olmamıştı ki karşımıza bir şilep çıktı. Karnı bize bakacak biçimde yan yatmış ve yolu tümüyle kapamıştı. Tsunami sırasında sürüklenip karaya oturmuş olmalıydı.

Kamyoneti orada bırakmamız ve yola yürüyerek devam etmemiz gerektiği açıktı. Şilebin çevresinden dolaşarak yeniden yola indik ve alacakaranlığın içinde çamurlara bata çıka ilerledik. Gökten çamur yağdığı için yüzlerimiz çok geçmeden madencilerin yüzlerine benzedi ve her yanımız çamurla kaplandı. Neyse ki hava ılıktı ve rüzgâr esmiyordu, dönüp Nihan’ın yüzüne baktım, iri gözlerinde her şart altında çocuğuna ulaşmaya kararlı bir annenin ifadesi vardı.

“Dünkü panelde nelerden söz ediyorduk, şimdi ne haldeyiz” dedi Nihan.

“Dünkü panelde nelerden söz ettiğimi bilmiyorum.”

“Önceden dert ettiğim meseleler şimdi önemsiz görünüyor.”

“Neydi ki o onlar?”

“İlişkiler, kariyer hedefleri ve bir sürü ıvır zıvır.”

“Bunlar yuvarlak sözler.”

“Eşim benden ayrılıp başka bir kadınla evlendi.”

“Bu onun kaybı olmuş bence.”

“Beni tanımadığın için böyle düşünmen normal.”

“Seni tanısaydım ne olacaktı?”

“Tam bir drama kraliçesi olduğumu öğrenecektin.”

“Ruhsuz olmaktan iyidir.”

“Zevk meselesi tabii.”

Issız yolda ağır adımlarla ilerlerken yağış iyice hızlandı. Şimdi yoğun bir sisin içindeydik; sadece birkaç adım ötesini görebiliyor, sızlayan yaralarımıza ve bilinmezliğin bunaltısına aldırmadan mümkün olan en yüksek hızda yürümeye çalışıyorduk.

Karanlığın içinde bir motor sesi duyduk ve yol vermek üzere kenara çekildik. İyice yaklaştığında gelen aracın büyükşehir belediyesine ait bir kamyon olduğunu anladık. Kamyon önümüzde durunca önce şaşırdık, ardından kapısını açıp bindik. Hem şoför hem de koltuklar bizim gibi çamur içindeydi, dolayısıyla hiç çekinmeden oturup arkamıza yaslandık.

“Yolculuk nereye?” diye sordu şoför.

“Büyükçekmece’ye gidiyoruz” dedim.

“Allah’ın sevdiği kulusunuz demek ki.”

“İnşallah öyleyizdir. Afetin sebebini biliyor musunuz?”

“Her kafadan bir ses çıkıyor. Bu toz Afrika’dan geldi diyorlar.”

“Taşlar nereden geldi peki?” diye sordu Nihan.

“Afrika’da öyle büyük bir fırtına olmuş ki taş, toprak ne varsa havaya kalkmış. Tabii ben de başkalarının yalancısıyım.”

“Resmi bir açıklama yapılmıyor mu?” diye sordum.

“Tozda elektrik varmış, devletin bütün iletişim sistemleri felç.”

“Şimdi de başımıza tozdaki elektrik çıktı” dedi Nihan.

Kamyon şoförü bizi Büyükçekmece belediye binasının önünde bıraktı. Bu bölgede durum otel çevresine kıyasla daha iyiydi, yerlerdeki kalıntılardan ve çoğu binanın camlarının sağlam olmasından taş yağışının şiddetli olmadığı anlaşılıyordu. Çamur yağışı bir süre önce kesildiği için hava bir parça aydınlanmıştı.

Önünde taksi olmayan bir durağın kulübesinden içeriye girdik, masanın başında yarı uyuklar bir halde oturan yaşlı adama Terkos’a gitmek için taksi çağırmasını rica ettik.

Yaşlı adam sanki uzay mekiği talep etmişiz gibi bir havada “Taksiler çalışmıyor” dedi.

“Madem taksiler çalışmıyor, siz burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu Nihan. Bence gayet mantıklı bir soruydu.

Adam önce boş gözlerle yüzümüze baktı, ardından “Evim yıkıldı” dedi.

“Geçmiş olsun, hiç mi yok peki.”

“Var ama kendime saklıyorum.”

“Herhangi bir şakaya gülecek durumda değilim, oğluma ulaşmam gerekiyor.”

“Yollar kapalı, boşuna uğraşmayın.”

Araya girerek “Bir çaresi yok mu bu işin?” diye sordum.

“Kaçak çalışan arazi araçları var.”

Nihan masanın önündeki koltuğa oturarak “Bizi onlara götürür müsün? diye sordu.

“Sağlam pabuç değiller, ama siz bilirsiniz” dedi adam, ardından kalkıp bize bir şey söylemeden kulübeden dışarıya çıktı, küçük bir duraksamanın ardından adamı takip etmeye başladık.

Görsel Kaynağı: https://pixabay.com/photos/fishing-boat-ship-boat-fishing-1654446/

Sort:  

To listen to the audio version of this article click on the play image.

Brought to you by @tts. If you find it useful please consider upvoting this reply.

Coin Marketplace

STEEM 0.28
TRX 0.12
JST 0.032
BTC 57859.61
ETH 2966.06
USDT 1.00
SBD 3.67