Kısa Hikayeler Serisi #3 [Kısa Öyküler Yarışması İçin: Dört Duvar]

in #tr6 years ago (edited)

Ranzanın üst katındaki yatağına uzanmış, beyaz boyası dökülmek üzere olan tavanı izliyordu Mehmet. Kim bilir kaç yıl önce boyanmıştı en son? Bu toprakların 15 yiğidini 20 metrekarelik bir alana hapsetmiş olan bu mapushane odası acaba en son kaç yıl önce elden geçirilmişti? Acaba neden beyaza boyanmıştı tavan? Suçlular bakıp alnındaki kara lekeden utansın diye mi yoksa masumlar bakıp vicdanlarını rahatlatsın diye mi? Evet masumlar, yanlış okumadınız. Mehmet de sizin gibiydi önceleri. Masumların ne işi var hapiste derdi. Ne zaman bileğinde kelepçelerle hastaneye götürülen bir mahkum görse acaba ne suç işledi diye düşünürdü. Hiç aklına gelmezdi suçsuz olabileceği ve hiçbir zaman sızlamazdı merhamet dolu olmasına rağmen o naif yüreği. Tavanın beyazlığında başından geçenlere daldı yine Mehmet. Bu kaçıncı dalış, bu kaçıncı kendini sorgulayıştı bilmem. Her defasında haklı çıkıyordu. Keşke şöyle yapmasaydım dediği hiçbir şey yoktu. Vicdanı rahat, ruhu temizdi. Mehmet daha 26 yaşında, ömrünün baharında, 1 yıllık evli ve 1 çocuk babası bir üsteğmendi. Daha 13 yaşında Kuleli Askeri Lisesi’nde başlamıştı askerlik hayatı. Bütün askerlik hayatı boyunca kurallara uymaktaki aşırı çabasıyla tanınmıştı. Daha küçücük bir çocukken almıştı eline G3 Piyade Tüfeğini. İlk kez giydiği o üniformanın içinde neredeyse görünmüyordu bile. Çoğu zaman yürüyen elbise geliyor şakalarına maruz kalıyordu. Mehmet büyüdü, önce Kuleli’den sonra Harp Okulu’ndan mezun oldu. Teğmen rütbesiyle başladı göreve. Ankara’da geçirdiği 3 yıllık görevinin ardından üsteğmen rütbesiyle Van Başkale’de bulunan sınır karakoluna tayin oldu. Her şey burada başladı. Belki de bitti demeliyim. Göreve başladıktan tam 1 ay sonra, alınan bir ihbar üzerine 15 kişilik bir tim ile sınırdan kaçak olarak geçirilmeye çalışılan 100 kg eroini ele geçirdi. Faillerini yakaladı, tutanağını tuttu ve adalete teslim etti. Adalet dediğime bakmayın, yargıya teslim etti ama adaleti olmayan bir yargıya. Şimdi merak ediyorsunuz ne var bunda? Yakaladı suçluları gönderdi mahkemeye. Nasıl düştü bu adam cezaevine? Anlatayım… Yakaladıkları uyuşturucunun ticaretini yapan şahıs devletin saygıdeğer makamlarından birisini işgal ediyormuş. Haberi alır almaz bizim Mehmet ve timi hakkında talimatını vermiş, kalemlerini kırmış. Siyasetin emrine amade olan hakim efendi Mehmet ve timini tutuklamış. İşte bizim yiğitler ondan dolayı bakar olmuş mapushane tavanlarına. Bu senaryoyu tam 3 aydır düşünüyor Mehmet, ne bir hata bulabiliyor ne de bir pişmanlık. Gözleri kaybolurken rutubetten çatlamış koğuş duvarlarında, dudaklarında dökülüyor mısralar ardı ardına:

Özgürlük hayal olmuş, adaleti beklersin
Gökyüzünde bir çift göz, gelecekten ümitvar
Bir geçmişi özlersin, bir atiyi gözlersin
Sarmışsa benliğini zindandaki dört duvar

Hemen ardından bir ağırlık çöktü üstüne, yavaş yavaş daldı uykuya. Son bir haftadır iyice düzensizleşen uykuları olmadık yerde çöküyordu üstüne. Birkaç saat uyuduktan sonra nefes nefese uyandı. Sırılsıklam olmuştu atleti. Bu kaçıncı kabustu, bu kaçıncı çaresizlik. Hep aynı şeyi görüyordu. Tek başına bir odada dolaşıyor, ansızın üstüne birileri çullanıyor, yardım istemek için bağırıyor ama sesi bir türlü çıkmıyor. Uyandığında gırtlağının ne kadar ağrıdığını fark ediyordu her seferinde. Bu gerçekle rüya arasında bir şeydi sanki. Halk arasında karabasan dedikleri şeydi. Usulca doğruldu Mehmet. Ranzadan aşağı indi usulca. Üstündekileri usulca değiştirdi ve 3 kişinin hiç konuşmadan, ellerinde tesbih, sanki yeri parçalayacakmışçasına gönderdiği sert bakışlarla volta attığı avluya indi. Paketinden son dal sigarasını aldı, önce biraz izledi sonra filtresinin bulunduğu taraftan hafifçe yere doğru iki üç kere vurdu. Ağzına koydu sigarasını, çaktı çakmağını ve ilk nefesi doldurdu ciğerlerine. Evlenmeden önce bıraktığı sigaraya tekrar başlamıştı bu lanet yerde. Bir çözüm değildi elbet, hiçbir zaman olmamıştı ancak kendini daha iyi hissettiriyordu. Bir kez daha doldurdu ciğerlerini. Usul usul saldı dumanını. “Çat, haydi beyler koğuşlara avlu kapanıyor.” O iğrenç kapı sesini duymuştu önce, sonrasında her zaman aynı soğuk tonda söylenen sözleri. Sigarasını bitiremeden girdi içeri. Bari şu sigarayı bitirseydim bile diyemedi. Son sigara boşa gitmişti. Okkalı bir küfür salladı gardiyanlara içinden ve başladı mırıldanmaya:

Yakarsın sigaranı, içtikçe halin duman
Gidemezsin bir yere, kapılarda kilit var
Nefes bile aldırmaz, sanki bir karabasan
Kabusların olmuşsa zindandaki dört duvar


Kaynak

Akşam yemeği gelmişti. Doldurdu akşam yemeğini kantinden almış olduğu plastik tabakalara; brokoli çorbası, pirinç pilavı ve piliç köfte. Yemeğini yedikten sonra önce haberleri ve ardından her ne kadar komik olsa da hiç gülmediği bir komedi filmini izledi. Daha sonra pencere kenarına geldi ve pencereyi açtı. Pencerenin dışında parmaklıklar vardı. Sadece elinin geçebileceği kadar boşluklar vardı arada. Bir sigara yaktı, içmeyenleri rahatsız etmemek için dumanını dışarı üflemeye ayrı bir çaba harcıyordu. Kendi hakkına girilmiş olması başkasının hakkına girme özgürlüğü vermezdi ne de olsa. Sigara olan elini sürekli dışarda tutuyordu. Sigara külünü avluya çırpıyor ve ertesi gün ilk iş oraları temizliyordu. Sigarası bittikten sonra pencereden gökyüzüne bakmaya çalıştı. Gözleri ayı aradı ilk başta. Çoğu zaman olduğu gibi bulamadı. Zaten tellerler kapatılmış olan avlunun tepesi olanların da görünmesine engel oluyordu. Gündüzleri de güneşe hasret kalmıştı Mehmet. Önce derinden bir of çekti ve sonrasında döküldü dudaklarından mısralar:

Göremezsin baktıkça ne güneşi ne ayı
Karanlıkta saklanmış kederler ve anılar
Konuşamaz umutlar, verilmiştir sus payı
İşlemişse ruhuna zindandaki dört duvar

Koğuş iki bölümden oluşuyordu. Alt katta mutfak dolabı, tuvalet, banyo, yemek masaları ve televizyon vardı. Üst katta ise ranzalar ve çürümeye yüz tutmuş, ince ve eski demir dolaplar vardı. Biraz aşağıda oyalandıktan sonra yukarı çıktı Mehmet. Her zaman ki gibi ranza arkadaşıyla birkaç el satranç oynadı ve uyumak için yattı. Bu sefer uyumuştu kolayca. Pek alışık olduğu bir durum değildi. Sabaha kadar deliksiz uyuduğu ilk geceydi belki de bu. Alışıyordu herhalde yavaş yavaş. Aslında hiç alışmak istemiyordu, buraya ait değildi ama insanoğlu işte bulunduğu yere alışmaya programlıydı. Sabah sayımdan önce kalktı. Sayımdan sonra kahvaltı yapmak için ısıtıcıya çay suyu koydu ve avluyu temizledi. Hemen ardından gardiyanlar hunharca daldı koğuşa. Sanki azılı suçlulara müdahale ediyormuş gibi itici bakışlarla saydılar koğuşu ve ayrıldılar. Mehmet özleminin duyduğu kahvaltının yerini tutmasa da buna da şükür dediği bir kahvaltı yaptı ve avluya çıktı. En sevdiği sigara kahvaltıdan sonra olandı. İki dal üst üste yaktı ve biraz olsun rahatladığını hissetti. Dişlerini fırçalamak için banyoya gitti. Bir yandan dişlerini fırçalarken bir yandan da aynadan kendini kontrol ediyordu. Saçı sakalına karışmıştı. 13 yaşından beri her gün sakal ve her hafta saç tıraşı olmaya alışkın olan Mehmet için aynadaki kişiyi tanımak bazen zor oluyordu. Bir yandan da alıştık herhalde buraya diye düşünüyordu. Baksana bu gece rahat bir uyku bile çektim dedi kendi kendine. İşini bitirdi ve yukarı çıktı. Kütüphaneden almış olduğu George Orwell’ın 1984 adlı kitabını okumaya koyuldu. Kötülüğün ve baskının hat safhada olduğu bir düzeni alan bu kitap bir ütopyayı anlatıyordu ama baskı ve kötülüğün egemen olduğu bir ütopyayı. Cezaevine girmeden hemen önce de okumuştu bu kitabı ancak hiç bu kadar anlamlı gelmemişti. İnsanların yaşadıkları algılarını da etkiliyordu demek ki. Kendisini kaybettiği bu başyapıtta saatlerin nasıl geçtiğini anlamamıştı bile. Aşağıya indi ve akşam yemeğinin gelmiş olduğunu fark etti. Bugün erken gelmişti. Hemen yemeğini yerse avlu da sigara içme şansı olabilirdi. Aceleyle tabağına doldurduğu yemeği yedi ve kendini avluya attı. Geçti bir köşesine avlunun, çömeldi ve sigarasını yaktı. Neden olduğunu çözemediği büyük bir huzurla içti. Sonra ayağa kalktı ve gardiyanların o soğuk sesini duymamak için aceleyle içeri geçti. Akşam haberlerinden sonra Fenerbahçe’nin maçı vardı. Eskiden çok fanatik olmasına rağmen son yıllarda çok fazla takip etmiyordu takımını. Belki de iş yoğunluğundan fırsat bulamıyordu. Burada rahat rahat izleme fırsatını bulmuştu. Bugün Avrupa’da final oynayacaktı Fenerbahçe. Geçti televizyonun karşısına. Biraz maç öncesini izledi ve artık maç için hazırdı. 90 dakikası golsüz biten maçın uzatma dakikalarında da gol gelmeyince maç penaltılara kaldı. İki takım sırasıyla kullanmaya başladı penaltıları. Şu ana kadar her iki takım da 4 penaltı kullanmıştı ve henüz kaçıran olmamıştı. Tam Fenerbahçe 5. penaltıyı kullanacakken koğuş kapısı açıldı. Sırası mı şimdi be dedi içinden. Acaba yine ne söyleyecekler diye mırıldandı. Ancak gardiyanın ağzından hiç beklemediği kelimeler yükseliyordu. “ 15 dakikaya hazır olun gençler çıkıyorsunuz!” Bir an olduğu yerde dondu kaldı Mehmet. Ardından bir sevinç çığlığı attı ve yukarıda uyuyan arkadaşlarını müjdeli haberi vermek için uyandırdı. Sevinç çığlıkları içinde geçen 15 dakikanın ardından sırayla koğuştan çıkmaya başladılar. Normalde görüşe gitmek için kullandığı bu koridoru artık son kez geçiyordu ama bu sefer özgürlüğe gitmek için. Ağır ağır ilerledi koridorda her bir yanına ince ince bakarak. Sanki her bir metrekaresini zihnine kazıyordu Mehmet ve nihayet şiiri için son dörtlük de gelmişti kendiliğinden dudaklarına:

Şimdi artık senindir uçsuz bucaksız yollar
Adımların çok yavaş yorgun musun, neyin var?
İstediğin yere git, açılacak kapılar
Rüyalarda kalmışsa zindandaki dört duvar.

Bir önceki hikaye için: https://steemit.com/tr/@househusband/ksahikayelerserisi2-guwwzcn7a1
Sort:  


Tebrikler, @Treasureteam bugün @tryardim tarafından seçilen kaliteli yazıları oylayarak destekliyor.
Ayrıca sizlerde kürasyon izimize katılarak başlatmış olduğumuz Kürasyon izimize katılanları oylama etkinliğimizde bizden oy alabilirsiniz.
İyi geceler dileriz.

İlgili İçerik:
TreasureTeam Kürasyon İzine Katılanları Her Gün Ödüllendiriyor! #8

hocam çok güzel bir öykü, içinde kayboldum. Şiir size mi ait ? çok beğendim

Teşekkür ederim hocam. Evet, şiir de bana ait.

şiir çok güzel olmuş yüreğine sağlık

Merhaba, yazınız @try-market ve @kusadasi tarafından yürütülen küratör projesi kapsamında seçilmiştir. Proje yazısı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Sonraki yazılarınızda "cointurk" etiketini kullanarak ailemizi genişletmemize yardımcı olabilirsiniz.

Cointurk Discord Kanalı


Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.

Tebrikler! Yazınız @tryardim topluluk hesabından oy kazanmıştır. #tr tagi altında kaliteli içeriklerizi görmekten mutluluk duyarız. Detaylı bilgi için Tryardım Desteklenen İçerikler 30 Haziran 2018 bağlantısını ziyaret edebilirsiniz.

post_banner_gf.gif

You received an upvote as your post was selected by the Community Support Coalition, courtesy of @tryardim

@arabsteem @sevenfingers @steemph.antipolo @tryardim

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.13
JST 0.028
BTC 57431.51
ETH 3085.99
USDT 1.00
SBD 2.35