Mustafa Kemal ve Harp Akademisi'ndeki Gizli Teşkilatı Sarayın Dikkatini Çekiyor

in #tr6 years ago (edited)

     Mustafa Kemal Harp Okulu’nu 1901-1902 eğitim öğretim yılında 459 arkadaşı arasından 8. olarak 21 yaşında bitirdi. Piyade – 1474 sicil numarasıyla ve Teğmen rütbesiyle Türk Ordusu’nun şerefli bir subayı oldu.

Ekran Alıntısı.JPG

     Harp Okulu’ndan yüksek dereceler ile mezun olanlar o zaman yine aynı çatı altında bulunan ve bugünkü Harp Akademisi’ne denk gelen Erkan-ı Harbiye sınıflarına geçmeye hak kazanırlardı. Burada 3 yıl sonunda iyi dereceler ile başarı gösteren subaylar Kurmay diğer subaylar Mümtaz Subay olarak orduya katılırlardı.

     Mustafa Kemal, Ali Fuat, Ali Fethi, Ömer Naci, İsmail Hakkı Harp Okulu'ndan güzel dereceler ile mezun olarak Harp Akademisi'ne girmeye hak kazandılar.

     Mustafa Kemal 1902 yılında Harp Akademisi’ne başlamıştır. Bu sınıfta artık hem derslerinin hem de gizli faaliyetlerinin önemi artmıştır. Bu geçiş dönemini Afet İnan anlatıyor:

O üç yıllık öğrenciliği esnasında anlayışlı, zeki ve çalışkan bir birey olarak hocalarının beğenisini ve dikkatini çekmiştir. Ancak o kendi benliğinde manevi huzursuzluk içinde idi. Anlam ve niteliğini bir türlü anlayamadığı duyguların etkisi altında, küskün, kederli ve içinden gelen bir isyan duygusuyla dolu bir halde yaşıyor, okuyor ve yazıyordu. Akademi’de ve devlet merkezindeki gözlem ve incelemeleri, onda derin izler bırakacak kadar kuvvetlidir. Hocaların verdiği askeri problemleri çözmeye çalışırken, adeta geleceğin meydan savaşlarını yöneten bir komutan edasındadır.

Ekran Alıntısı6.JPG

     Mustafa Kemal teşkilatçılık güdüsünün arkasından gitmeye devam ediyordu. Harp Okulu’nu iyi derecelerle bitiremediği için Harp Akademisi’ne ayrılamayan ve tayin edildikleri görev yerlerine gitmeye hazırlanan subay arkadaşlarıyla ve özellikle Rumeli’ye gidecek olanlarla ilgileniyordu. Arkadaşlarıyla uzun uzun konuşuyor ve teşkilat üzere tavsiyelerde bulunuyordu. Mustafa Kemal’e göre hürriyeti sağlamak için en müsait iklim Makedonya’ydı. Selanik’e gittiği zamanlar bu genç subaylarla temas edecek, bilgi alışverişinde bulunacak hem de tavsiyeler verecekti. Mustafa Kemal’in daha Harp Okulu yıllarında kurduğu ve Akademi’de de devam edecek olan gizli teşkilatı ilk meyvelerini Makedonya’da verecekti.

10.JPG

     Mustafa Kemal, Ali Fethi, İsmail Hakkı, Ömer Naci ve birkaç arkadaşlarından oluşan gizli teşkilatlarının faaliyetlerine Kurmay sınıflarında da devam ettiler. Liderleri Mustafa Kemal’di ve gelebilecek sorumluluğun en büyük yükü onun omuzlarındaydı.

Adsız.png

     Harp Akademisi’nin birinci sınıfının yanında ufak bir dershane bulunmaktaydı. Veteriner sınıflarından Teğmen olarak mezun olan subaylar eğitimlerini burada tamamlar, buradan da yüzbaşı rütbesiyle orduya katılırlardı. Öğrenci sayısı az olan Veteriner sınıfı öğrencileri arasında aydın fikirli öğrenciler vardı. Harp Okulu’nda iki sayı çıkardıkları dergilerini devam ettirmek istiyorlardı. Dergiyi yan sınıfları olan Veteriner sınıfında hazırlamaya başladılar. Gazete yazılarını çoğunlukla Mustafa Kemal yazmaktaydı. Bu dershanede yazdıktan sonra dergiyi gizlice elden ele dolaştırıyorlardı.

     Gizli faaliyetleri dergi ile sınırlı kalmıyordu. Ülkenin içinde bulunduğu sorunların bir an önce mücadeleye başlama zorunluluğu getirdiğine inanıyordu. Mevcut yönetimden memnun değildi. II. Abdülhamit’i “menfur(tiksinti verici) bir şahsiyet” olarak adlandıran Mustafa Kemal devrimci bir lider rolü üstlenmek istemekteydi. II. Abdülhamit’in tüm özgürlükleri kısıtlayan istibdat/baskı dönemi vatan, hürriyet ve bağımsızlık düşüncelerini kamçılamaktadır.

     Mustafa Kemal askeri öğrencilik yıllarında hürriyetçi fikirleri tanıdı ve devrimci bir görünüm kazandı. Harp Akademisi’nde hem askeri stratejilere hakim oldu hem de düşünsel gelişimini besledi. Hürriyet, vatan, bağımsızlık, millet kavramlarının yanında pozitivizm ve materyalizm gibi akımlara da hakim olmaya başladı. Sadece kendini yetiştirmekle yetinmedi, okuduğu kitap ve gazetelerden edindiği bilgi birikimini arkadaşlarıyla paylaşma isteğindeydi. Daha çok genç bir yaşta olmasına rağmen felsefi, sosyal ve kültürel konularda bir düşünce adamı kadar bilgi birikimine sahipti. Girişimci bir yapıda oluşu sayesinde arkadaşlarını vatan, hürriyet ve bağımsızlık gibi konularda aydınlatmaya başladı. Bunu hem çıkardıkları dergi ile hem de cuma akşamları düzenledikleri ve kürsüye Mustafa Kemal’in çıktığı, konferans niteliğindeki konuşmalarla gerçekleştiriyordu.

     Harp Akademisi’nde, Mustafa Kemal ve arkadaşlarından oluşan teşkilat, her Cuma akşamı öğrencileri bir sınıfta toplardı. Kapılar kapandıktan sonra, üzerine sımsıkı oturan üniformasıyla Mustafa Kemal muntazam bir şıklıkta kürsüye çıkardı. Elinde not aldığı kağıtlar ve hızlı adımlarla bir hoca edasıyla kürsüye çıkan Mustafa Kemal, Paris’ten gelen Türkçe ve Fransızca gazetelerden öğrendiği bilgileri arkadaşlarına kendinden son derece emin bir hatip edasıyla anlatır, coşkulu konuşmalarla onlarda etki bırakırdı. O zamana kadar “Padişahım Çok Yaşa!” demekten başka bir şey bilmeyen birçok arkadaşı için Mustafa Kemal’in anlattıkları çok dikkat çekiciydi. Bu konuşmalardan birinde Mustafa Kemal’in durum tespiti:

“Arkadaşlarım, sizlere üzülerek ifade etmek zorundayım ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun temelleri Avrupa yakasında iyice sarsılmıştır. Rumeli’de Sırp, Yunan ve Bulgar komitacılarını besleyen Ruslar dedelerimizin kanları pahasına aldıkları bu Türk yurdunu bizden koparmak gayretindedirler. Bu bölgede orduların başında bulunan kumandanlar acz içindedirler. Avrupalıların Kızıl Sultan adını verdikleri Padişah Abdülhamit ise orduya bakmamaktadır. Aylardan beri maaş alamayan zabitlerin bulunduğunu öğrendim. Orduda talim ve terbiye yoktur. Donanma Haliç’te çürümektedir. Bu asırda böyle hükümdarı bulunan bir devleti kolay yaşatmazlar.”şekildeydi.

     Bir diğer konuşmasında yaptığı çok önemli saptamalar gerçekten dikkat çekicidir:

“Nerede Fatih, Yıldırım, Kanuni, Üçüncü Selim gibi kumandanlar? Son devir Osmanlı Padişahları hep cahil ve zavallı kimseler… Kendileri cahil oldukları için de memlekete düzen verebilecek, millete hizmet edebilecek vezirlere asla tahammül edememişler, memleketi bu hale sürüklemişlerdir. Abdülmecit, Mustafa Reşit Paşa’dan; Abdülaziz, Ali ve Fuat Paşalardan; Abdülhamit, Mithat Paşa’dan, Hüseyin Avni Paşa’dan daima korkmuştu. Sıkışık zamanlarda onları sadarete layık görmüşler, tehlikeyi atlattıktan sonra Mahmut Nedim gibi dalkavukları, hırsız ve uğursuzları iş başına getirmişlerdir. Şunu iyi bilelim ki, Mithat Paşa sağ olsaydı, Hüseyin Avni Paşa öldürülmeseydi ne ordumuz, ne de donanmamız bu gün ki hale düşerdi. Akdeniz de ikinci durumda olan donanmamız, Karadeniz de Ruslara her halde dersini verecek, 1877-1878 Seferinde Ayastefanos’a kadar çekilmeyecektik. Türk-Yunan Savaşı’nda bu donanmayı Haliç’ten çıkamayacak hale getirmek suç değil midir? Millet Padişahından neden hesap sormamalıdır? Bir hıyanet olan bu hareketlerde bulunan bir insanı Fatihlerin, Yavuzların torunu olarak kabul etmek mümkün müdür?”

     Veteriner sınıfında yazmaya devam ettikleri gazeteden bahsetmiştik. Mustafa Kemal’in ve okul teşkilatının amacı mümkün olduğu kadar çok arkadaşlarına ulaşmak ve onları fikri bakımdan aydınlatmaktı. Bu okul gazetesini çıkartırken çok dikkatli olmak zorundaydılar. Daha önce çok sayıda aydın, istibdadı ve dolayısıyla II. Abdülhamit’i eleştirdikleri gazeteler çıkarmış ancak zararlı düşünceleri yaydıkları için Saray tarafından sürgüne gönderilmişlerdi.

     Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’ndeki teşkilat faaliyetlerinin bütün amacı gelecekte Osmanlı Devleti’nin kaderine hükmedeceğine inandığı subay sınıfının gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki fikri akımlardan, siyasi ve kültürel gelişmelerden mümkün olduğunca fazla yararlanmalarını sağlamaktı. Bu sebeple gerek gazete çıkarmak için gerekse konferanslar düzenlemek için geceler boyu uykusuz kaldılar. Gazetedeki yazıları çoğunlukla Mustafa Kemal yazmaktaydı. İsmail Hakkı, Ömer Naci, Ali Fuat ise el yazısı ile çoğaltarak ona yardımcı oluyorlardı.

Ekran Alıntısı1.JPG

     Bu sırada tahtta oturan ve kendini Yıldız Sarayı’na kapatan II. Abdülhamit aydınlara göz açtırmıyordu. Mustafa Kemal’in de bahsettiği üzere Mithat Paşa’dan çekindiği için onu boğdurmuştu. Aydınları hapislere ve sürgünlere mahkum etmekteydi. Baskı ile hükmetmek amacıyla İstanbul’un her yanını jurnalciler ile doldurdu. Bu jurnalciler verdikleri haberler için abartılı ücretlerle ödüllendirilmekteydi. Para kazanma hırsı ile zamanla sokaklar jurnalcilerle doldu taştı. Saraya her gün sayısız jurnal ulaşmaya başladı. Haklı, haksız birçok insan bundan etkilenmekteydi. İstanbul’un her yerine yayılan jurnalcilerden birisi de elbette Harp Akademisi’nde bulunmaktaydı..

yıldız.JPG

     Mustafa Kemal’in yönlendiriciliği altında çıkarılan ve hürriyet fikirlerini yaydıkları okul gazetesi okuldaki jurnalci tarafından okullar müdürü Zülüflü İsmail Paşa’ya haber verilir. İsmail Paşa Abdülhamit’in korkunç olarak adlandırılan hafiyelerinden birisidir. İsmail Paşa, Harp Akademisi Nazırı Ali Rıza Paşa’yı Yıldız Sarayı’na çağırır. Onu azarlayarak çok ağır sözler söyler. Ali Rıza Paşa’nın gazeteden ve gizli toplantılardan haberi yoktur, şaşırarak:

“Yalandır, iftiradır, aslı yoktur. Öğrencilerimizin sevgili padişahımıza sadakati tamdır.” diyerek, yemin üstüne yemin ederek zar zor yakasını kurtarabilmiştir.

     Aradan iki hafta geçtikten sonra Mustafa Kemal ile beraber dergiyi çıkaran arkadaşları, yine Veteriner dershanesine girerek, kapıyı kapar ve çalışmaya başlarlar. Mustafa Kemal’den dinleyelim:

“Kurmay sınıflarına geçtik. Her zamanki derslere çok iyi çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler belirdi. Memleketin siyasetinde ve idaresinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden oluşan Harbiye talebesine bu keşfimizi anlatmak hevesine düştük. Okul öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el yazısı ile gazete tesis ettik. Sınıf dahilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben idare heyetine dahildim. Gazete yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum… Bir gün gazetenin icap eden yazılarından birini yazmakla meşguldük. Baytar dershanelerinden birisine girmiş, kapıyı kapatmıştık. Kapı arkasında birkaç nöbetçi duruyordu. Ali Rıza Paşa’ya haber vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön tarafta duruyordu. ..”

     İçeride gazete hazırlanırken haberi alan Ali Rıza Paşa ani bir baskın yapar. Kapıdaki nöbetçilerden biri içeri girerek haber verir ancak artık çok geç olmuştur. İçeri giren Ali Rıza Paşa masanın üzerindeki el yazısı gazeteyi görmezden gelir. Öğrencilerine şu serzenişte bulunur:

“Neden derslerinizle meşgul olmuyor da başka şeylerle uğraşıyorsunuz?”

     Çıkarken yanında gelen emir subaylarına sınıfta gazete yazarken yakalanan öğrencilerin tutuklanmasını emretti. Düşünceli bir şekilde ellerini arkadan bağlayan Ali Rıza Paşa sınıftan çıkmak üzereyken ise:

“Yalnız izinlerini kaldırmakla yetinilebilir” der.

     Ancak Paşa söylediği cezaları uygulamaya gerek görmeyerek daha sonra: “Hiçbir ceza tatbikine lüzum yoktur!” demiş, Mustafa Kemal ve gazete çıkarmasına yardımcı olan diğer öğrencilerin ceza almalarını önlemiştir.

     Ali Rıza Paşa belki ideal bir okul müdürü olarak itibar görmüyordu. Parlak ve değerli bir asker de değildi. Ancak hiç şüphe yoktur ki namuslu ve vicdanlı bir insandır. Eğer isteseydi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının istikballerine kolaylıkla mani olabilirdi. Tek yapması gereken onları Saraya şikayet etmekti. Ama o bu girişimi görmemezlikten gelmeyi seçti. Hâlbuki o gün her şeyin farkındaydı. Pencereden sızan loş ışığın aydınlattığı el yazısı gazeteleri içten içe haklı bulmadığını kim iddia edebilir? Ya da Osman Nizami Paşa’nın Mustafa Kemal’de gördüğü ışığı onun görmediğini kim söyleyebilir?

     Bu olayın ardından orada bulunan öğrencilerden biri olan Pirlepe’li Ali Fethi (Okyar) kızgınlıkla Yıldız Sarayı’nı işaret ederek:

“Hep oradaki adamın başının altından çıkıyor bunlar. Sarayı başına yıkılmadıkça rahat yok. Elime fırsat geçse, oraya bomba koyarım.” diyordu.

tahttan ind.JPG

     Kaderin bir cilvesi olsa gerek, II. Abdülhamit’in İstibdat İdaresi’nin yıkılması ve 27 Nisan 1909’da muhafaza altında Selanik’e gönderilmesi sırasında onu götüren muhafız Ali Fethi’den başkası değildir..

     Mustafa Kemal ve arkadaşları Ali Rıza Paşa’dan kurtulmuşlardı belki ama jurnalci Zülüflü İsmail Paşa’dan kurtulmalarına imkan yoktu. Bunun farkında olan Mustafa Kemal, Ali Fuat’ı kolundan kavrayarak bir köşeye çekti ve :

“Bu gazetecilik işine artık ara vermek zorundayız. Ali Rıza Paşa’dan kurtulduk; ama Zülüflü İsmail Paşa’dan kurtulmamıza imkan yok… Ocağımıza incir ağacı diker Allah korusun! İleride eğer bir fırsat bulursak yeniden başlarız; fakat pes etmek de yok. Daha çok okuyacağız, daha çok aydınlanacağız… Vatanımız için ve hürriyet için kafa yoracağız!… “ demiştir.

     Gazetecilik faaliyetleri sekteye uğrasa da gizli teşkilat toplantılarını pür dikkat sürdürecektir. Ancak sarayın dikkatini bir kez çeken Mustafa Kemal, mezun olduktan sonra fişlenmiş olmanın zorluklarını çok defa hissedecektir.

     Cumhuriyet’in ilanından sonra bir gün Kadıköy vapurunda Ali Fuat ve Ali Rıza Paşa rastlaşırlar. Ali Rıza Paşa Ali Fuat’ı derhal tanımış ve yanına gelmiştir. Biraz hoş sohbet ettikten sonra Harp Akademisi’ndeki tahsil hayatlarından söz açılır. Ali Rıza Paşa bu olayı halen hatırlamaktadır.

“Allaha şükürler olsun. Tanrı o gün fena bir karar almaktan beni korudu. Türk milleti için de pek hayırlı oldu.” demiştir.

     Devamını Ali Fuat’ın hatıralarından dinleyelim:

“Sonra, Ankara’ya giderek Gazi’yi ziyaret etmeyi çok arzuladığını söyleyerek yardımımı istedi. Bize hiç bir fenalığı dokunmamış olan bu ihtiyar ve emekli askerin arzusunu yerine getirdim. Galiba 1933 yılı idi, Ankara’ya geldi. Gazi tarafından kabul edildi ve iltifat gördü.”

     Mustafa Kemal, 1904 Aralık ayında Harp Akademisi’nden 5.olarak mezun olmuştur.

Ekran Alıntısı7.JPG

     Mustafa Kemal’in teşkilatçılığının ilk oluşum evrelerini anlattığım ve bu yazıyla da alakalı olan yazıya buradan ulaşabilirsiniz:

Mustafa Kemal’in Teşkilatçılık Düşüncesi’nin Oluşumu ve Osman Nizami Paşa’nın Kehaneti

Kaynakça:

1/ Sınıf Arkadaşım Atatürk: Okul ve Genç Subaylık Hatıraları – Ali Fuat Cebesoy (1966)
2/ Atatürk ile Allah Arasında: Bir Ömrün Öteki Hikayesi – Sinan Meydan
3/ Vakit Gazetesi – 10 Ocak 1922
4/Hatıralarım – Asım Gündüz
5/Gazete Yazılar Sinan Meydan:1 , 2
6/Fotoğraflar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13

Sort:  

Teşekkürler güzel paylasım olmuş.

Teşekkürler

Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by emirfirlar from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.

If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.

I don't understand, but thanks for visiting my post :)
Follow & Upvoted

thank you :)

Coin Marketplace

STEEM 0.17
TRX 0.16
JST 0.030
BTC 59702.71
ETH 2542.73
USDT 1.00
SBD 2.54