Umutsuzluk ve yorgunluk

in #tr7 years ago

Her şey 4 sene önce bugünlerde girdiğim bir sınav ile Beşiktaş'ta kazandığım mütevazi bir anadolu liseline kaydolmam ile başladı.

O zamana kadar o herkesin yaşadığı güzel çocukluk anılarını yaşamadım ben. Başka çocuklar gibi dışarı çıkıp top oynamazdım. Zillere basıp kaçmazdım - küçük çocuklar başka ne yapar bilmiyorum filmlerden ve duyduklarımdan bildiğim klişeler bunlardan ibaret-. Hani o okuldan eve evden okula bir hayat süren evdeki tek eğlencesiyse babasıyla gecenin geç saatlerine kadar satranç oynamak olan çocuktum ben. Okul ailemden başka insanları gördüğüm tek yerdi. Orada da kimse bana yanaşmazdı tıpkı benim kimseye yanaşmadığım gibi. Doğuşumdan gelen bir yapım böyleydi. Sosyal anksiyete mi derler utangaçlık mı derler bilmiyorum adını hiç koymadığım ve koyamadığım bir sıkıntım vardı. İnsanlarla birlikte olmaktan onlarla vakit geçirmekten zevk almadığımdan değildi bu. Sadece onlara yanaşacak cesaretim yoktu hiçbir zaman.

Liseye başladıktan sonra ise bu durum artık canıma tak etti. Kaybedenler Kulübünü izlemişsinizdir belki orada bir tane çocuk vardı "Yalnızlıktan kusacağım artık ama yalnızlık kusmaktan korkuyorum." gibisinden bir şey diyordu. Aynı o durumdaydım fakat insanlarla iletişime geçmeye de cesaret edemiyorken bu durumdan kurtulamazdım çünkü kimse sizin yanınıza gelip siz yalnız hissetmeyin diye size hiç yoktan arkadaşlık etmiyor. Ben de korkularımın üstüne gittim. Her insanın yapacağı gibi sınıfa girdiğimde "Günaydın." kelimesini kullandım. Ama o ilk birinden cevap alamamak orada kimsesizmiş gibi kalmaktan yaşadığım korkuyu tasavvur edebileceğim hiçbir kelime yoktu. Bir süre sonra sıradan insanlar gibi naber nasılsın faslına da girmeye başladım ve her seferinde aynı korkuyu yaşadım. Bir süre sonra her liseli öğrencinin yapacağı gibi bir tane çok iyi anlaştığım arkadaş edindim. Artık eskisi gibi kimsesizliğin verdiği mecburiyetle ders dinlemek zorunda değildim. Sohbet edip hayatı boşverebileceğim bir arkadaşım vardı artık orada. Babamdan başka bir kimsem daha olmuştu. Ama insanevladıyız işte yetinemiyoruz hiçbir şeyle bir süre sonra sıkıldım. Yeni insanlar arıyordum. Sonra o hiçbir işe yaramayan ve yaramayacak kızların dedikodusunu yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan o 3 kişilik oğlan grubuna 4. Olmaya çalıştım. Benim için çok zor olmadı sonuçta aynı yerde oturuyorduk ve aynı yolu istemesek de beraber gidiyorduk. Yol arkadaşlığı bir süre sonra ortaklık gibi bir şeye döndü. İlk defa onlarla birlikte bir arkadaş ile dışarı çıkıp vakit geçirdim. İlk defa dışarı çıkan beni puba götürdüler. Bir de istemiyorsan içme gibilerinden muamele yapıyorlar. Niyetleri iyi miydi kötü müydü asla bilemeyeceğim ama kendini kendine kanıtlamak zorunda hisseden bana bu içmek zorundasın demek gibi bir şeydi. Hayatımın ilk birasını da ilk dışarı çıktığımda içmiş oldum böylece. Hiçbir manası yoktu ama içiyorduk işte sanki bu şekilde sosyalleşiliyormuş gibi.

Bir süre sonra da sana sevgili yapalımlara döndü işleri birkaç defa birkaç farklı kızla tanıştırdılar beni. Hiçbiriyle ikinci defa buluşmak istemedim. Güzel bir suratları vardı ama benimle konuşacak tek kelimeleri dahi yoktu benle paylaştıkları şeyler genellikle dedikodular oluyordu. Ben dedikodu karşıtı biri değilim de değildim de. Dedikodu yapabilirlerdi ama bunlar beni gerçekten hiç ilgilendirmiyordu. Bu da bir daha buluşmak istemememi sağlıyordu ve ben hiçbirine orada bana beni ilgilendirmeyen şeyler anlatma diye tavır koyamıyordum. Ve böyle bir tavır koyamamak benim taktığım o başka insan maskesini daha üst bir seviyeye taşıdı. Kavga etmek zorunda hissettim kendimi. Sanki kavga edersem tavır sahibi biri olacakmışım gibiydi. Birkaç kişiye iftira attım kavga etmek için sebep olsun diye. Hiçbiri de kendini geri çekmedi ben onlara giderken onlar da bana geldi. En sonunda tertemiz dayaklarımı yedim. İlk dayağımı yedikten sonra da birisinin "Şu an iyi gelmezse hiçbir zaman iyi gelmez." diye uzattığı sigarayı alarak da sigaraya başlamış oldum. O günden sonra olmak istediğim kişi oluyordum yavaş yavaş. Fight Club'taki gibiydim. Şizofren değildim olmayan biri yoktu yanımda. Ama her zaman kim olduğunu bildiğim ben ve olmaya çalıştığım, olmak istediğim ben vardı. Ve yavaş yavaş olmak istediğim bene doğru gidiyordum. Bunun için de mutlaka yanıma yakışan, beni hak eden bir kız arkadaşım olması gerekiyordu. Çok fazla sayıda kızla buluştum çoğu zaman haftada 2 bazen 3 neredeyse hiçbiriyle 2. Defa buluşmadım. Ta ki malum bir kişiye kadar. Kullandığı her bir kelime, bakışlarındaki özgüven, yaratıcı mizah anlayışı, geçirdiği hayat hikayesiyle, her şeyiyle her bir zerremi büyülemişti. Fakat onunla da 3. Defa buluşmam gibi bir şey olmadı. Sebep belirtmeden konuşmayalım artık dedi. Sebebini üsteledikçe ben problemin farkındayım ama senin bunu bilmemen ikimiz için de en iyisi dedi ve iletişimi kesti. Ben her konuşmak istediğimde acelesi olduğunu belirtip sonra konuşabileceğini söyledi. Bir kısır döngünün içindeydik. Söyleyemiyordu problemi ya beni kırmak istemiyordu ya da onun da benim gibi tavrını koyamama problemi vardı. Ben de onu kendi haline bırakmaya karar verdim. Sonuçta anonimin de dediği gibi "Sevgi neydi? Sevgi emekti. Emekse asla vazgeçmeyecek ama özgür bırakacak kadar sevmekti."

Arayıp da bulmamın uzun zaman aldığı kişiyi kaybetmek beni çok daha büyük bir boşluğa düşürebilirdi. Doğru vakte geldi sanırım onu kaybetmem lise sondaydım artık. Çizmem gereken bir yol haritam olduğunu o an fark ettim işte. Ne yapmak istediğimi düşündüm önce uzun uzadıya. Aslına bakarsanız ben paylaşmak istiyordum, anlatmak istiyordum düşüncelerimi, duygu dünyamı, kurgu dünyamı... Yazar olmak istiyordum ben. Çünkü kendimi anlatmayı seviyordum özellikle de cevap alamayacağım korkumun olmayacağı bir kağıda. Sonra bir karar daha vermem gerekliydi. Nasıl yazar olacaktım? Öncelikle kendimi geliştirmem lazımdı bu da durduğum yerde çok mümkün olmazdı. Gezmeliydim ben ülke ülke, kültür kültür fakat bunları yaparken ağzımda ekmek olması mutlaka ilk önceliğimdi. Ben de siyasetle de ilgileniyor siyaseti seviyorken konsolos olabileceğimi düşünüp sınava yavaş yavaş hazırlanmaya başladım. Ankara Üniversitesi Uluslararası ilişkiler okuyacaktım istediğim şey buydu. 3 sene boyunca tek derse bile kulak asmamış ben artık bir şeyleri toparlamaya çalışıyordum. Mart ayına kadar ygsye güzel bir şekilde hazırlandım. Sınavımı hiç kontrol dahi etmeden ikinci sınava. İlk sınav benim için kolaydı yorum yeteneği önemliydi sonuçta. Fakat ikinci sınava dair hiçbir şeyi bilmemem bir yana çalıştığım şeyi de anlamıyorum, anlamıyordum. Sonra ilk sınavın sonuçları geldi babamı ve beni şok eden bir sonuç aldık işte. Artık dalgaların yönü değişmişti. Ankara Üniversitesine girebilmek için ders çalışan ben yerine Ankara Üniversitesine gitmek zorunda kalmamak için ders çalışan bene çevirdi. Babam da artık Boğaziçi veya Galatasarayı kazanmam için üzerimde baskı kurmaya başladı. Ben de onu üzmemek için elimden geleni yapıp 3 ay yoğun tempoyla çalıştım hala da çalışıyorum. Ancak hayat insanın her zaman istediği gibi gitmiyor. Bunca emek verdim çalıştım didindim birisi olmaya çalıştım. Kendi idealim olan birisi olmak istedim. Ve şu an babamı hayal kırıklığına uğratacak olmanın üzüntüsünü bir yanda yaşıyorken 1 aydır kimseyle iletişime geçmeyerek 4 sene zorluklar yaşayarak her şeyin, herkesin hatta kendimin üzerine giderek kazandığım o beni de kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum ve o ikisini kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorken bir de hayatımın kadınını kaybettiğimi düşünüyorum. Hayatı hızlı yaşamamış ve henüz daha 18 yaşında olan bir gencim ama öyle yaşlı hissediyorum ki öyle yorgun öyle geleceğe dair umutsuzum.

Coin Marketplace

STEEM 0.17
TRX 0.16
JST 0.029
BTC 62151.48
ETH 2421.34
USDT 1.00
SBD 2.57