Bir kızılderili hikâyesi #14

_Kaynak

Pazar sabahı Trt 1'deki kovboy filminin adı, uzaktan gelen tamtam sesleriydi. Kulağa şiir gibi geliyordu. :) Filmin sadece ismi bile kendi başına izletmeye yeterdi.

---

Aklıma bu filmin adı tam sessiz sinema oynarken, karşı takıma anlattırılacak bir şey diye geldi. Ama bunun o kadar da iyi bir fikir olmadığını anladım. Çünkü böyle anlatması zor gibi görünen filmler en kolay bilinenlerdi.

Yıllar önce, yurtta odalar arası sessiz film turnuvası yapardık. Google'dan değişik ve garip filmler bulmaya çalışıyorduk fakat verdiğimiz çoğu ilginç isimli film kolaylıkla bilinirken; kesin bulurlar dediklerimiz çetin ceviz çıkıyordu. Ama yine de bizim kazanmamıza engel olamamıştı, çok eğlenceli zamanlardı. 🙆‍♀️

---

Öncelikle bolca spoiler içeriyor demiyorum filmi baya baya anlatıyorum. :) Her ne kadar bilenler olsa da, yeni gelen arkadaşlardan filmi izlemek isteyenler varsa, yazının devamını okumasını istemem; gerçi tamamını okuyan insanların olduğundan da şüpheliyim. :)

---

1951 yapımı 6.5 IMDb puanlı; orjinal adı Distant Drums olan ama yine klasikleşen çevirilerle ölüm fedaisi, uzak davullar ve uzaktan gelen tamtam sesleri olarak bildiğimiz film, bir kale kuşatması sahnesiyle başladı...

_Kaynak

Donanma teğmeni Tufts ve askerleri; sözümona Florida'daki ilk yerleşimcileri tehdit ederek bir kale içinde yüklü mühimmatla karargâh kuran Seminole yerlilerini öldürmek için gece yarısı baskını yaparlar. Kara Murat gibi kale burçlarına attıkları kancalı halatlarla tırmanarak girdiler ve içerde ne kadar kızılderili varsa hepsini gâfil avlayarak katlettiler. Bir grup esir beyazı da kurtardılar.

_Kaynak

Bu kuşatmaya bölgeyi tanıyan bir asker, bir bataklık adamı, bir centilmen ve bir barbar olarak tanıtılan Albay Quincy Wyatt eşlik ediyordu. Filmin ilerleyen sahnelerinde öğrendiğimize göre; kızılderili eşinin askerler tarafından öldürülmesine rağmen nasıl olur da hâlâ onlara yardım edebildiğine şaşırıyorum.

Kalenin alındığını öğrenen Seminole yerlilerinin şefi Osceola ise doğup büyüdüğü topraklardan gitmek istemez ve adamlarıyla onları takip eder.

_Kaynak

Burada dikkatimi bir şey çekti film ve karakterlerle ilgili araştırma yaparken, kızılderilileri oynayan oyuncularla ilgili hiçbir bilgi bulamadım. Ne bir fotoğraf ne de oyuncu listesinde bir isim. Halbuki filmin başından sonuna kadar boy gösteriyorlardı. Beyaz'ın üstünlük kurma çabasını net görebiliyoruz.

---

Bu arada askerler, esirlerle birlikte kıyıya yaklaşan gemiye binip gitmek üzereyken; yerlilerin denizcileri öldürmesiyle planları gerçekten suya düşer. :)
Everglades denilen 250 kilometrelik bataklığı geçmekten başka çareleri yoktur artık.

_Kaynak

Kurtarılan esirler içinde, sarışın bir kadın ve siyahi yardımcısı vardı. Zengin kadın o halde bile konfordan vazgeçmiyor, yol boyunca her türlü işini yaptırıyordu. Çok sinir bozucuydu:/

Teğmenin de dikkatini çekti ve albaya, "kadın herhalde bir hanımefendi" dediğinde albay; "neden, uşağı olduğu için mi?"

Diyerek kısa süreli soğuk duş etkisi yaratsa da, gerçek hayattaki yaptıkları ve yapmak istediklerini filmlerle insanlara alıştırmaktan geri durmuyorlar.

Günümüzde de gelişmiş ülkelerin çoğunun geçmişine baktığımızda Kara Kıta Afrika'dan zincirlerle bağlanarak gemilerle getirilen kölelerin etkisini görürüz.

_Kaynak

Şu anda sahip oldukları zenginlik ve gelişmişliğin Kunta Kinte diye hakir görülüp, horlanıp sömürülen o insanlar sayesinde olduğunu bilmeyen yoktur. Ama buna rağmen ikinci sınıf insan olmaktan, görmezden gelinmekten kurtulabilmiş değiller.

Bir insanın sadece renginden dolayı başka birine kölelik yapması görüntüleri beni rahatsız etti, ayrıca mutluymuş gibi görünmesi de sanki o an yaşanıyormuş gibi sinirlendirdi. Değil mi ki;

Özgürlüğün en büyük düşmanı, hâlinden memnun olan kölelerdir...

_Kaynak

Ben bunları düşünüp kendi kendime konuşurken, filmden gelen bir çığlık sesi beni kendime getirdi. :) Bataklıkta ilerlerken timsahlar da boş durmadı tabi, rızkının peşinde sinsi sinsi ilerlerken bir askeri parçaladılar.

Seminole'lerden kaçarken, bu timsahlı bataklıkta sıkışıp kalmışken belki de daha korkunç bir ölümü davet etmiştik, demeye başladılar.

Geri kalan yerlerde daha dikkatli olarak yol aldılar hatta bi ara kızı kucağında taşıdı albay. Onu da çikolata renkli uşağına taşıtmadı neyse ki. :)

_Kaynak

İşte filmin başından beri beklediğim tamtam seslerini duymaya başladık. Belli bir melodide çalıyorlardı. Albay, onların diğer kabilelere yardım çağrısı yaptıklarını söyledi. Biraz sonra da uzaklardan farklı bir tonda tamtamlar çalmaya başladı. Yardımın gelmesi çok yakındı.

---

Teğmeni Kenan Işık seslendiriyordu, albayı da Zafer Ergin. :) Seslerini ilk duyduğumda anladım ve aslında bu hiç hoşuma gitmiyor, çünkü olaydan kopuyorum ve o kişileri düşünmeye başlıyorum. Hatta bir ara albay bir kızılderili yakalayıp onu zehirli yılanla konuşturmaya çalıştığı sahnede, birden Rıza Baba'yı gördüm sanki.

_Kaynak

"Alın bunu alın, atın nezârethaneye" diye olaya girecek diye tuhaf bir şekilde beklemeye başlamıştım. Dublajlı filmler bana göre değil belki de, şimdi daha iyi anladım. :)

---

Filme geri dönersek; artık bataklıktan kurtuldular ve kara parçasına ayak bastılar. Geldikleri yerde çok ilginç koni şeklinde kızılderili mezarları vardı. Ölüleri bağdaş kurmuş vaziyette, savaş boyaları sürerek ve baltalarıyla birlikte gömülüyormuş. Mezarların tepelerinde kafatasları vardı, muhtemelen öldürdükleri düşmanlarına ait olan.

En garip olanı da kabile şefinin mezarına öldükten sonra doğan ilk çocuğunu gömmeleriydi. Ruhunun o bebeğin içine gireceğini ve bu sayede genç olarak dirileceğine inanıyorlarmış. 🙅‍♀️

_Kaynak

Hal böyleyken Şef Osceola ve yerlilerle karşılaştılar. Albay ona düello teklif etti. Ağızlarındaki bıçaktan başka bir şey olmadan suya girip boğuştular ve tahmin edeceğiniz üzere tabi ki beyaz onu öldürdü ve savaş baltasını salladı. Yerliler kaçıştı, beyazlar kurtuldu ve film amacına ulaştı, kahramanlık nârâları atıldı vs vs.

Suçluluk duygumuzu yenmek için en etkili yol; kendilerine karşı suç işlediğimiz kişilerin, gerçekten cezayı hak ettiği, kötü ve hatta öldürülmeye değer kişiler olduğuna kendimizi ve başkalarını inandırmaktır. Haksızlık yaptığımız kişiler, acınacak kişiler olmadığı gibi onlara karşı kayıtsız da olamayız.

Ben gerçekten bu olay tarihte var mıdır, aslı nedir diye sonraki iki gün boyunca araştırma yaptım ve içim acıdı öğrendiklerimle...

Seminole vahşi anlamına geliyormuş ama onlar yola getirilmemiş manasını benimseyip bununla gurur duyuyorlarmış. Yani tarihte var olan bir kabileymiş.

"Çünkü biz ABD ile resmi anlaşma için masaya oturmamış tek kızılderili kabilesiyiz" diyor Şef Jolena Osceola.

1800'lü yıllarda büyük savaşlar olmuş ve büyük acılar yaşanmış. Yerliler katliamlara, işkence ve soykırımlara maruz bırakılmış ve yetmemiş; doğup büyüdüğü topraklardan sürülüp Rezervasyon denilen toplama kamplarında yaşamaya zorlanmış.

_Kaynak

Kızılderililerin bazılarının hâlâ orada yaşamaya devam ettiklerini öğrendim ve rezervasyon kelimesinden soğudum. Artık ne zaman duysam bu film ve iki gündür okuduğum hikâyeler gelecek aklıma.

Beyazlar bize çok söz verdiler ve bir tekinin dışında hiçbirini tutmadılar. Toprağımızı alacaklarını söylediler ve aldılar. (Kırmızı Bulut)

---

Okuyan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum...

# Bir kovboy hikâyesi 13