ENDÜLÜS KÖPEĞİ - SALVADOR DALİ - SİNEMA FİLMİ - SÜRREALİST (GERÇEKÜSTÜ)

in #tr7 years ago


ENDÜLÜS KÖPEĞİ - 1929

Endülüs Köpeği, 16 dakikalık sürrealist filmdir. Deneysel sinemanın tarihteki ilk örneği olarak kabul edilir.

Ünlü İspanyol ressam Salvador Dali ve İspanyol yazar ve film yönetmeni Luis Buñuel'in gördükleri kabusları birbirlerine anlatmaları filme esin kaynağı olmuştur.

Filmi analiz etmeye başlarken, gerçeküstücü yazar Antonin Artaud'in sözlerine kulak verelim. Kendisine bu filmle ilgili fikirlerini soran bir kişiye şöyle cevap verir: "Bu film… anatomi masasında bir şemsiye ile bir dikiş makinesinin karşılaşmaları denli güzel!"

Endülüs Köpeği filmi hakkında söz söylemek için önce sürrealizm hakkında az da olsa fikir sahibi olmalıyız.

Gerçeküstücülük akımı, gerçek olmayanı yansıtmayı değil, aksine gerçeğin insandaki iz düşümünü göstermeye çalışır. Sürrealist akımın temsilcileri, rüya ile gerçekliği, yani bilinçaltı ve bilinci tek bir potada birleştirmeye çalışıyorlardı.

Buñuel'in sinema macerası, o zamanlar yakın arkadaşı olan Salvador Dali'nin düşlerden yola çıkarak bir film yapma önerisini kabul etmekle başladı. Böylece bugün gerçeküstücü sinemanın başyapıtlarından biri olarak sayılan, Bir Endülüs Köpeği (Un Chien Andalou, 1929) üzerine çalışmaya başladı.

Filmin başındaki ustura sahnesinin çıkış noktası, Buñuel'in gördüğü bir kabustur. Yine filmde birkaç defa karşılaştığımız insan elinden çıkan karıncalar, Dali'nin rüyasıdır . Bir Endülüs Köpeği, tümüyle bilinçaltına bir gönderme, aklın kontrol edilemez yönünün yüceltilmesi gibidir.

Film gerçekten de birbirleriyle hiçbir mantıksal ilişki kurulamayan sahnelerden oluşmaktaydı. Çekim sırasında ne kameraman ne de oyuncular yaptıkları şeyin farkında değillerdi.

Filmde beliren bir imge daha öncekilerle mantıklı bir ilişki içine girmez. Buñuel "Filmde izlenen bu görüntüler açıklanamaz, gördüklerinizi olduğu gibi kabul edin, gözlerinizi kapatın ruhunuzun derinliklerine bakın" der.

Der demesine ama bir taraftan da film hakkında derin analizler yapılmıştır.

Mesela filmin unutulmayacak sahnelerinden birisinde, erkek, cinsel istek duyduğu kadına yaklaşmaya çalışırken beraberinde iki balkabağı, iki rahip, iki piyano ve iki ölü eşek çekmek zorunda kaldığı sahneyi ele alalım. Sahneyi izlerken aklımıza şu sorular gelir; "neden balkabağı?", "neden rahip?", "neden piyano?", "neden ölü eşek?" ve "neden bunlar, erkek kadın'a ulaşmaya çalışırken birden bire sırtına yüklendi?" bu sorular beraberinde cevapları da getirecektir elbette; " Erkek, kadın'a karşı duyduğu cinsel arzuyu eyleme dökebilmek için kadının rızasından evvel toplumsal kaidelerin iznini almalıdır. Burada toplumsal kaideyi sembolize edebilecek en apaçık öge dindir ve din, kendisini, başta rahip olmak üzere, balkabağı gibi sembollerle gösterir".

Birbiriyle mantıksal hiçbir bağ kurulamayan sahneler kolaj tekniği ile biraraya getirilmişlerdi ve filmdeki simgeleri biraz olsun anlamlandırmanın tek yolu psikanalizdi. Film sonuçları bakımından da Gerçeküstücü akımın amaçlarıyla uyuşuyordu. Gerçeküstücülerin toplumu harekete geçirmek için en büyük güç olarak gördükleri ‘skandal' ve ‘şok' etkisi, daha ilk sahneden kendisini hissettiriyor ve gösterildiği yerlerde küçük çaplı toplumsal infiallere sebep olarak skandal yaratıyordu.

Hatta filmin galasına gelirken Bunuel, filmin yaratacağı toplumsal şok etkisinden ve alacağı tepkiden korktuğu için kendisine saldıran olursa diye ceplerine taş bile doldurmuştu. Ancak korktuğu olmadı, film özellikle sürrealist sanatçılar tarafından çok beğenildi.

Henüz filmin başındaki göz kesme sahnesi yarattığı büyük şokla, izleyiciyi bundan sonra göreceklerine hazırlıyor, aynı zamanda sanatçıyı da yaratım sürecinde serbest bırakıyor, özgürleştiriyordu.

Buñuel filmde düşleri kullanırken, görüntüyü flulaştıran lensler gibi o günün film yapma tekniklerini kullanmayı reddetti, perdede düşleri gerçeklik hissi uyandırarak vermeyi tercih etti. 


SÜRREALİZM

Gerçeküstücülük anlamına gelen Sürrealizm, Fransada ortaya çıkmıştır. Akımın ortaya çıkmasındaki en büyük etken Dadaizm akımıdır. Sürrealizmin kurucusu André Breton’dur. Breton, 1924 yılında Sürrealizmin ilkelerini ” Sürrealizm Manifesto” adı altında hazırlayarak insanlığa sunmuştur. Sigmund Freudun fikirlerinden etkilenen André Breton bu fikirleri edebiyata sokarak insanı ve toplumu ele almıştır. Bilinçaltının fazlasıyla önemli olduğu Sürrealizm akımında otomatik yazı metodu kullanılmıştır. 

Sürrealistlere göre bilinçaltı; toplum, ahlak, din ve yasa gibi zorunluluk öğeleri ile oluşur. Bilinçaltını oluşturan etkiler ise çeşitli durumlarda ifşa olur. Rüyalar sürrealistlere göre tamamen bilinçaltından meydana gelmektedir. Freudun psikanaliz fikirlerinden etkilenen gerçeküstücü sanatçılar, bilinçaltını ortaya çıkarmak gibi bir amaç edinmişlerdir. Freud, rüyaların didiklenmesi ile özellikle cinsel rüyaların çokluğunu toplumun bastırılmış hislerine, yasaların varlığına ve dinlerin bu konudaki tavırlarına bağlamaktadır. Sürrealistler de bu gibi rüyaların büyük bir gösterge olduğu ‘psikanaliz düşüncesinde hipnotizma büyük bir ortaya çıkarış yöntemidir. Sürrealistler de bu yöntemi belirleyerek ortaya çıkan verileri edebiyata aktarmışlardır. 

Sürrealizm, bu fikirlerinin yanı sıra dil ve üslup özellikleri ile de farklılık yaratmışlardır. Kapalı bir anlatım benimseyen sürrealistler herkes tarafından anlaşılır bir anlatımdan sakınmışlardır. Bunun yanı sıra sürrealistler noktalama işaretlerini de yok sayarak eserlerini kaleme almışlardır. Akılcılığa karşı çıkan sürrealistler içlerinden geldiği gibi yazma yöntemini kullanmışlardır. Bu şekilde aklın egemenliğine girmeden yazar kendisine sınırlar koymadan yazabilecektir. Gerçeküstücülük akımı 20. yüzyılın en önemli ve en etkin akımlarından biridir. Resim ve edebiyatın yanı sıra birçok sanat dalında sürrealist yapıtlar ortaya çıkmıştır Özellikle de ünlü ressam Salvador Dali, dikkat çekici resimleri ile sanata tarihine geçmeyi başarmıştır.. 

SALVADOR DALİ 

Salvador Dali 11 Mayıs 1904’de Figueras’ın (İspanya’nın Kuzeyinde Pirienelere yakın bir kasaba) bir köyünde doğdu. 6 yaşındayken menenjitten ölen erkek kardeşinden 3 sene sonra dünyaya gelmişti. 1973 de şöyle yazacaktı:

‘Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.’

Ona koydukları isim; ölmüş kardeşinin ismiyle aynıydı: Salvador. Ressam bu kardeşine ikiz kadar benziyordu. Anne babasının yatak odasında Velazquez’in Çarmıhta İsa resmiyle birlikte asılı olan kardeşinin resminin yaşayan bir aynasıydı. Böylece Salvador Dali bir küçük despota dönüştü. Ailesinin dikkatini çekmek için yaptığı histeri krizleri, teatral hareketler alışılagelmiş şeylerdi. Uzun süre, onu fetheden kızkardeşi Ana Maria’nın doğumu bile onu düzeltmeye yetmedi. Aksine zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu.

Hasta çocuk; 10 yaşında yaptığı ilk self-portresinin ismiydi. Bir süre sonra ilk resim kursuna başladı. Öğretmeni Juan Núñez iyi bir ressamdı; ondan karakalem çalışmayı öğrendi. Daha sonra Catalan (İspanyanın Kuzey doğusunda yaşayan Catalanca adında farklı bir dil konuşan insanlara verilen isim) empresyonist ve realistlerini tanıdı. Daha sonra Kübizm ve Juan Gris‘i keşfetti.

20’li yılların başında Madrid San Fernando Akademisine başladı. Ancak anarşist hareketleri nedeniyle okuldan atıldı ve bir süre Girona’da tutuklu kaldı. (1923) Daha sonra tekrar okula kabul edilse bile 1926’da tamamen atıldı. Bunu takip eden yıl Paris’te Picasso’yla tanıştı. 10 yıl sonra Londra’da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a tanıttı. 1923’te Madrid’de Luis Bunuel ve Garcia Lorca ile tanıştı.

Dali böylece değişti. Görünümüyle de. Başlangıçta ki uzun saçları; ağzından hiç düşmeyen piposu daha sonra kısacık biryantinli saçlı spor kıyafetli asık suratlı birine dönüştü. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönüyordu. Bunuel’le ‘Bir Endülüs Köpeği’ filmini sahneye konmasına yardımcı oldu. Ama Bunuel’i dinsizlikle suçlayarak ikinci bir filmden uzak durdu. Buna karşın Garcia Lorca’yla çok yakın bir arkadaşlığı oldu. 1925-36 yılları arasında uyumlu bir dostlukları oldu. Kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Onlar sadece erotik fantezileri için gerekliydiler.

Dali’nin fikrini değiştiren olay 1926’da Gala’yla tanışmasıyla gerçekleşti. Gala; bir Rus avukatın kızı ve sürrealist şair Paul Eduard’ın eşiydi. Onu ilk defa Cadaquez’de Akdeniz’in Catalan kıyısında Hotel Miramar’ın karşı terasında gördüğünde eşiyle beraberdi. Ertesi gün saat 11’de plajda buluşmak üzere sözleştiler. Dali bu olayı tamamen sembolik bir biçimde hazırlamaya karar verdi.

Soyundu. Elbiselerini, göğüs uçlarını, kıllarını, göbek deliğini ve esmerleşen tenini gösterecek şekilde kesti, katladı. Boynuna inci bir kolye, kulağına bir kırmızı bir sardunya taktı. Traş olurken yaralanmasından esinlenerek kendi kanını süründü. Bunu balık kuyruğu, keçi gübresi ve yağla karıştırdı. Ama pencereden Gala’yı, özellikle de çıplak bronzlaşmış sırtını görünce, bu ölümcül ritüele son vererek üzerindeki partallığı ve bu vebalı tutkuyu soyunmaya karar verdi. Birkaç ay sonra tamamen aşık olarak birlikte yaşamaya başlayacaklardı. Ve o andan itibaren Gala; Dali için bir aşık, bir arkadaş, esin perisi ve model (ilk defa profilden Gran Mastrubador’da gözükür), danışman ve herşeyin ilersinde varlığının yöneticisi olacaktır. Port Lligat’de hayatlarının evlerini kurdular.

İlk önce İspanya İç Savaşı’ndan daha sonra Dünya Savaşından kaçmak için tüm dünyayı gezdiler. Dali şöyle açıklar düşüncesini:‘Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür.’

Ama 1934’te beş yıllık aktif bir işbirliğinden sonra artık eski sürrealist arkadaşlarından ayrılmış ve küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Çünkü politikadan kaçıyordu:‘Beni ne marksizm bir parça bile ilgilendirmiyordu. Politika bir kansere benziyordu.’

Newyork’a yerleşti, ama arada sırada geri dönüyordu. Örneğin faşistler arkadaşı Garcia Lorca’yı öldürdükten ya da Nazilerin istilasından sonra. Mamafi, Kuzey Amerikalılar tarafından aranılan, sevilen, iyi ücret ödenen biriydi.1966’da Newyork modern sanatlar müzesinde 1966’de ona bir retrospektif adadılar. Beuborg’daki bir diğer sergi için 1979’a kadar beklemesi gerekti. 3 sene sonra 1982’de Gala öldü. 

O zamandan sonra nerdeyse resim yapmayı bıraktı. Dali, Gala’nın mezarının olduğu Pubol’e yerleşti ve son eserlerini verdi.Bütün akımları tanıyıp; olası bütün etkilerden geçtikten, tüm çılgınlığıyla o devasa eseri ‘Babil Kulesi’ni oluşturduktan sonra; Salvador Dali sanatı boyunca uzayıp giden bir ipi farketti. Bu ip görünmez bir şekilde daha Breton’la bile değilken gerçekleştirdiği ilk sürrealist eseriyle, gerçek anlamdaki sürrealist eserlerini birbirine bağlıyordu.Freud’un içten ve ve fanatik olarak tanımladığı, Dali’nin gözleri; hep büyüleyici bir dünyayı keşfediyordu. 

Dali hiçbir zaman taptığı esin perisi Gala’dan ayrılmadı, eve kendine duyduğu ihtiyaçtan daha fazla bir ihtiyaçla ona bağlıydı.Pubol Şatosundaki yangından kurtulduktan sonra; 23 Şubat 1989’da Figueras hastanesinde, 84 yaşında öldü. Cesedi ilaçlandı; ve Figueras’daki müzesine hakim olan dev kubbenin altına gömüldü. 

LUIS BUNUEL

Luis Buñuel Portoles, Meksikalı yönetmen.

1900'de İspanya Aragón eyaletine bağlı Calanda'da doğdu. Madrid Üniversitesi'ne girmeden önce Zaragoza'da bulunan Colegio del Salvador'da oldukça ağır bir cizvit eğitimi aldı. Madrid Üniversitesi'nde, önce doğal bilimler ve ziraat okurken daha sonra mühendislik, en sonunda psikoloji bölümüne geçti. Burada Salvador Dali ve Federico Garcia Lorca ile tanıştı. Sinema eğitimi almak için avangard deneyimlerin boy gösterdiği 1920'lerin Paris'ine gitti. Mauprat filminde Jean Epstein'ın, La Sirène des Tropiques filminde ise Mario Nalpasın asistanlığını yaptı. 

1929'da Salvador Dali ile birlikte içinde bir kadının gözbebeklerinin bir ustura ile kesildiği ünlü sahneyi barındıran, gerçeküstücü bir klasik olan Bir Endülüs Köpeği adlı filmi gerçekleştirdi.1930'da Marquis de Sade'ın Sodom'un 120 Günü adlı eserinden izler taşıyan Altın Çağ'ı çekti. Filme Salvador Dali ile birlikte başlamayı planlamıştı ancak yaşanan anlaşmazlık nedeniyle yalnız çekmek durumunda kaldı. Katolizm'i hedef aldığı söylenen film büyük skandala yol açtı ve gösterimi yasaklandı.Bu filmi çekmesinin akabinde İspanya'ya dönerek, İspanya'da köylülerin hayatını anlatan bir belgesel olan Ekmeksiz Toprak filmini çekti. 

1936'da iç savaşın başlamasına yakın, değişen politik iklimi anlatan bir belgsel olan España 1936 (İspanya 1936) filminin senaryosuna katkıda bulundu ve yapımcılığını üstlendi.

1939\'da iç savaş sırasında ABD\'ye gitti ve çeşitli belgeseller çekti. 1946'da Meksika'ya geçti ve 1955'e kadar uluslararası düzeyde dikkat çekip beğeni toplayacağı 14 film çekti. 1955'te Fransa'ya döndü ve onu sinema sanatının merkezine yerleştirecek olan üç ortak yapıma imza attı. 

1961'de İspanyol hükümeti tarafından Viridiana'yı çekmesi için İspanya'ya davet edildi. Film, içinde barındırdığı kilise karşıtı öğeler nedeniyle İspanya'da büyük tepkilere yol açtı ve ülkede gösterimi yasaklandı. Geri kalan hayatını İspanya dışında geçirdi, 1983'de Mexico City'de öldü.Hayatını anlatan otobiyografik kitabı 'Mon Dernier Soupir', Son Nefesim (ISBN 975-53345-7-8) ismiyle ülkemizde de yayımlandı.1934'ten ölümüne dek Jeanne Rucar ile evli kalan sanatçının Juan Luis Buñuel (1934-2017) adında bir oğlu bulunuyordu. 


KAYNAKLAR

http://bugraderci.blogspot.com.tr/2012/09/bir-endulus-kopegi.html

http://www.ressamlar.gen.tr/salvador-dali-kimdir-hayati-biyografisi/

https://www.sinemalar.com/sanatci/51052/luis-bunuel

http://www.bilgiustam.com/surrealizm-nedir/


Sort:  

bravo gerçekten çok iyi ve faydalı bir paylaşım bu..

SALVADOR DALİ,, herkesin ilgisini çeken,, merak konusu bir kişilik.. ve insanların hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadığı bir sanatçı.. SALVADOR DALİ"nin bir film çektiği mesela hiç bilinmez.. siz bu paylaşımınızla çok ilginçbir bilgi öğrenmemizi sağladınız.. gercekten çok teşekkür ederim kendi adıma ben size.. !!

filme gelirsek,, sürrealist bir film oldugu için aslında hiç bir şey anlatmıyormuş gıbı görünüyor olsada aslında hayal dünyamız ve bilinaltımızla alakalı çok şeyler anlatıyor.. :)) tekrar tebrik edıyorum sızı bu paylaşımınızdan ötürü..

ben teşekkür ederim size asıl bu güzel mesajınızdan dolayı,, çok sağolun.. :)

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.16
JST 0.030
BTC 68244.61
ETH 2640.30
USDT 1.00
SBD 2.69