İyi Niyetli Yapaylık - The Help

in #tr7 years ago

Bu hafta film incelemesinde ırkçılık konusunu irdeleyen bir Amerikan yapımı filme yer verdim. ‘’The Help’’ ülkemizde ‘’Duyguların Rengi’’ olarak vizyona giren film, aynı isimli romanından uyarlanan, çok uç bir noktadaki toplumsal olayı anlatan bir filmdir. Güney Amerika’da geçen film, Jim Crow yasalarının olduğu dönemlerde yani 1960’larda geçmekte olup, o dönemin afro-amerikan vatandaşlarının gözünden, toplumsal – siyasi durum anlatılır. Hikaye, siyahilerin gördüğü muameleye karşı çıkan, bunu kitap haline getirip insanlara gerçekleri göstermek isteyen beyaz bir gazeteci ile ona yardım eden siyahi hizmetlilerin gözünden aktarılır.



Filmde ana kahraman olan ve siyahilerin kurtarıcısı olsan beyaz gazateci Skeeter (Emma Stone), 20 yaşında üniversiteyi tamamlamış, çevresindeki benzer beyaz kadınların aksine bekar, eğitimli bir kadındır. Annesi Chorlotte tarafından sevgisiz büyümüş, siyahi bir hizmetçi tarafından büyütülmüştür. Chorlotte ise genç yaşta evlenmiş, güzellik yarışmalarına katılmış, kızını ihmal etmiş ve filmde anlatılan tipik beyaz kadınlardan biridir. Skeeter, Missisipi’nin Jackson eyaletinde yerel bir gazetede ev işleriyle ilgili bölümde yazı yazmaya başlar. Ev işlerinden pek fazla anlamayan Skeeter, Aibileen adında siyahi bir kadından yardım ister. Hikaye tam bu noktada değişir. Aibileen, orta yaşlarını geçmiş, oğlunu ırk savaşlarında kaybetmiş siyahi bir hizmetçidir. Skeeter’ın arkadaşı olan Elizabeth’in yanında çalışmaktadır. Elizhabet ise, aynı çevresindeki diğer kadınlara benzeyen, genç yaşta evli ve çocuklu olan eğitimsiz bir beyaz kadındır. Skeeter ilk olarak bir poker masasındaki tuvalet muhabbetinden rahatsız olur. Aibileen masadakilere içicek ikram ederken oldukca ırkçı bir yasa tasarısının konusu açılır. Bu durumdan rahatsız olan Skeeter, Aibileen’den özür dileyecek ve değişime giden ilk adamı atmış olacaktır. Aralarından baskın olan Hilly ise, diğerlerine göre daha dominant olan ama aynı onlar gibi erken yaşta çocuk yapmış bir ev kadınıdır. Hilly aynı zamanda ironik bir şekilde Afrika’daki çocuklara yardım eden bir kuruluşun başındadır. Bu sayede vali ile arasını iyi tutmuş ve siyahiler için her eve ayrı bir tuvalet yapılmasını ön göre bir yasayı valiye sunmuştur. Filmin özellikle Mississippi eyaletinde geçmesinin sebebi de budur. Kölelik her ne kadar ortadan kalksa da o bölgede ırkçılık 80’lerin sonuna kadar devam etmektedir.



Filmin ortalarından sonra da, tüm siyahi kadınlarda değişime sebep olacak Yule Mae devreye girer. Mae, çocuklarını üniversiteye göndermek isteyen siyahi bir hizmetçidir. Tek engeli üniverste parasını tamamlaması gereken ufak bir mebladır.
Onu da patronundan avans olarak ister. Fakat patronu bunu kabul etmez. Hatta dalga geçersenize reddeder. Bunun üzerine Mae, rehineciye satmak üzere eşya çalar. Bir gün Minny ve Mae, otobüsten indiklerinde polisler tarafından etrafı çevrilir. Mae, polislerden şiddet görerek tutuklanır ve hapse atılır. Bu olaya şahit olan siyahi kadınlar artık birlik olmaya karar verir. Minny aracılığı ile hepsi, Skeeter’ın kitabı yazmasına yardım eder. Skeeter artık kitabını basabilecek ve amacını gerçekleştirebilecektir. Kitap basıldıktan sonra ise beyazların ortalığı ayağa kaldıracağından korkulur. Fakat filmin bir yerinde, Minny’nin, Hilly’e yaptığı ‘’dışkı şakası’’ kitaba yazıldığından ve bununla birlikte bir çok yüz kızartıcı olay anlatıldığından beyazlar seslerini çıkaramaz. Skeeter amacına ulaşmıştır. Fakat maalesef ki, o da aynı arkadaşları gibi genç yaşta evlenmeye karar vermiştir. Kadınların ne olursa olsun kaçınılmaz sonu gibi gözüken bu durum, filmin tartışma konularından biridir. Feminist sinema gözüyle bakıldığında erkek karakterlere yer verilmemesi, kadının durumunu kadınla birlikte anlatılması ve filmde kurtarıcı bir erkek objesine rastlanmayışı tam yerinde olmuştur. Fakat gene feminist sinema gözüyle bakıldığında, filmin başından beri sisteme karşı gelen ana karakter diğer tüm kadınlar gibi erken yaşta evlenmektedir. Bunu izleyiciye ‘’aşkla evlendi’’ şeklinde yedirilmeye çalışılsa da bu noktada feminist tarafın tepkisini çekmektedir. Filmde zaten bir aşk temasına gerek yoktur. Ana karakterin aşık olduğu kişi ile evlenip mutlu sonla bitmesi bir basit bir Hollywood tekniğidir.



Dönemi oldukca iyi yansıtan, toplumsal olarak sözde bir amaca hizmet eden film eleştirmenlere göre ‘’dönemin moda filmi’’ olmaktan öteye geçememiştir. Tamamen Akademi Ödülleri sistemine hizmet eden film, görünüşte iyi bir amacı varmış gibi gözükse de, Hollywood’un sahip olduğu tüm kötü özelliklere sahiptur. Karakterlerin tamamen ‘’siyah’’ ve ‘’beyaz’’ olması başta tüm gerçekliği yıkmaktadır. Beyaz kadınlar tamamen kötü, ırkçı, duygusuz, arka planları birbirinin kopyası olan ‘’tipler’’dir. Siyahi kadınlar ise tam zıttı olarak tamamen iyi, barışçıl, duygusal, arka planları gene birbirinin aynısı olan tiplerdir. Film insan tiplerini ikiye ayırarak bir nevi kendi ayrımcılık yapmıştır. Beyazlar o dönem her ne kadar siyahilere çok çektirse de bir sinema filmindeki karakterlerin siyah ve beyaz ruhlular şeklinde ayrımlanması hikayeyi oldukca basitleştirmektedir. Sinemanın ilk yıllarında kullanılan bu siyah-beyaz tipler tekniği kullanılsa da günümüzde geçerliliği kalmamıştır. Hikayenin izleyiciye geçmesi isin karakterlerin grileştirilşmesi gerekmektedir. Mississipi eyaletinde Jackson kasabasında yaşayan eğitimsiz ve ırkçı kadınların ne kadar grileştirilebilceği tartışma konusudur. Fakat ne olursa olsun onlara da bir hissiyat duygusu eklemediğiniz zaman karşınızda ‘’kötü adam’’ portesinden başka bir şey kalmamaktadır. Bununla birlikte siyahların büyük kurtarıcısı rolündeki karakterin de beyaz olması ayrı bir tartışma konusudur. Hatta bu karakterin de tam bir anglo sakson kadın olan Emma Stone tarafından canlandırılması da düşündürücüdür. Siz de filmi izlediyseniz düşüncelerinizi yorum olarak yazabilirsiniz. Bu haftalık film incelemesinden bu kadar, görüşmek üzere efenim...


Coin Marketplace

STEEM 0.19
TRX 0.15
JST 0.029
BTC 63004.58
ETH 2548.62
USDT 1.00
SBD 2.81