Bir Tiyatrocudan: Tiyatro
insanı, insana, insanla, insanca... kdkdjsm tamam vurmayın. biz de sevmeyiz.
tiyatro zordur. çünkü tiyatronun mutfağını bilmeyen kimse olayın sahne ışıkları, alkışlanmak, hayran olunmak, insanların düşürse imza istemesi olmadığını anlamaz. tiyatro dediğin, bir nevi meditasyon, arınmadır. bir karakter üzerinde çalışmak gerçekten uzun süren birşeydir, içinizden bir başkası çıkar, nasıl yürür, nasıl konuşur, konuşurken mimik kullanır mı, nasıl kahkaha atar bu karakter, nasıl ağlar vs vs gibi bir sürü şey düşünür, bir çerçeve yaratırsınız karaktere. sonra o çerçevenin hem dışını, hem içini oyunculukla süslemek kalır, o bahsettiğim yürüyüşlere, mimiklere ve bir karakteri oluşturan diğer herşeye sanki doğduğunuzdan beri yapıyormuş gibi yaklaşmayı, taklitten uzaklaşmayı çalışırsınız. bazen ses tonunuz değişir, bazen kamburunuz çıkar, size dair olmayan herşey sahnede var olur. bu karakterin yerinde ben olsam diye oynayamazsınız, çünkü o zaman her karakterinizin değer yargıları aynı olur, değer yargıları değişmeyen karakterler de sizin oyunculukta başarısız olduğunuzu gösterir. bazen geçen hafta başıma geldiği üzere temsil esnasında bileğinizi burkar, sahnede acıdan "ah!" bile diyemezsiniz.
tiyatronun kökeni, antik yunan'da dionysos için düzenlenen bağ bozumu şenliklerinde yapılan dini ritüellerden gelir. çağlar boyunca avrupa halkının yegane eğlencesi olmuştur, oyun yazarları da bunu ahlak, din, günahlar, yasaklar, tabuları anlatıp halka doğruyu yanlışı göstermeye çalışmak için kullanmıştır.
mezun olmak üzere olan bir tiyatro öğrencisi olarak, duyduğum öyle klişeler var ki...
-"bkm mutfaktaki çocuklar çok yetenekli, mutlaka orayı dene, gerçekten iyi oyuncuysan alırlar." mezun olup da bkm'nin kapısını çalarsam, hayatlarını tiyatroya adamış hocalarımdan dayak yerim büyük ihtimalle. allah bkm'ye kadar düşürmesin kimseyi, amin.
-"bizim yeğen de çok yetenekli, yanına aldır onu." holding sahibi değilim ben, konservatuvarda okuyorum? çalışsın girsin sınavlara çocuk işte.
-"mezun olunca nolucan şimdi sen?" astronot.
-"ben çok severim tiyatro." hangi oyunu seyrettin en son peki? "yok oyun seyretmiyorum ben" oldu peki teşekkürler.
-"dizide filmde öpüşücek misin sen?!"
-"zaten sektördeki herkes orospuymuş." yahu, sektörde bilinen 5-10 kişi var da, tırnağıyla bi yere gelmiş insana da sırf göz önünde diye böyle iftira...
- "neden tiyatro?" çünkü başkası olmayı, kendimi bir kenara koyup başkasının gözünden bakmayı, böylece fazla empatiden ölmeyi, arkasında yatan babalar gibi felsefesini, binlerce yıllık bir geleneğin parçası olmayı, teorik derslerde ruhumun, pratik derslerdeyse içimde bir yerlerde saklambaç oynamak için sabırsızlanan minik çocuğun sahneyi görünce "oyun başlıyoooor" heyecanıyla zıpzıp zıplamasını sevdiğim için. insanların hobisi olan şeyi meslek olarak seçtim ben. annem babam çok uyardı, aç kalırsın kızım diye. e öyle de olucak gibi duruyor bu gidişle, hayırlısı. bana durmadan "altın bileziğin olsun, tiyatroyu hobi olarak da yaparsın" diyen o aile büyüklerinin lafını dinleseydim, şimdi çok mutsuz ve eksiktim.
bu arada favori yaklaşımım da bu, bir kaç gün önce akşam üzeri bir arkadaşımla sürekli gittiğimiz bir cafede okuma provası alıyoruz, şitrih falan yapıcaz. eli yüzü düzgün, kaslı bi oğlan yaklaştı yanımıza.
o - oğlan
b - biz
o- "meraba yia, siz galiba oyuncusunuz, beni yönlendirebiliceğiniz ajanslar var mı?" aynen böyle, lak diye. bizde bu özgüven olsa daha okuldayken afife alırız.
b - "merhaba, ajanslar biraz kurtlar sofrası malum, ama istersen gerçekten iyi tiyatro kursları ve akademileri var, oralara başvurup eğitim alabilirsin."
o- "peki siz şimdi okulda mısınız? napmak gerekiyor oraya girmek için?"
b- "her okulun farklı bir sınav sistemi var, ancak şansını denemek istediğin her konservatuvarda ayrı yetenek sınavına girmek, her okulun ayrı ayrı belirlediği parçalara çalışmak, şan, dans, diksiyon ve genel kültür sınavlarından geçer puan almak, bir de okulların sınav için belirlediği baraj puanını geçmek zorundasın. "
o- "yok yeaaa, kim uğraşıcak, direkt istanbul'a gidip işime bakıp ünlü olmak istiyorum ben."
e buyur git madem. yanımdaki arkadaşım erkekti, beyninden dumanlar çıktı adamın. çünkü bu tarz "ünlü olma heveslisi" her insan, bizim emeğimize, ekmeğimize engel, yolumuza taş. başka da birşey değil.
tiyatro güzeldir, hoştur, eğitir, brecht okursun, sınıf ayrımı adaletsizliğini kafana vura vura anlatır gülerken tokat yemiş gibi olursun, shakespeare okursun, iktidar çatışmaları ve sistem karşıtlığını görürsün, borchert okursun, iç hesaplaşma görürsün ne biliyim.
sinemaya gideceğinize tiyatroya gidin mesela. sinemada oynayanların sizin paranıza ihtiyacı yok, ama o gece gelen seyirci sayısına göre para alan oyuncular da var piyasada. inanın araştırırsanız hem uygun, hem de çok keyifli oyunlar bulabilirsiniz. hemen hemen her şehirde bir tiyatro topluluğu yahut sahne vardır. bazen yeterli seyirci olmadığından oyun iptal olur mesela. parası falan da değil, o yürek burukluğu, içinde tepinen "hadi hadi" diye ağlayan küçük çocuğa "bu gece değil" diyip elinden tutup eve götürmek kadar acısı yok.
bizi seyircisiz bırakmayın.