Bilimkurgu Öyküsü - İsyankar - Bölüm 1

in #tr5 years ago (edited)

Uzay gemimiz Uterus iki haftalık bir yolculuğun ardından güneş sistemini ve onu çevreleyen asteroid kuşağını geride bırakmış, yıldızlararası uzaya açılmıştı. Yolculuk planına göre o gün HR8832 yıldız sistemine doğru sıçrayışa geçmemiz gerekiyordu, ancak buluttan nem kapan kaptanımız itiş sistemine ilişkin bir arıza şüphesi nedeniyle sıçrayışı belirsiz bir zamana ertelemişti. İki mühendis ve üç teknisyenden oluşan teknik ekibimiz iki haftadır orada olmaması gereken bir göstergenin verdiği sinyalle meşguldük. Böyle söylüyorum çünkü o Allah’ın belası gösterge tanımlanamayan arızaları haber vermek üzere tasarlanmıştı. Madem tanımlayamıyorsun, neden bir yerlerde bir arıza olduğunu ileri sürüyorsun, değil mi ama? Onlarca sensorun ölçtüğü yüzlerce farklı değeri önümüze koymak marifet miydi yani?

Kaptan Teodore son ziyaretimizde o gösterge ışığının güçlü bir yapay öğrenme sistemi tarafından beslendiğini ve verdiği uyarıların %62’sinin doğru çıktığını söylemişti. Doğru çıkan uyarıların çoğunluğunun kaptanları sorunun çözüldüğüne ikna etmek için teknik ekiplerce uydurulduğundan emindim. Ne yazık ki baş mühendisimiz Oliver bu türden çözümlere itibar eden bir kişi değildi. Kaderin garip bir cilvesi sonucu aynı günü tekrar tekrar yaşarcasına dönüp hep aynı kontrolleri yapıyor ve tıpatıp aynı sonuçlara ulaşıyorduk.

Yıldızlararası uzaya açılmamızın üzerinden iki gün geçtikten sonra gösterge ışığını tasarlayan ekiple birlikte çalışmaya başladık ve ekibin başındaki mühendis olmayan arızayı tamir için sarf ettiğimiz enerjinin büyüklüğünü idrak edince çok şaşırdı. Bize biraz da acıdı galiba, tasarladıkları ışığın yanlış alarm verebileceği konusunda Kaptan Teodore’u ikna etti.

Sıçrayışı gerçekleştirmek için önümüzde bir engel kalmamıştı ya da en azından biz öyle sanıyorduk. Sıçrayış rotası kontrolleri sırasında radarımız yedi milyon kilometre mesafede bize doğru gelen bir uzay gemisi tespit edince hepimiz şaşırdık. Uzay uçuşları dairesinin kayıtlarına göre orada olmaması gereken o gemi neyin nesiydi ve neden o kadar büyüktü? Derhal Kaptan Teodore’ın makamına çıkarak güneş sistemine geri dönmemiz gerektiğini söyledim. Kaygılarımı doğru dürüst ifade etmeme izin vermeden beni kapı dışarı etti; neymiş efendim telaşlanmaya gerek yokmuş, güvenli bir uçuş ideal tutum herkesin kendi işiyle meşgul olmasıymış. ‘Kıçı kırık bir teknisyen olarak benim işime burnuma sokma’ dese kesinlikle daha iyi olurdu. Çünkü o zaman ben de ona onun gibi bunak ihtiyarlardan artık usandığımı söylerdim.

Kaptanım hakkında kullandığım ‘bunak’ ifadesini saygısızca bulmuş olabilirsiniz. Görüşmemizin üzerinden henüz bir saat bile geçmeden Uterus’a yaklaşmakta olan geminin bilmediğimiz bir uygarlığa ait olduğu anlaşıldı. O heyula gibi geminin Uterus’a son sürat yaklaşmasından tedirgin olan tek kişinin ben olmam size de ilginç gelmiyor mu? Neymiş efendim, insanlık ilk defa başka bir uygarlıkla karşılaşacakmış, böylesi bir buluşmaya tanıklık edeceğim için Tanrı’ya şükretmeliymişim.

Özlemle beklenen karşılaşmanın gerçekleşmesi için uzun süre geçmesi gerekmedi. Kaptanımız köprüde onlarla iletişim kurmak için uğraşırken dev uzay gemisi koca ağzını açıp gemimizi hangarına alıverdi. Büyük balık küçük balığı yutar sözünü duymuş muydunuz? Duymayan var mıdır diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Teknik servisteki sevgili arkadaşlarım uzay gemimiz Uterus ham yapıldıktan sonra bile iyimser düşüncelerini muhafaza ettiler. O aşamadan sonra gerçi kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmanın bir anlamı kalmamıştı. Boyları boyumuzun iki katı olan robotlar geminin iki kapısını birden kırarak açtılar ve içeriye girdiler. Uterus’un ana kumanda merkezine açılan koridorlarda eğilerek yürüdüler ve bizleri birer kedi yavrusuymuşuz gibi teker teker yakalayıp kafalarımıza birer maske taktılar.

Peki o zorba robotlara hiç mi direnmedik? Öncelikle Uterus’un bir savaş gemisi olmadığını, yıldız sistemleri arasında yük taşımak amacıyla üretildiğini belirtmek isterim. Ayrıca yiğit yardımcı kaptanlarımız otomatik silahlarla robotlara ateş ettiler, ancak kurşunlar robotlara ulaşamadan havada öylece asılı kaldılar.

Beni yavrusunu kucaklamış bir anne orangutan duyarlılığıyla taşıyan robota korkuyla karışık bir saygı besliyordum. Bizi incelemek için götürdüklerini tahmin ediyordum, temennim üzerimizde uygulayacakları işlemlerin bizlere zarar vermemesiydi. Ellerim serbest olduğu halde yüzümüze taktıkları maskeyi çıkarmaya cesaret edemedim, geminin içindeki hava solumaya uygun olmayabilirdi. Nerede olduğumu göremiyordum, anladığım kadarıyla bizi geminin içinde bir yerlere götürüyorlardı. İçine düştüğüm durumdan kurtulmak için ne yapmalıydım? Uterus’u yutan devasa gemi ve sarılı siyahlı desenleriyle arıları andıran robotlar gözümü öylesine korkutmuştu ki aklıma bir çözüm yolu gelmiyordu. İpten kazıktan kurtulmuş haydutlar gibi gelip bizi kaçırmaları affedilecek bir davranış değildi ve bunun hesabını onlardan soracaktım, ancak robotlarla muhatap olmaya hiç niyetim yoktu.

Sort:  

anlatım tarzı çok eğlenceliydi ne zaman başladı ne zaman bitti fark edemedim:)
devamını merak ettim:)

Ne yalan söyleyeyim karakteri ben de sevdim :) Keyifle yazmaya devam ediyorum.


Bu yazı Curation Collective Discord Sunucusunda küratörlere önerilmiş ve manuel inceleme sonrasında @c-squared topluluk hesabından oy ve resteem almıştır. @c-squared hesabı topluluk witness'ı olarak faaliyet göstermektedir. Projemizi desteklemek isterseniz bize buradan witness oyunuzu verebilirsiniz.
This post was shared in the #turkish-curation channel in the Curation Collective Discord community for curators, and upvoted and resteemed by the @c-squared community account after manual review.
@c-squared runs a community witness. Please consider using one of your witness votes on us here

Coin Marketplace

STEEM 0.19
TRX 0.14
JST 0.030
BTC 59908.77
ETH 3191.82
USDT 1.00
SBD 2.43