Beyaz oyun serisinin ikinci kitabından bir bölüm.
Eski ve ağır kapının gürültüsü ile kendine gelen Zoya, yattığı soğuk ve nemli taş zeminden kalkıp oturdu. Taş duvara iyice yanaştı. Çıplak olan kolu, soğuk duvara değince ürpermişti. Sol gözünün hemen altındaki sızı, refleks olarak elini yüzüne götürmesine neden olmuş, dokunduğunda daha fazla acı hissetmişti. Bulunduğu yerin nasıl bir yer olduğunu anlamak için kafasını kaldırıp etrafı inceledi.
Karanlık odaya hakim olan kesif küf kokusu ciğerlerini yakıyordu. Hemen üzerindeki küçük lamba ancak kendi etrafını aydınlatabilecek kadar bir ışık yayıyordu. Yer ve duvarı oluşturan büyük taş bloklar bulunduğu yerin eski hem de çok eski bir bina olduğunu düşündürdü. Şehir bu tarz eski binalarla dolu olunca nerede olduğunu tahmin etmekten vazgeçti. Tavanı yaklaşık beş metre yükseklikte olan odanın biraz önce aralanan kapısı kalın ağaç ve çelik parçalardan oluşuyordu.
Yury'yi beklerken, bir süredir aralarında bir oyun haline gelen kapı çalma alışkanlığı, bu sefer eğlenceli olmamıştı. İkisi de birbirlerinin evine gittiklerinde kapıyı beş kez çalıyorlardı. Akşam da tam o şekilde olunca hiç şüphelenmeden sevinerek kapıyı açmıştı. Kapı açılır açılmaz içeriye giren üç adam, bağırmasına fırsat vermeden kadının ağzını kapatmış, Zoya da çırpınırken birisinin yüzüne tırnağını geçirmişti. Sonrasında yüzüne aldığı darbe gözlerini karartmış, onu bayıltmıştı.
Ne kadar süredir bu soğuk yerde yattığı ve neden burada olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. Belki kapıyı açan kişi bu konuda bir şeyler söyler umuduyla kapıya doğru baktı.
İçeri girmek için kapıyı açan adam, girmekten vazgeçmiş olsa gerek, birkaç saniye geçmiş olmasına rağmen henüz görünmemişti. Kapı hafifçe aralık kalmıştı. Aralıktan anlaşılması güç konuşma sesleri geliyordu.
Ürkek bir şekilde, dışarıyı görebilmek için ağırlığını ellerinin üzerine vererek eğildi.
“Merhaba!” Sesi çok titrek ve kısık çıkmıştı. Biraz daha toparlandı, “Merhaba, kimse var mı?”
İçinde bulunduğu odayı aydınlatmaya çalışan küçük lamba sadece bulunduğu köşeye biraz ışık sağlıyordu o kadar. Kapının açılması ile odaya hücum eden ışık, karanlığın içinde keskin bir şekilde ışık huzmesi oluşmasına neden olmuş, içeriye giren ışığın içerisinde hareket eden tozlar odaya mistik bir hava katmıştı.
Sorusuna cevap gelmeyince, duvardan destek alarak yavaşça doğruldu. Kapıya doğru korkak adımlarla ilerlerken her an içeriye gireceğini düşündüğü birisinin hareketini bekliyordu. Öyle birşey olsa da ne yapacağını bilemiyordu ama bulunduğu yerin atmosferi zaten gergin olan kadının tüm kasları ile gerilmesine neden oluyordu. Kapıya sadece birkaç adım kalmıştı. Ses çıkarmamaya özen göstererek tekrar bir adım attı. Dışarıda olduğunu bildiği adamın sesini duyuyordu ama konuşmalarını anlayamıyordu. Tekrar bir adım daha. Cesaret edip elini uzatabilse hantal kapıyı tutabilecekken bir türlü cesaretini toparlayamıyordu. Bir adım daha atıp kapıya dokunmadan dışarıya bakmak için kafasını uzattı. Geniş, taş bloklardan örülü koridorda kimse yoktu. Elini kapıya doğru uzattı. Kapı dışarıya çıkabileceği kadar açık değildi.
Kapının ağırlığını yokladı. Ancak iki eliyle açabileceği bir kapı olduğunu anlayınca içinden küfür etti. Yıllardır belki de yüz yıllardır kullanılmayan bir kapının önündeydi. Açması tüm koridoru ve odayı o iç gıcıklayıcı sesle dolduracak ve birilerinin dikkatini çekecekti. Açık olan küçük aralıktan koridora baktı. Koridorun sonunda başka bir kapı daha vardı. Kapının nereye açıldığını bilmiyor olması bir şey ifade etmiyordu. O an, kapıya ulaşırsa kurtulma şansının olması ilgilendiriyordu onu.
Cesaretini topladı. Büyük kapıyı iki eliyle iyice kavradı. Ayaklarını hafifçe açıp, onlardan güç alabilmek için iyice gerdi ve iki kolunu tüm gücüyle kapıyı açmak için çekti.
Kendine doğru gelen kirli ve büyük eli fark ettiğinde yapabileceği birşey yoktu. Kapının gürültülü açılma sesi eşliğinde, el saçlarını kavramış, kafasını odaya doğru çekiyordu. Ayakları boşaldı, elleri kapıdan kurtuldu ve bir anlığına havalanıp yere kapaklandı.
“Nereye gidiyorsunuz küçük hanım!” Diyen sesi tanımıştı, onu buraya getiren adamın sesiydi. “Sana yerinden kalkman için izin verdiğimi hatırlamıyorum” cümlesini duymasıyla, sol kaburgalarında hissettiği acı aynı anda beynine hücum etmişti.
Kollarını kafasında birleştirdi, ayaklarını karnına çekti... Gözlerini gücünün yettiği kadar sıkıca kapattı. İkinci darbeye pozisyon hazırlanmıştı ama bir işe yaramayacağını biliyordu. Sadece daha az acı hissetmek için dua etmek geçti aklından.
İkinci darbe gelmedi.
“Yerinden kalkman yasak! Köşene geç ve bekle.” Adam, büyük kapıyı kapatıp kilitledi ve ortalık sessizleşti.
Zoya’nın gözünde biriken yaşlar dışarıya hücum ettiğinde kız hala gözlerini sımsıkı kapatmaya zorluyordu kendini ve pozisyonunu bozmaya korkuyordu.
Ağzından kendisinin bile duymakta zorlandığı tek kelime çıktı.
“Neden?”
İlk kitap için http://bit.ly/2vA2Dld
Selamlar, çok hoş bir yazı hazırlamışsınız tebrik ediyorum. Küratör grubu olarak seçtiğimiz yazılar @kusadasi ve @try-market tarafından upvote ediliyor. @kusadasi ve @try-market #tr etiketinin daha yukarılara çıkması için çok büyük bir çaba içerisinde, sizlerin de kazançlarınızı arttırmak için çalışmalarımız sürmektedir. Paylaşımlarınıza 'cointurk' etiketini ekleyerek @kusadasi ve @try-market tarafından desteklenmesini sağlayabilirsiniz. Ayrıca, sürekli olarak @kusadasi tarafından düzenlenen projeler ve discord kanalımızda anlık yarışmalar mevcuttur.
Katılmak isterseniz discord kanalımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Teşekkürler.