VINCENT VAN GOGH

Vincent Van Gogh, 1853'te Hollanda'da dünyaya geldi. Yirmi yedi yaşındayken bir sanatçı olmaya karar vermeden önce çeşitli mesleklerde boy gösterdi. Amsterdam'da bir ilahiyat öğrencisi olmadan önce çeşitli işlerde çalıştı ve daha sonra bir maden topluluğunda işini devam ettirdi. Madencilikle uğraştığı yıllarda, Van Gogh sanata yönelmeye başladı. Böylece 1880'de, Vincent, Brüksel'e, sonra Antwerp'e giderek resim çalışmalarına hız verdi. On yıllar boyu devam eden kariyeri boyunca (1880-90), yaklaşık 900 resim ve 1.100'den fazla eser üretti. Hollandalı sanatçı, daha önce pek benzeri görülmemiş sanat eserleri ile ruhunu kağıda yansıttı. Yaşamı boyunca çeşitli zihinsel bozukluklara ve hastalıklara sahipti ve bunları intiharı ile birlikte toprağa gömdü. Vincent, normal yaşama uyum sağlayamadı, duygularını tutkuyla ifade etmek için sanata döktü. Post-izlenimci harekete en fazla katkıda bulunan sanatçılardan biriydi, resimlerine kendi zamanında saygı duyulmadı ve pek değer verilmedi.

Renkli boyalar ile çalışmadan önce siyah-beyaz çalışmalarda yeterli olmak için çabaladı ve önce figür çiziminin temellerini öğrenip doğru perspektif ile eserlerini yapmaya çalıştı. 1882'de, ilk eserlerini suluboya ile yaptı ve ilerde oluşturacağı resimler için bu yapıtından cesaret aldı. Van Gogh'un Jean-François Millet’e olan hayranlığı, onun kırsal yaşamın içine çekti ve kendinde, bu tema hakkında resimler yapma isteği uyandırdı. 1884-85 yıllarının kış döneminde, ilk çok yönlü, büyük ölçekli eserini (The Potato Eaters, Van Gogh Müzesi, Amsterdam) yaptı.

Bir figür ressamı olarak yeteneklerini geliştirmeye ilgi duyan Van Gogh, Belçika Antwerp Akademisinde çalışmak üzere 1885 sonlarında Hollanda'yı terk etti. Üç ay sonra Paris'e gitti. Paris şehrinde geçirdiği vakit, onun sanat eserlerini etkileyecekti. Burada Empresyonistlerin (izlenimcilerin) eserlerini ve yenilikleri kendi gözünden gördü. Buna karşılık, Van Gogh paletini hafifletti ve kendi portresini bir Hasır Şapkasıyla ele aldığı eserini oluşturdu.

Şubat 1888'de Van Gogh, Arles'te bir sanatçı topluluğu kurmayı umut ederek Fransa'nın güneyine yolculuk etti. Işığın netliği ve ilkbaharın canlı renkleriyle büyülenen Van Gogh, stil ve tekniğini değiştirerek birçok resim yaptı. The Pink Orchard eserinde, Van Gogh’un etkilendiğini görebiliriz.

1888 yılında, bir diğer sanatçı Gauguin, Van Gogh ile buluşmayı kabul edince Van Gogh bu duruma çok mutlu oldu. Çünkü, Van Gogh’un istediği bir arkadaş ve bir sanat evi kurmaktı ve bu hayali Gauguin ile gerçekleşebilirdi. Sunflowers (Ayçiçekleri) eserini, onu beklerken yaptı. Beklediği sırada The Yellow House (Sarı Ev) için 2 yatak sipariş etti ve çalışmalarına devam etti. Gauguin, Ekim ayında Arles'teki Van Gogh'a katıldı ve Aralık 1888'de geçici olarak ayrıldı. Bu ayrılıştan sonra Van Gogh kulağını kesecekti.
Van Gogh’un kulağının kesilmesi ile alakalı onlarca hikâye mevcuttur. Mektuplarından ve arkadaşı Gauguin’in söylemlerinden yola çıkılarak bu hikayeler ortaya çıkmıştır. Hastaneden çıktıkran sonra Sarı Ev’e geri dönen Van Gogh, hastalıklardan muzdarip olmuştur. Bununla beraber sanat eserlerini oluşturmaya devam etmiştir.

Başka bir hatalıktan korkan Van Gogh, Mayıs 1889'da yakın Saint-Rémy'ye gönüllü olarak orada bulunma talebinde bulundu ve önümüzdeki yıl boyunca yaklaşık 150 sanat eseri yaptı. Bir yıl sonra Van Gogh, Mayıs 1890'da Paris'teki kardeşi Theo'nun ve doktorun yanına gitmek için Saint-Rémy'den ayrıldı. Van Gogh iki aydan biraz fazla bir süre bir resim yaptı; Bununla birlikte, 27 Temmuz 1890'da kendini bir buğday alanında göğsünde vurdu; İki gün sonra öldü.