Belgrade #3 : Hangover Olunca Taksiye Binmeyin
- Belgrade #1 : A Vacation of Unfortunate Events / Yurt Dışı Talihsizlikleri
- Belgrade #2 : Belgrad'da Kurşun Döktürmek
Belgrad'da yaşadığımız talihsizlikler serüveni dur durak bilmiyordu. Zaten genel olarak şanssızlığı ile bilinen birisi olarak normal bir tatil beklentisine girmek benim hatamdı. İlk gece Mr. Stefan Braun'dan mayıs ayına kadar sadece oranın açık olacağını haberi ile döndükten sonra derin bir uyku çektik. Yarın büyük gündü. Gündüz şehrin turistik yerlerini gezmekle meşguldük hep. Şehir biraz yürümeye uygundu fakat turistik yerler şehrin dört bir yanına dağılmış olduğu için biraz yorucuydu. Şehir merkezinde ve otobüslerde ücretsiz wi-fi bulunduğu için şanslıydık. Adres bulmakta pek zorlanmadık. Gündüzümüz sıradan bir turist günü gibi geçse de gecemiz bir çok aksiyona gebeydi.
Gece 12 gibi hazırlanıp açık tek club olan Mr.Stefan Braun'un yolunu tuttuk. İlk gecemiz olacağı için baya sağlam giyindik. Saçlar fönlü, gömlekler ütülü, yelekler, aksesuarlar vs derken her şey hazırdı. Gündüzden rezervasyonumuzu yaptığımız için bu defa içeri girerken sorun çıkmadı. Mekanın girişinde görevliler bizi içeride boş olan bar alanlarından birine yönlendirdi. Gerek barmenler gerek karşılamadaki görevliler son derece cana yakın ve sıcak davranıyordu. Barmenlerin çoğu kadındı ve sebebinin müşterilere para harcatmak olduğunu az çok herkes tahmin edebiliyordu.
Fakat mekanda tedbil-i kıyafet ile gelen bir biz vardık. Herkes beyaz t-shirt giyip gelmiş ve flörasan gibi parlayıp dikkat çekerken biz siyah gömlekler,bordo yelekler derken mekanda zengin turist imajı bıraktık bir anda. Barmende bunu farketmiş olacak ki bize içkileri sayarken sürekli şişelerden bahsediyor. Biranın adı geçmiyor zaten bira içen de yok mekanda. Herkes shot dizmiş önüne. Bizde "Ulan şehrin en ünlü club'ına geldik tabi bira olmaz!" kafasında olduğumuzdan barmen kadının da gazıyla litrelik vodka açtırdık. Ardından gelsin enerji içerikleri gitsin shotlar derken saat gecenin dördü oldu.
Bir yandan efsane müzikler, ışık gösterileri var bir yandan da sürekli vodka içip çılgınlar gibi dans eden biz varız. Herkesin gözü üstümüzde çünkü hem giyimimizle hem de mekanda tek şişe açtıran grup olmamızla biz zenginiz diye bağırıyorduk resmen. Fakat alakası yok. Kişi başı yanımızda 600 lira var ve 6 günümüz var daha. Tabi o kafayla bunları hesap edemiyor insan. İçtikçe içiyor. Tabi bir noktadan sonra bunca içmenin ve dansın bir geri dönüşü oluyor. Kafalar direk zom oluyor. Lavaboyu aramaya başlıyorsunuz. Lavaboda çöpün başında yeni insanlarla tanışıp çevre kasıyorsunuz. Hatta öyle ki bir noktadan sonra mekanda bir çok kişi bizi tanıyordu artık.
Baktık bizim kafalar fazla uçtu en iyisi geç olmadan kendimizi eve atalım dedik. Hesabı ödeyip mekandan ayrıldık. Girişte ilk taksiye binip pazarlık dahi yapmadan eve gittik. Sabah olduğunda para hesabı yapmaya başladık ama bu işte bir terslik var. Neyse ki harcadığımız her şeyi not almıştık da neyin nereye gittiği belli oldu. Belgrad'da ki ilk eğlence gecemizde 300 lirayı club'da alkole, 50 lirayı da 1,5 km lik uzaklıktaki evimize gitmek için taksiciye vermişiz. Bir nevi soyulduk denilebilir. Gündüz aynı mesafedeki yola 10 lira ödemiştik. Club harcamasına girmiyorum bile zaten. Bütçemizin hatırı sayılır bir kısmını tek gecede yemiştik. Daha doğrusu içmiştik. Harcadığımız parayı gördükten sonra en yakın markete gidip bize 6 gün yetecek kadar makarna aldık :d
Belgrad'in taksileri bir acayip. Ayni yolu 3 farklı tarifeyle gittik. Sonra öğrendik ki tarifeler taksi firmasından taksi firmasına değişiklik gösteriyor. Kesinlikle binmeden pazarlik yapın.
Aynen öyle. En uygunu ise Pembe Taksilerdi. Taksimetresi vardı ve fiyat sabitti.
Biz iyi kazık yedik orda :D İstanbul taksicileri bile daha insaflı.
Biz ilk kez yazıda bahsettiğim gün yedik sonrasında hep pembe taksi kullandık ve otobüs bileti aldık :d