ÜTOPYA HAYALİNDEN, DİSTOPYA GERÇEĞİNE...
George Orwell’in 1984 romanını uzun süre önce, yavaş geçen bir zaman diliminde okumuştum. Hangi ülkede ve ne şartlar altında olduğu hayal gücünüze kalmış. Türkiye twitter TT listesinde görünce şaşırdım. Aradan geçen yaklaşık 70 yıla rağmen Amerika’da best-seller olması ise kitaptaki senaryonun defalarca ve olanca çıplaklığıyla yaşanmasından kaynaklı olsa gerek. Roman ilginç bir şekilde 1948’de yazılmış olmasına rağmen ismi 1984.
İnsanların her anının gözetlendiği, evde dahi Big Brother tarafından izlendiği bir ülke. Öyle bir muhbir sistemi var ki insanları küçük yaşlardaki çocukları, iş arkadaşları ihbar ediyor. Mesela aşk yasak. Sokakta öpüşmek istiyorsanız ölmek için bile yalvaracağınız işkenceleri göze almanız gerekiyor. Belki öpüştüğünüz kişi de muhbirdir. Belki siz de farkına varmadan muhbirlik yapıyor olabilirsiniz. Yani siz de neye hizmet ettiğinizin farkında değilsiniz.
Ülkenizin yıllardır savaştığını zannettiğiniz o ülkeyle aslında barış halinde bir yönetim var. Aslında ülkenizin zaferler falan kazandığı da yok. Bu kitabı okurken sinirden ağladığımı hatırlarım. Şöyle der Orwell; “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” Yani yasa, Big Brother’dı.
Yıllarca Thomas More'un yazdığı Utopia fikirleri ile, daha nicelerini okuyarak gerçekleşmeyecek kadar ütopik hayallerle hayata atıldıktan sonra, aslında beklediğimiz ütopyayı değil, distopyayı mı bulmuştuk karşımızda?
İşin ilginci bu gerçek dünyada aynı çatı altında, evin bir odasında yaşayanlar kendilerini More'un Utopia adasında zannederken, yan odadakiler Orwell’in distopyasını birebir yaşayabiliyorlardı. Aynen şu duvar yazısı gibiydi: Your utopia, my dystopia!
Ve 1984 şöyle biter:
“Başını kaldırıp, o koskocaman yüze baktı. O siyah bıyığın altındaki gülümsemenin ne anlama geldiğini öğrenmesi kırk yılını almıştı. Ah! Kötü, gereksiz anlaşmazlık! Ah! Kendisini koruyan o şefkatli kucaktan kovulan inatçı kafa! İki cin kokulu gözyaşı, yanaklarından süzüldü. Ama olsun, her şey yolundaydı, çekişme son bulmuştu. Kendisine karşı zafer kazanmıştı. Büyük Biraderi seviyordu.”
Son sözü Thomas More’la bitirmek güzel olurdu ama, sadece şunu söyleyebilirim.
Bağırarak, iki kere iki dört eder diyebiliyorsanız, özgürsünüz.
Daha yeni başka bir postta, Çin'in vatandaş puanlama sistemine geçiyor olmasından konuşmuştuk.. Dünya gün geçtikçe 1984'ü daha yoğun bir şekilde yaşıyor.
Mevcut dünya düzeninde ütopyaların değil de distopyaların daha reel olması ne kadar kötü.
En sevdiğim kitaplardan biridir ve okurken beni hem çok etkilemişti, hem de 40li yıllarda, teknoloji bu kadar gelişmemişken böyle bir ileri görüşlülükle yazılmış olması beni sarsmıştı. Dünya gerçekten buraya evriliyor artık. Tek farkla, Büyük Birader tek değil. Milyonlarca Büyük Birader var
Paylaşım için teşekkürler. Başlık seçiminiz başarılı. Elinize sağlık
insanoğlu olarak maalesef Thomas More'un Utopia kitabında yazdığı gibi altın zincirleri değersiz oldukları için suçlu kölelere takacak standartlara gelemedik. tam aksine altının köleleştirdiği bir distopyaya uyandık. ve şu günlerde adaleti sağlaması ve daha yaşanabilir bir dünya için yapay zeka üretme peşindeyiz.
Congratulations @mirket! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :
Award for the number of comments
Click on the badge to view your Board of Honor.
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP
Congratulations @mirket! You have completed the following achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :
Award for the number of upvotes
Click on the badge to view your Board of Honor.
If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word
STOP
Do not miss the last post from @steemitboard:
SteemitBoard World Cup Contest - The results, the winners and the prizes