bir kovboy hikâyesi.. 4

bu kez cama vuran yağmur tanelerinin sesiyle güne merhaba dedik.. arada duyulan rüzgârın ıslığı da ıssız bir dağ başındaki kulübede oturuyormuş hissini veriyordu:)

pazar kahvaltılarının klasikleşen kovboy filmini izleyebilmek için, miss gibi bergamotlu çayımızı demleyip sofraya kurulmak gerekiyordu:) biz de her şeyi hazırlayıp tam vaktinde trt1'in karşısındaki yerimizi aldık..

source

bu defa düşman olarak yerliler yoktu düşman, beyaz adamın ta kendisiydi yahut içlerindeki korkaklık ve sinmişlik duygusuydu..

evet tam olarak vurdumduymazlık ve güçlünün arkasına sığınılmış yalakalıktan ibaretti.. şerif'in bile satın alındığı, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cı zihniyeti bozmaya bir adam yeterliydi aslında..

kasabaya geldiğinde, mertçe dile getirdi düşmanlığını; sırtından vurmadı ama herkese korku salan kötü adam ona komplo kurmaya çalıştı, silahsız arkadaşını insanların gözü önünde öldürttü..

source

kovboy filmlerinde bir şey dikkatimi çekiyor; her bölgenin kendi kanunları var ve silahsız birinin öldürülmesi hâlinde katil ya hapse atılıyor yahut asılıyor ama düello yapılıp kasaba ortasında karşılaşanlara, bunun sonucunda katil olsalar dahi haklarında işlem yapılmıyor bunu çok âdilane buluyorum aslında..

bu devirde dostun mertini bile mumla ararken, bu hasleti düşmandan beklemek komik olurdu ki asıl yiğit düşmanına dahi verdiği sözü tutabilendir..

Malcolm X'in dediği gibi,

bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter..

bu filmde gerçek olmuştur..

kahramanımız; barda amaçsızca içkilerini yudumlayıp, zorbalıklara, cinayetlere duyarsız kalan halkı uyandırmış ve tekrar şereflerini kazanmalarını sağlamıştır..

uyanan halk; içlerindeki kötülere ve şerif'e karşı dik bir duruş sergileyip karşılarında durdu ve "kendimizle barışık olmak için bir sınır çizmek gerek" diyerek geleceklerini kurtardılar..

# bir kızılderili hikâyesi 3