Girişimciler arasında bir Marslı!

in #tr6 years ago


"Ben bir girişimciyim."

Kulağa biraz Amerikan filmlerindeki terapi gruplarından çıkan bir laf gibi gelebilir, ki doğrudur içinde biraz terapilik halleri de barındırır ve bu lafla gelen kimliği tıpkı o terapi gruplarında olduğu gibi önce kabul etmeniz gerekir. Sorunun çözümü için önce kabul etmeniz gerekir ve evet, girişimcilik bir sorundur. 


Kendi hikayemi düşünüyorum. Girişimciliğimi, sorunumu, kabul etmem çok eski değil; son 5 sene belki. Onun öncesinde ne olduğundan bile haberdar değildim aslında. Bana neydi iş dünyasındaki saçma sapan tanımlardan. Ben onlardan değildim ki! Ben yaratıcıydım, sanatçıydım, reklamcıydım, sinemacıydım, yazardım, düşünürdüm, pek çok şeydim, kendi şirketim vardı ama hayır, asla girişimci değildim. Ne olduğunu tam olarak bildiğimden değil ama bana yukarı uzayan bol camlı ama havasız binaların içinden sesleniyormuş gibi geldiği için kesin korkunç bir şey olmalıydı. O yukarı uzayan binalar ise kimine "güç" ve "kariyer" ile özdeşleşmiş kavramlar gibi gelirken; bana özgürlüğümü, bağımsızlığımı elimden alan hapishanelermiş gibi geliyordu. İnkar üstüne inkar yani anlayacağınız. 


Bir süre bu inkarlarla yaşadım. Kendimi iş dünyası ve girişimcilik kavramlarından o kadar uzağa yerleştirdim ki neredeyse şirketimi batırıyordum. Hatta batırdım ama inat bu ya kapatmadım, kapanmayınca da "battı" yaftasını üzerime almamış oldum. İşin yaratıcı tarafından tutan, o tarafından anlayan biri olarak işime de şirketime de derin duygusal bağlarla bağlıydım ve ne büyük yanılgı ki sadece bunların kendi işimi yapmak için yeterli olacağını düşünüyordum. Öyle ya eğitimini aldığım, yıllarca içinde deneyimlediğim, bildiğim bir işi yapıyorum; sektörde tanımadığım insan yok neredeyse, bu işin batması mümkün değil! Battı. Hem de hiç öyle zorlanmadan, iniş çıkışlarla debelenmeden, tertemiz battı. Bir geminin suya indiği an olaysız bir şekilde dibe çökmesi gibi, sakince... Öylece kalakalmıştım, "en azından bir kaç metre yüzseydi?". Tabii şimdi işin esprisini yapabiliyorum ama o süreç öyle bir günde olmadı, anlamam zaman aldı, benim durumum daha çok suyun üzerinde durmasını çılgınca bir hızla yüzüyoruz sanmam oldu. Bir işin battığını anlamak bu kadar zor mu diyor olabilirsiniz, başka bir yazıda onu anlatırım ama emin olun çok zor. Hem anlamak, hem kabullenmek...


İşler istediğim gibi gitmemişti, bir kaç teorim vardı ama nedenini çok net anlayamamıştım ama şimdi sektöre geri dönüp insanlar için çalışmak da işime gelmiyordu. Gariptir bu geri dönüş bana şirketi batırmaktan daha büyük bir başarısızlık gibi geliyordu. Tabii ki dönmedim. Ne yapsam, nasıl yapsam diye düşünürken elimde kurcaladığım gazetede, Cumhuriyet'ti sanırım, bir ilan gördüm. Kadın ve girişimcilikle alakalı bir başlığı vardı koca koca yazılmış. Sallamadım ama algıda seçicilik beni altındaki yazıya yönlendirdi. 

Kendi işini kurmuş ya da kurmak isteyen bir kadın mısınız? 

Yazının devamında kendi işini kurmuş ya da kurmak isteyen kadın girişimciler için bir burstan, programın amaçlarından vs bahsediyordu. O ana kadar itiraz ettiğim, inkar ettiğim girişimcilik tüm gerçekliğiyle karşımda duruyordu. Bende bir terslik vardı, bir şeyleri çok fena yanlış yapmıştım ve şimdi bu konuda bir şey yapmam gerekiyordu. Bildiğim şeyler bunlarla sınırlıydı o an için. Başvuruların son günüydü, şöyle bir baktım ve "tamam" dedim, "bakalım neymiş". İşin aslı başvuru için internet üzerinden sayfalarca bana anlamsız gelen soruları cevaplarken seçilmeyeceğimi anlamıştım. E mantıklıydı. Cevapların da ötesinde neden seçileyim ki? Ben girişimci değildim, zaten sorularda yazanların çoğunu da anlamıyordum. Ne demek o "hizmetleriniz, hedef kitleniz, cironuz, kar marjınız" vs. Bir yandan dolduruyor, diğer yandan söyleniyordum. "Aradıkları ben değilim ne diye saatlerce uğraşıyorsam!". O sıralar sahip olduğum durumdan mutsuz, keyifsiz ve hatta umutsuz bile olsa devam etmenin nasıl bir güç olduğunu bilmiyordum.


İlk aşamayı geçmemi sağlayan o cevaplarmış. Bir telefon geldi proje görevlisinden lafladık biraz, o da ikinci aşamaymış meğerse. Mülakata çağırdılar. Şaşkınım. Hiç gidesim yok, hiç bu saçma sapan iş dünyasının içine giresim yok ama içimde de bir merak "acaba nedir, nedir?". Gittim, olabildiğince prezentabl giyinmiş, saçlarını başlarını makyajlarını yaptırmış, dimdik oturan, kendine inanılmaz güvenli bir grup kadının arasında kot tişört spor ayakkabı, dağınık saç ve gece insanı olarak yeni uyanmış gözlerle bekledim. Çoğunun yanında bilgisayar çantası vardı, orada bulundukları maksimum bir saatlik bekleme süresinde çıkarıp, çalışıyorlardı. Bense yanımda iş sahibi olduğumu gösterecek herhangi bir şey olmadığı gibi, çanta sevmeyen bir insan olarak cebime tıkıştırdığım büzüşmüş paraları düzeltip bekleme alanındaki aletten bir kahve daha almaya çalışıyordum. Ne işim vardı orada, tam bir zaman kaybı! Bir yanım gitmek istiyor diğer yanım bu dünyaya meraklı "acaba ne oluyor, nasıl oluyor, bu insanlar da nesi?" merakıyla kalmak istiyor. Biraz da işin aslı görüşmeye girip içerdekilere nasıl yanlış bir seçim yaptıklarını kanıtlamak istiyorum sanki. Bir yandan da kendime gülüyorum, akşama bar buluşmasında bizimkilere anlatacak komik bir hikayem oldu diye düşünüyorum :


Girişimci kadınların arasında bir Marslı! 


Bekleme süresinin ardından 5 kişilik bir jürinin karşısına çıktım. Pek seçilme derdim olmadığından gerginlik de yoktu, onlar işimle ilgili bir şeyler sordu, ben dediklerinin çoğunu anlamadığımı söyleyerek, ve epeyce gülerek çok iyi bildiğim bir işi nasıl da batırdığımı anlatarak geçirdim. Bir yandan ciddiyetlerini korumaya çalışıyorlar, diğer yandan farkındayım o kadar saçma ki durum onlar da gülüyorlar. "Neyse" dedim güne, kendi hayatıma, kendi gezegenime döndüm. Benim için o konu orada kapandı. 


Kapanmamış. Mülakatı geçtiğimi, son aşama olan yurtdışından da onay aldığımı, programa kabul edildiğimi söylediler. "Deliler herhalde" diye düşünüyordum onlar bunları anlatırken. Yoksa beni niye seçsinler? Allah'ın delisinin girişimci kadınların arasında işi ne? Şirkette yapacak daha iyi bir işim olmadığından sorun çıkarmadım, "tamam" dedim "eğitime düzenli katılabilirim". Üniversitedeki devam zorunluluğum geri gelmişti. 


İlk gün eğitim alanına giderken herhalde yeteri kadar insan başvurmadı ya da devam edemeceklerini söylediler o yüzden bana kadar düştüler diye düşünüyordum. Sınıfa girdim, dolu. Takım kıyafetli, şık giyimli, makyajlı, bilgisayarlarında harıl harıl ders başlayana kadar çalışan, saçları yapılı bir sürü kadın. Sessizce izledim her birini, içimden ""Merhaba ben Marslı!" diye selam verdim her birine. Önümüzdeki ayları bu bir grup kadınla geçirecektim belli ki ve hayatının çoğunda erkeklerle daha iyi anlaşmış biri için bu kendi başına bir mücadeleydi aslında. Severim mücadeleyi. Ve proje yetkili açılış konuşmasını yaparken, projeyi anlatan videoyu izletirken, o ana kadar başıma gelen her şeyin kendi başarısızlığım olduğunu düşünürken ve bunun altında ezilirken, aslında hiç de yalnız olmadığımı fark ettim. Farklı işler yapan, farklı coğrafyadan, farklı kültürlerden, farklı eğitim seviyelerinden, farklı insanlar olarak hemen hepimiz benzer şeyleri yaşamıştık, yaşıyorduk, şimdi çok başarılı olmuş başkaları da daha önceden yaşamıştı. Normaldi! Normal... O an herhangi birinin bana söyleyebileceği en güzel şeyin "bunlar normal" demesi olduğunu anlamıştım. Bana kimse bunların normal olduğunu söylememişti. Anladığım bir diğer gerçeklik de "Aman Allah'ım, ben bir girişimciydim!". Üstelik binlerce başvuran arasından "başarılı" ve "yüksek potansiyelli" bulunduğu için programa seçilen... O gün benim iş hayatı, girişimcilik ve başarı hakkındaki fikirlerimin değişmeye başladığı gün oldu. Ve de girişimcilik sorunumu kabul ettiğim gün. Neden mi sorun? Onu da hikayemin devamını da sonraki yazılarımda anlatayım, daha anlatacak çok şeyim var, çok uzatmamalı malum 😉


cover photo source

Sort:  

Wonderful story.... thanks for sharing

Çok bekletme bizi olur mu :)

doctorbishop süper nick:)

Hahah teşekkür ederim:)

Anlaştık :)

Biz Bize mi yoksa dernek?
Bazen bazı kelimelerin içini önyargıyla doldurduğumuz oluyor gerçekten de. Bu arada diğer post'unuzu okudum ama denk getirip yazamadım; ben de C# ile İspanyolca arasında kalıp (aradaki uçuruma bakar mısınız?) sonra İspanyolcayı seçtim. Aynı şekilde üniversite yıllarında Pascal'la tetris yazmışlığım var; gerçi ödev olarak. Girişimcilik maceranızı takip etmeye çalışacağım.

Yok benim seçildiğim program herhangi bir derneğe ait değil, uluslararası bir projeydi, bitti zaten epey zaman önce. BizBizze de değil, onlar daha yeni bir oluşum. Şimdilik fena gitmiyorlar bakalım neler yapacaklar takip ediyorum ben de yakından.

Şu an duruma bakarsan İspanyolca'yı seçmekle iyi yapmışsın C# tıkanacakmış bir noktada çünkü :D

Biz Bize'yi pek bildiğimden değil. Bir tanıdığım dışarıdan iş yaptı onlara, ondan duyduğum kadar. Ben girişimci diilim:(
Ve evet, iyi ki İspanyolcayı seçmişim. Onun da pek bir karşılığı yok ama zevkli bir dil. La casa de papel falan izliyor insan:)

Konuşmaları anlayabildiğimden diil bu arada. Acayip hızlı konuşuyorlar. Sizin front-end ile yakın ilişkiler çok daha kısa sürede çok daha iyi olur eminim.

Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by punky from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.

If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.

Loading...

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.15
JST 0.028
BTC 63615.94
ETH 2475.04
USDT 1.00
SBD 2.54