Belgrade #4: Belgrad'da Kız İstemeye Gitmek

• Belgrade #1 : A Vacation of Unfortunate Events / Yurt Dışı Talihsizlikleri
• Belgrade #2 : Belgrad'da Kurşun Döktürmek
• Belgrade #3 : Hangover Olunca Taksiye Binmeyin

Belgard'da ilk iki günümüzde yaşadığımız aksiyondan sonra bir kaç gün sakin ve normal zaman geçirdik. Gündüzleri bol bol şehri gezdik geceleri Mr. Stefan Braoun'da doyasıya eğlendik. Sadece bir gece Mr. Stefan Braoun'da DJ müzikleri durup yerine yerel Sırp pop müzikleri çalmaya başladı. Ve bu tüm gece devam etti. O gece bizim için sıkıcı olmuştu doğal olarak. Düşünsenize Reina'ya gidiyorsunuz ve tüm gece Mustafa Ceceli çalıyorlar. Olacak iş değil. Ama önceki günlerde yaşadığımız absürtlüklere nazaran bu küçük bir detaydı ve bizde pek önemsemedik. (Uçağı kaçırıyorduk az daha müziğin ritmini kaçırsak kaç yazar)

O yüzden bu yazıda size sakin geçen o günlerde tanıştığımız diğer bir Türk grubunun yaşadığı absürt olayı anlatıcam. Cem ve Murat (isimleri değiştirdim etiklik açısından) ile Belgrad'ın ünlü kalesinin de bulunduğu Kalemegdan alanında tanıştık. Biz geze geze yürürken onlar bir bankta oturmuş hararetli bir şekilde Türkçe konuşuyorlardı. Tabi 4 gündür kendimizden başka Türk görmediğimiz için "Aaa Türk!" deyip yanlarını gittik. Selam sohbet derken tanışıp kaynaştık. İki kuzen şirket ihalesi için gelmişler Belgrad'a. Club'lardan, güzel yemek yerlerinden, alkol fiyatlarından vs bahsettik bol bol. Kaleyi de beraber gezelim derken samimiyet iyice ilerledi ve Murat bir önceki gün yaşadığı olayı anlatmaya başladı.

Şimdi ikisi de çalışan ve sürekli iş için yurt dışına gidip gelen insanlar olduğundan bizim gibi öğrenci bütçesi ile gelmemişlerdi. Dolayısı ile harcamaları da ona göre şekillenmişti. Bir önceki gece kaldıkları eve yaptıkları sağlam alkol stoğunu tüketmeye başlamışlar. İlk başta litrelik bir vodka bitmiş, sonra bir önceki günden yarısı içilmiş 70'lik tekila, ardından 3-4 bira... Cem sızmış oracıkta ama Murat durur mu hiç. Bir daha mı gelicez Belgrad'a düşüncesi ile 50'lik bir vodkayı da tek içmiş. Tabi sonrası kısa devre doğal olarak. İyice zom olan Murat bir kaç hafta önce ayrıldığı eski sevgilisini aramış. Saat gecenin bir yarısı!

Kızcağız önemli bir şey oldu sanıp açmış tabi. Sonrasında bizim ki başlıyor anlatmaya. Şöyle seviyorum böyle unutamıyorum diye girip mevzuya hemen evlenme teklifini basıyor. Kız anlıyor bunun sarhoş olduğunu anlatıyor ayrıldıklarını anlaşamadıklarını vs. Murat tabi hayırı kabul edemiyor kanındaki alkol oranından dolayı. Bekle orada istemeye geliyorum seni deyip telefonu kapatıp evden çıkıyor. Çıkıyor ama gidemiyor. Daha kapının önündeyken karşı daire Murat'ın gürültüsüne gelip Sırpça bir şeyler söylüyor. Bizim ki zaten anlamıyor iyice sinirleniyor. Adama dayılanayım derken tökezleyip düşüyor. Komşu da bakıyor bizim ki zil zurna sarhoş, söylene söylene evine geri giriyor.

Murat'ta adım atacak hali olmadığını anlayınca "Neyse sabah gider isterim acelesi yok ya?" diyerekten eve geri dönüyor. Fakat içinde hala öfke var. Ne yapsak derken çözüm beliriyor aklında. Daha çok içmeliyim! Yeni bir 50'lik vodka açıyor fakat içerken artık kontrolünü kaybettiğinden şişeyi de bardağı da deviriyor yere, kırıyor. E şimdi temizlemek lazım orayı diye cam parçalarını toplamaya çalışıyor sarhoş hali ile ve elini kesiyor. "Başlarım böyle işe!" deyip cam parçalarını öylece bırakıp hemen yandaki koltuğa kendini atıp oracıkta sızıyor.

Sabah Cem kalkıp salona geldiğin o şok edici manzara ile karşılaşıyor. Boş şişeler, yerde kırık cam parçaları, koltukta elinden akan kanla koltuğu kana bulamış Murat. "Canına kıydı bu" korkusu ile Murat'ın nabza bakıyor. Bizim ki hangover bir şekilde uyanıyor "Ne, noldu?" modunda tabi. Elini sarıyorlar ortalığı topluyorlar ve Murat yavaş yavaş tüm geceyi hatırlamaya başlıyor. Murat'ın bu hikayesi tam ibretlik, zaten bizim club'daki hangover olma olayının üstüne anlattı bunu. Biz yine ucuz yırtmışız. Her şeyi dozajında bırakmak lazım :)