Evlat - Birinci Bölüm

in #tr6 years ago (edited)


Geçenlerde sizlere bahsettiğim 2013 yılında yazmaya başladığım kitabın dokunulmamış halini paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz, yorumlarınıza açığım, iyi okumalar dilerim... Fotoğraf bana aittir. (image belongs to me)

BİRİNCİ BÖLÜM

Gözlerim yanıyordu.
Burnuma yan odadaki yaşlı kadının ter kokusunu bastıran o bilindik iğrenç hastane kokusu dolmuştu. Sanki beynime hücum eden gaz molekülleri canımı yakıyordu, hastanenin yemekhanesinden gelen kuru fasulye ve mercimek çorbasının kokusunu ise almak bile istemiyordum. Üstelik orası yedi kat aşağıdayken.

Yumuşak diye söylenen yatak, uzun süre yatan sağlıklı birini bile hasta edebilirdi. En azından belini ağrıtacağı kesindi. Başımın üzerinde duran yüzüme tutulmuş güçlü beyaz ışık, ameliyatta gibi hissettiriyordu. İnsanlar ağızlarını oynatarak birbirleriyle iletişim kuruyorlardı. Ben bir tek kelime bile anlamıyordum. Anlam nedir bilmiyordum ama hepsini duyuyor ve ezberleyebiliyordum.

‘’ Biraz su alabilir miyim?’’ dedi diğerlerinden uzun boylu, traşlı adam. Siyah takım elbise giymişti. Saçları da siyahtı. Fit gözüküyordu. Beyaz önlük giyen kadın cam sürahiden bardağa suyu boşaltıp verdi, adam günlerdir su içmiyor gibi lıkırdatarak içti suyunu. Damağımın kuruduğunu hissettim.

Gözlerim yanıyordu.

Sanki hiç görmemişim gibi. Daha önce görmeye ihtiyacım yoktu çünkü. On sekiz yıl geçirdiğim yer karanlık, soğuk ve ıslaktı. Yapabildiğim tek şey duymak, tatmak ve koklamaktı.
İçinde bulunduğum tanka akan yoğunlaştırılmış su damlalarının çıkardığı seslerin yankılanmasını dinleyerek tüm odayı oluşturmuştum kafamda. Birisi geldiği zaman bir esinti oluyor, su yüzeyini hareketlendiriyordu ve gelen kişinin parfümünden yada terlerinden buharlaşan tanecikler suyun üzerine düşüyordu. Bir süre yüzdükten sonra burnuma girip onları analiz etmeme izin veriyordu adeta moleküller. Ayrıca durmadan dörtlü bip sesi duyuyordum.

İsmini sonradan öğrendiğim tarçın kokan biri vardı. Bir altmış sekiz boylarındaydı, uzun saçlıydı ve kadındı. Saçlarının rengini bilmiyordum. Çünkü sesler ve kokular renk söyleyemez.

Gözlerim yanıyordu.
Daha önce hiç görmem gerekmemişti.
Gözlerimi kırpıştırınca salgılanan bir sıvının beni rahatlattığını hissettim. Birkaç defa daha kırptım. Sonra bir kaç defa daha.

Tanıdık bir koku alıyordum. Tankta olduğum zamanlardan tanıdık bir koku. Derin bir nefes alıp, nereden geldiğini görmek için yüzümü oraya çevirdim. Her bir kasımın hareketini hissedebiliyordum. Kalp atışlarımı duyabiliyordum. Ayrıca odadaki diğer üç kişinin kalp atışlarını da duyabiliyordum. Birinin kalbi biraz daha hızlı atıyordu.

Kokusunu tanıdığım adam da oydu. Siyahlar içindeki adam ve hemşirenin sağlığı ise gayet yerindeydi. Bildiğim kokunun sahibi bir yetmiş boyunda, saçlarının önleri ve üstü dökülmüş, yalnızca kulaklarının üzerinde ve ensesinde birkaç tel saç kalan biriydi. Biraz şişmandı ama obez değildi.

‘’ Hey merhaba’’ dedi ağzını oynatarak. Sesini de tanımıştım. Ne anlama geldiğini bilmiyordum. Konuşamıyordum. Daha önce hiç konuşmam gerekmemişti. Bir elini görebildiğimden emin olduğu kadar kaldırıp, omuz hizasında parmaklarını biraz aralayıp sağa sola salladı. Sanırım bu merhaba kelimesinin hareketiydi. Tahmin etmek zor olmadı. Doğruldum, yatağın başına sırtımı yasladım. Ellerime baktım. Her bir kas kasılmasını ve gevşemesini hissedebiliyordum. Aynı hareketi ben de yaptım. Zaten gülümseyen kel adam daha da neşelenmiş gibi duruyordu. Yanındaki takım elbiseli adama döndü ve;
‘’ Söylemiştim’’ dedi. ‘’ Çok hızlı öğrenecek demiştim’’


‘’ Pekâlâ, Celal Bey. Bundan sonrası bize kaldı. Yardımlarınız için teşekkürler’’ dedi siyah takım elbiseli uzun adam ve kel adamı kolundan tutup odadan dışarı çıkarttı. Ardından kapıyı kapattı ama kapının arkasından bağırışını duyabiliyordum.

‘’ Onu ben canlandırdım. Ben keşfettim! Yeteneklerini keşfetmesini sadece ben sağlayabilirim! Duygusal davranmayı bırak!’’çok yüksek bir ses kullanıyordu. Ben tüm ses tellerinin birbirine çarpışını hissedebiliyordum. Başka bir şey demeden ses kesildi. Takım elbiseli adam bana döndü ve yatağın yanındaki sandalyeye oturdu.
‘’Nasıl hissediyorsun? ‘’ dedi. Ne demekti bu? Çıkarttıkları seslerin bir anlamı varmış gibi davranıyorlardı. Bana ise hareketler daha anlamlı geliyordu.

‘’Doğru ya, hiç konuşmadın’’ dedi. ‘’ Eminim bunu çözmen uzun sürmeyecektir’’ Hemşireyle bir şeyler konuşmaya başladılar.

Gözlerimin acısı geçmişti fakat… ağzımın kuruduğunu hissedebiliyordum. Hemşirenin durduğu yerde bir masa ve üzerinde su vardı. Nedenini bilmiyordum ama ona ulaşmak istiyordum. Sonradan bunun içgüdü olduğunu öğrenecektim. Suya uzanmak ister gibi ellerimi uzattım.

‘’ Susadın mı? ‘’ dedi hemşire. Sanırım beni anlamıştı. Başını yana eğdi, ellerini göğsünde bağladı ve bana bakmaya başladı. Sanki bir şey yapmamı bekliyordu. Aklıma az önce takım elbiseli adamın söylediği ve sonra hemşirenin suyu verdiği an geldi. Biraz su alabilir miyim hemşire demişti. Nasıl söyleyecektim.

‘’Bir...Biraz.Su…Alabilir m… miyim hemşire? ‘’ dedim.
Takım elbiseli adamın sevinci gözlerinden okunuyordu. Derin derin gülerek hemşireye döndü, hemşire de ona güldü. Ne vardı bunda, hepsi konuşabiliyordu. Neden ben konuşunca gülmüşlerdi. Yanlış mı söylemiştim? Ayrıca onları mutlu ettiğim için sevinmiştim ama dilim damağım kurumuştu.

‘’Biraz su alabilir miyim hemşire?’’ dedim bu kez kararlı bir şekilde.
Hemşire bana bir bardak dolusu su verdi. Tutup ağzıma götürdüm. Ağzımın nerede olduğunu içgüdüsel olarak biliyordum, tıpkı bir bebeğin ağzının nerede olduğunu bilmesi gibi.

Kana kana içtikten sonra su moleküllerinin içimde hareket ettiğini hissedebiliyordum. Yemek borusundan aşağı, mideme milyonlarca molekül akıyordu. Mideme baktım. İçeriyi göremiyordum. Panikledim. Ne oluyordu? Moleküllerden bazılarının kanıma karıştığını hissettim. Soldaki kalbim, onları önce akciğerlerime sonra vücuduma dağıtıyordu ve tüm vücudu dolandıktan sonra sağdaki kalbime geliyorlardı. Sağ kalbim kanı tekrar akciğerlerde temizleyip bu kez beynime göderiyordu. Beynimden çıkan oksijensiz kan ise sol kalbime. Döngü böyle devam ediyordu. Bir tek damla sağdaki kalbimden çıkan kan bile, beynime uğramadan başka yere gitmiyordu.

Bir dakika diye düşündüm. Kendi kalp atışlarımı dinledim.

Dört defa atıyordu.
Diğerlerininse iki defa atıyordu.
Onların yalnızca bir kalbi mi vardı?
Beyinlerini nasıl besliyorlardı? Ya da vücutlarını?
Göz bebeklerim büyümüştü. Şaşırmıştım.

Tam o sırada kapı birden açıldı ve içeri, Celal Bey ve başka bir takım elbiseli adam girdi.
‘’Alper, bu konuda anlaşmıştık.’’
‘’ Benim genlerimden oluşturulmuş bir kalbi taşıyor, onu bırakmayacağım.’’
‘’Sana onu bırak demiyoruz.’’ Deyince kapıdaki adam, Alperde bir rahatlama hissettim. Sıkı sıkıya tuttuğu yumruğunu gevşetmişti.

‘’Senin genlerinden oluşan bir kalbi taşıyor ama bu seni onun babası yapmaz. Onu korumak için güvenlikçi olarak yanında olabilirsin. Ama unutma ki beyin uzmanımız profesör Celal ‘’ dedi.
Alper derin bir nefes aldı.

‘’ Az önce konuştu’’ dedi.
‘’Ciddi olamazsın’’ dedi kel adam, isminin Celal olduğundan emindim. Profesör Celal. Soru sorar gibi bir bakış attı ona.
‘’Su istedi. ‘’
Hızlıca yanıma geldi ve yatağın yanına oturdu, biraz daha yanıma sokuldu. İrkildim.
‘’Konuş benimle’’ dedi.

Hemşirenin elindeki cam sürahiyi ve az önce su içtiğim bardağı aldı. Bardağa suyun akışını izledim. Alper’e uzattı.
‘’İstemiyorum de’’ dedi Profesör Celal.
‘’İstemiyorum’’ dedi Alper. Profesör, bardağı geri çekti ve masanın üzerine koydu. Olanları gördüğümden emin olmak ister gibi bana bir bakış attı. Anladın mı der gibi başını salladı.
‘’Sıra sende’’ dedi.

Suyu bana uzattı. Sanırım istemiyorum demem gerekiyordu. Böylece suyu geri koyacaktı. Ben de öyle yaptım ve söyledim. Yüzündeki mutluluk alelade belli oluyordu.
Alper ve diğer takım elbiseli adam beni kollarımdan tutup kaldırdı, hemşire ise eşofmanımı çıkarttı ve pantolon giydirdi. Sonrasında üzerimdeki ter kokan beyaz tişörtü çıkarıp başka bir beyaz tişört giydirdiler. Hastane koridorunda yürüyüp asansöre bindik, alt kata inip dışarı çıktık. Keşfedilecek çok şey vardı. Profesör Celal sağ yanımda, Alper sol yanımdaydı. Yürüyorduk.

Çok fazla ses vardı.
Ve çok fazla koku.

Sokaktan gelen tozun kokusunu, koşarken telefonla sinirli karısının azarını dinleyen bir adamın heyecanını, köşedeki kızın erkek arkadaşının yüzüne vurduğu tokatın şıklattığı sesin yankılanmasını ve yanlarından geçen birkaç insanın şaşırmışçasına vay sesleri çıkartmasını, korna çalan arabaları… Her şeyi hissediyordum. Beynime saldıran onlarca bilgi vardı. Onlarca keşfedilmeyi bekleyen şey. Başım ağrımaya başladı ve kafamı ellerimin arasına alıp dizlerimin üzerine çöktüm. Bir faydası yoktu.

Prof. Celal ve Alper koltuk altımdan tutarak beni ayağa kaldırdılar ve bir arabaya bindirdiler. Sesler uzaklaşana kadar başımı ellerimin arasına almış ve sallanan bir şekilde yolculuk ettim. Midemde garip bir his vardı. Ekşi ama dışarı çıkmak isteyen bir ekşi. Midem bulanıyordu.

Sadece ormanın sesinin olduğu bir yere gittik. Kuşlar başta olmak üzere bir çok tanımadığım hayvanın seslerini duyuyordum. Ve ormanın ferah kokusunu da hissediyordum.
Üç katlı büyükçe bir villa tipi evin kapısına geldik. Kapıyı bir kadın açtı.
Tarçın kokuyordu.

Saçları uzundu ve bir altmış sekiz boyundaydı.
Tanıdım.
Ben tanktayken gelip giden kadındı.

‘’ Evine hoş geldin’’ deyip boynuma sarıldı. Ne olduğunu anlamıyordum ama beni gördüğüne mutlu gibiydi.
Prof. Celal kulağına bir şeyler fısıldadı ve kadın üst kata çıkıp gözden kayboldu. Bir dakika sonra seslendi ve yukarı çıktık. Alper hala kolumdan tutuyordu. Beni bir sandalyeye oturttular. Bir perdeye projeksiyondan yansıtılmış bir resim ve altında harflerin oluşturduğu bir kod vardı.

‘’ Başlat’’ dedi Prof. Celal.
Yeni bir resim geldi. Resimde garip bir şey vardı. Korkunç görünüyordu.
Yılan diye bir ses geldi.

Resmin altındaki harflerden oluşturulan kodlarda da ‘’ yılan’’ yazıyordu.
‘’Durdur’’ dedi Prof. Celal. Bana döndü ve anladığımdan emin olmak ister gibi ‘’ senin sıran ‘’ dedi.
Sanırım söylememi istiyordu ve bu çok basitti benim için.
‘’Yılan’’ dedim.

Tebrikleri toplar gibi önce Alper’e sonra tarçın kokan kadına baktı. Devam et dercesine bir işaret yaptı ve resim değişti, yeni gelen resimle ses de değişti. Bazen aynı ses için farklı resimler geliyordu. Mesela ‘’ yüz’’ kelimesi. Bazen de belirli bir madde olmayan fotoğraflar geliyordu ard arda ‘’ heyecan, sevinç, hayal’’ gibi ifadelerdi bunlar. Çoğu zaman insanların yaptığı şeyler gibi duruyordu. Bunu da anlamam uzun sürmedi.
Ve sonra başka bir fotoğraf.

Sonra başka bir.
Ve yüzlercesi.

Sanırım anlaşmayı öğreniyordum, onlar gibi ses çıkartmayı. Konuşmayı.
Sayılar gelmeye başladı. Çok sevdim onları. Harflerden daha anlamlıydılar. Binlerce sayı ve ondalık sistem. Hepsi basitti. Sonra yüzlerce işlem, çarpım tablosu, hesaplamalar, denklemler, teoriler…
Hepsini anında ezberliyordum. Çok güzellerdi.

Onlar uyuya kalıncaya kadar bana eşlik ettiler. Bitince nereye basmam gerektiğini gösteren tarçın kokulu kadın da uyuya kalınca, sabaha kadar devam ettim. Diller, Fransızca, İtalyanca, Türkçe, eski Mısırca, Latince, tarih, matematik, fizik, biyoloji, mimari, sanat, tıp... Binlerce keşfedilecek şey vardı.

devam edecek

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanununa göre tüm hakları bana aittir.

Sort:  

People who liked this post also liked:

İnceleme- bSteem Mobil Uygulama by @cashthekush

Güzel Şeyler Oluyor by @kamuhuzuru

bsteem mobil uygulama by @cashthekush

We are Discover Steem, if you like our work consider giving us an upvote. :) If you don't wish to receive recommendations under your posts and to be recommended, reply with STOP.

Konusunu beğendim ama kendi ağzından olunca bazı şeyler oturmamış gibi, kendine şaşırması falan. Konunun gidişatına göre aslında bilmemesi gereken ama bildiği şeyler falan tam oturmamış başlangıca gibi.

Ufak tefek dilbilgisi hataları illa ki olacak, ona bir şey demiyorum.

Merak ettim devamını, süper zeki bir karaktere dönüşerek ortalığı duman edecek gibi :)

Ayağı kayıp düşüp öldüreceğim :D

Banyoda sabuna mı, sokakta muza mı yoksa banyoda muza mı basıp kayacak acaba :)

Muz demişken kampa giderken muz alın yanınıza, ateşte muz deneyin. Daha önce denemediyseniz tabi :)

Bence de fikir ve sanat eserleri kanununa göre tüm hakları size ait. Çok güzel olmuş, yarıda bırakılmazsa harika bir bilim kurgu romana dönüşecek, kim bilir belki senaryolaştırıp filmi, dizisi bile çekilebilir. Ellerinize sağlık :)

Blog yazarları kitaplaştırmak isteyebilir. Bir başkası bunu kopyalayıp düzenleyip kitap haline getirmesin diye bu tarz yasalar vardır. Bunun için ekledim.
Teşekkür ederim.

Bu konuda da yetenekli olduğunuzu kanıtladınız. Herkesin harcı değildir kitap yazmak harika olmuş tamamlamalısınız. Hayal gücü de harika👍Haklarını sonuna kadar alın bence

Çok teşekkür ederim çok sağolun :)

Öncelikle yorumum çok yoğun olduğum için geç geldi fakat dikkatli okumak istedim. İmla hatalarını senle özelden de konuşmuştuk, onun üzerinde pek durmayacağım.

@arafs'ın yukarıdaki (veya aşağıdaki) yorumuna katılmıyorum. Nedeni; birçok bu tarz da fantastik kitap var, öldüğü halde oto-biyografisini yazmış veya önceden yaşadığı bir olayı sonrasında okuyucuya duygularıyla aktarmaya çalışmış gibi, senin hikayende kullandığın tarz bu zaten. Anlatılma tarzı olarak ben beğendim özetle.

Akıcılık; yeni yazılan kitaplar ve hikayelerde en çok dikkat edilen hususlardan biri. Sen de bu konuda başarılı bir iş çıkarmışsın. Okurken gayet beni sürükledi hatta sonuna geldiğimde devamını merak ettim. Sadece yapılan imla hataları yüzünden birkaç yerde duraksamalarım oldu.

Hikayesel olarak ise daha ilk bölüm olduğu için yorum yapmam saçma olur. Sonraki bölümler geldikçe, okudukça daha net fikirler ortaya çıkar. Sadece sonunda merak ettirdiğini söyleyebilirim. Zaten ikinci bölüm yayınlanmış, birazdan ona geçeceğim.

Gayet güzel başladın bence. Devamı için de şimdiden başarılar. İlgiyle takip ediyor olacağım.

Hello @captainsailor, thank you for sharing this creative work! If you're interested, take a look at our magazine @creativecrypto. We are all about art on the blockchain, and learning from creatives like you. Swing by and say hello!

sakin bir zamanda okumak istemiştim ve okurken Peyami Safa tadını aldım diyebilirim:)
son okuduğum roman karakteri de hastane ortamındaydı ve hisleri çok kuvvetliydi belki de ondan böyle düşündüm bilmiyorum..

hikâye beni sardı ve 2.bölümü de merak ettim, ayrıca kapak fotoğrafını beğendim bence bir kitap için kapak resmi çok önemli.

şimdi diğer bölüme geçiyorum:)

Çok teşekkürler, umarım ilerleyen bölümleri de beğenirsiniz :)

Coin Marketplace

STEEM 0.20
TRX 0.13
JST 0.030
BTC 63788.71
ETH 3393.61
USDT 1.00
SBD 2.62