Evleneceksen gel, evlenmeyeceksen hiç oyalama cnm .s |Turkish article|

in #tr7 years ago

4d822674-af36-47ae-89d6-ee5942b67d53.jpg
Photo credit : starTV sitesi

Bir ülkeyi kanallarındaki programlardan tanıyın

Her gün yayınlanan, türk kanallarını işgal etmiş milli evlendirme programlarına denk gelip küfür etmekten bıkıp, en sonunda temellerini ele alıp programların varlığını kabullenmeye karar verdim.

Iyice inceleyince Türkiye'nin genel sorunsal tabanını çok güzel ve teatral bir şekilde yansıttığını fark edebilirsiniz. Yani pozitif olarak bakacak olursak, Türkiye'nin sosyal, ekonomik, dini ve zihinsel yapısını böylesine iyi karikatürize edip, bu denli ekspresif bir tarzla ekranlar önüne döken iki tür program varsa, birisi evlendirme programı, diğeri tarz programı.
Her ikisi de reytingden beslenen, reyting için duygu sömürmekten bir hayli hoşnut, Türkiye'nin kanayan yarasını resmeden animasyonlar. Hepsini cehalet kelimesi altına toplamak varken, o cehaletin altında yatan her bir faktörü belirgince ve tek tek serpiştiriyor adeta. Hep tartıştığımız, kafa yorduğumuz, hayıflandığımız, sinirlendiğimiz sorulara cevaben kurgulanmış doğal senaryolar.

Doğal bir senaryo nasıl kurgulanabilir ki sorusu, kolay bir denklemle asıl cevaba dogru oku çevirip, ülkenin politiko-sosyal damarına parmak basıyor ; çünkü evet, kurgulayan devlet, yani iktidar, ve o iktidarin satın aldığı her kanal, abluka altına aldığı her sunucu. Doğal olması da sistemin öngördüğü ve zerre sorgulamadığı toplumun geldiği nokta, ve o noktanın tamamen banalize edilme, normalize edilme çabası.

Iktidar konusu ne kadar derinse « sorunsal veri tabanı » bir o kadar derin. Iktidar toplumsal sorunları ele almayı tercih etmek yerine, o sorunları tablo haline getirip ülkenin her bir yerini aynı dekorla kuşatmak istediğinde, gelinen nokta bir yanda «bu tarz benim », « evleneceksen gel » gibi programlar iken, diğer yanda liselilerin burjuva hayatlar yaşadıkları özenti ürünü dizilerden ileri gitmeyip, bu paradoks paralelinde yaşamaya tabi tutulan insanlarla dolu bir ülke oluşturuyor. Bu ekstremitelerin arasındaki uçurum ise herkesin aslında görebileceği, ama görmezden geldigi, veya görmezden getirildiği derin problemlerin bulunduğu çukur...

Parantez açmak gerekirse, bir gerçek de var ki, o uçurumdan cevaplar çıkarıp çözüm odaklı tutumlar sergileyen her kim çıktıysa, ya öldürüldü, ya hapiste, ya yargılanıyor...

Örf ve adet gibi asırlardır ilmek ilmek işlenmiş, saygı duyulmaya zorlanmış bu iki kelime'yi elinde oyuncak edip insanları evlenmeye, yuva kurmaya, yani « aile olmaya » iten programlar'da, aleni bir kendini bulamamışlık, olmamışlık, ne istedigini bilmemezlik mevcut. Istedigi kadar kişiyle çay içebilebilen yemek yenilebilen ama sadece bir kişiyle evlenmenin mümkün olduğu müthiş çelişkili programlar, programlarımız... Cünkü bunu ekranlar önünde, sunucuların gözetimi altında yapınca gayet normal, fakat gerçek hayatta yapılsa binbir etiket yapıştırılacak, hor görülecek, hele ki kadınsa, aşağılanacak olduğumuz gerçeği gün gibi ortada. Demek ki televizyon görgü kurallarımızı bir nebze aşmaya yetiyor, çünkü ne kadar çok insan aynısını yaparsa, o kadar çok normalleşiyor.

Burada da bir parantez açıp, medyanın ülke için ne denli büyük bir rol oynadığını, ve eger istese – yani iktidar istese – barış, sevgi, ve egitim üzerinden kalıplaşmış bir cehaleti az da olsa aşabileceğini belirtmek gerek.
Homofobiyi alttan alttan besleyen, zaten çoğunlukla homofobik bir toplumu daha da homofobik hale getiren bu programlarla, her şeyin belli kurallar altında yapılma ihtiyacı duyulduğunu, belli normlar dışına « aman ha » çıkmamak gerektigi, « normal » bir hayat, « normal » bir insan olmaya gayret ettiren güzel Türkiye. Merhaba özgürlük, gel kısıtla bizi...

Bir de fon müziklerine dikkat çekmek istiyorum, çünkü onlar efendilerimiz. Her dertli başlayan cümlenin başında dank diye arkadan fon müziğine giren müthiş ve akıl almaz orkestralar, adeta pusuda bekliyorlar. « Aaaa acılı bir şey anlatıyor, dur damardan gireyim de ağlasın ». O ağlasın da reyting artsın, reyting artsın da program para kazansın, program para kazansın da iktidar müteşekkir olsun !

Eşlerimizi ısmarlayabilmemiz de güzel aslında. Neden sosyalleşip kendimiz yeni insanlarla tanışmaya çalışalım ki, televizyona çıkıp kriter listesi verip birilerini bulabilme şansı varken... Ama kriterler hep aynı canısılar... Herkes Allahtan korkan yalansız dolansız, maaşı iyi ama bir o kadar da eli yüzü düzgün birini istiyor, e onlardan yeterince yok, naapcaz ? Gelsin kavgalar, çirkinlikler, ve yineee yeniden REYTING, oley!

«Yuva kurmak » için gelen, ama aslında kendi içsel sorunlarını, aile problemlerini yavaş yavaş öne seren, sermesi için ivit ivit sorular sorulan yarışmacılara baktıkça anlıyoruz ki ihtiyaçları olan evlenmek değil. Ama pek tabii ki bunun da çözümü itinayla tasarlanmış : yorumcu bir psikolog. Meslektaşlarımı böyle programlarda görmek büyük gurur kaynağı, hele ki çoğunun diplomalarını kanaldan aldıklarını görünce...

Genç kızların 18 yaşında «evlenmek için geldim » sözüne, « gençsin ama olsun, olgunsun » türden cevaplarla vehameti aza indirgeyen sunuculara, piskologun hiç bir yorumda bulunmaması gerçekten manidar. Ay birden aklıma fetva veren hoca geldi, kızlarınızı erken yaşta evlendirin diyordu, iktidar-kanallar-din üçlüsüne selam olsun buradan !

Tarz programlarını da ele alarak, ekran sevgisi dediklerinin altında yatan, bastırılmış narsisik zedelenmeyi gittikçe daha çok zedeleyen sunucuların, arkasındaki pazarlama politikalarının önünde saygıyla eğiliyorum, ego problemlerini tiyatroya dönüştürerek, sanata olan ilgimizi arttırıyor, bizi mest ediyorlar. Yaşasın tam problematik Türkiye !

Neyse ya Solmaz'ın da dediği gibi : canın mı yandı ? Kıııremini süüüür!

Sort:  

Çok yerinde tespitlerden oluşan güzel bir yazı olmuş. Özellikle,

Demek ki televizyon görgü kurallarımızı bir nebze aşmaya yetiyor, çünkü ne kadar çok insan aynısını yaparsa, o kadar çok normalleşiyor.

bu kısım çok hoşuma gitti. Gelenek, örf-adet, görgü kuralı adı altında her zaman birey kısıtlandı bu ülkede. Hala böyle. "Elalem ne der?" sorusu hep karşımızda durdu, bu tabloyu bilgiye erişimi ve dünyanın her yerinden insanlarla etkileşimi artan bir nesil olarak yakın gelecekte bizler değiştireceğiz sanırım.

Babam hep bana "kızım Türkiye'de elalem diye bir meclis var" der :) Gerçekten öyle. Toplum baskısı en büyük sorunumuz, tüm bireylerin üstünde koca bir yük. Ama bu biraz da din'e ve kültüre bağlı. Din bu kadar önde tutulmasa kimin kiminle ne yaptığına bu kadar takılı kalınılmaz. Ne yazık ki elalemin baskısı hep din/kültür ikilisinin onlara verdiği kurallar çerçevesinde doğruluk kazanıyor. Türkiye için dilediğim ilk şey özgürlük. O olunca diğerleri zaten olur. Fakat bunun için devletin, eğitim sisteminin ve ekonominin biraz oynaması gerekir. Belki bilinçli yetişen yeni nesil bir umut kaynağıdır...

This post received a 20% vote by @msp-turkey courtesy of @kenan1989 from the Minnow Support Project ( @minnowsupport ). Join us in Discord.

Upvoting this comment will help support @minnowsupport.

Televizyon izlemediğime üzüldüm, neler kaçırmışım:)

Hiç sorma. Annem örgü ördüğünde bu kanalları açık bırakıyor ben de nasibimi alıyorum. Arada bir aç izle, biraz güler kapatırsın :)

BUNLAR AYRI BİR BOYUT ALDI YA GEÇEN GÜN GÖRDÜM BENDE DEHŞETE KAPILMAMA SEBEP OLDU EVLİLİK PROGRAMLARININ FORMATI APAYRI BİR ŞEY OLMUŞ. ALT YAZIDA "EMRAHIN İDDALARINA CEVAP VERİYOR! BAŞAK NEREDE?" VAR SAĞ TARAFTA DANS EDEN GELİNLİK DAMATLIKLI 1 ÇİFT VE HÜZÜNLÜ BİR ANANIN OĞLU KAÇIRILDIĞI İÇİN GÖZ YAŞLARI.. BELKİ DE KAMERANIN ARKASINDA YEMEK YAPIP BİRBİRİNİ OYLAYANLAR DA VARDIR ONU GÖREMEDİM

EMRAHLI ALT YAZININ FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞTİM HATTA..

Programın adı da ARTIKSUSMATV OLMUŞ..

Ay ben bunu nasıl kaçırdım. Kahkaha attım resmi görünce :D Inanılmaz bir duygu sömürüsü politikası sürdürüyorlar, öyle böyle değil. Özellikle Seda Sayan'ın programı çok bariz sömürüyor. Insanların tartışacağı yoksa da Seda Sayan'ın yönelttiği soruyla tartışmaya başlıyorlar. Ben bazen gerçekten gözlerim açık izliyorum. Emrah'ın oğlu da ana figür oldu artık... Ne diyeyim, "gülüyoruz ağlanacak halimize".

Congratulations @overmybrain! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :

Award for the number of upvotes received

Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here

If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

By upvoting this notification, you can help all Steemit users. Learn how here!

Ülkemizde donem donem insanların beynını uyusturmak amaclı bu tarz programlar yapıldıgı aşikar...yıllar önce bır çocuk dızısı vardı sıhırllı annem mi nedir öyle bişeydi , bir bolumune denk geldım oynayan çocuklarda haset etme, kapı dınleme ,dedıkodu ve yalan vardı ...nasıl çocuk dızısı anlamak mumkun degıl...

Bu tür programlar sürekli var ama farklı farklı şekiller alıyor işte. Evlendirme programı, tarz programı bunların son zamanlarda en izlenileni. Sihirli annem'i hatırlıyorum. Düşününce aslında o kadar çok cinsiyetçi, ayrımcı, duygu sömüren, yanlış mesaj veren dizi ve program var ki... Ama derler ya, talep meselesi diye. Bundan rahatsız olan çok fazla insan olmadığı sürece böyle devam eder.

Hiç acımamış sıradan geçirmişsiniz valla. Haklısınız da haksız olduğunuzu söylemek mümkün değil ama bizim için ne kadar aşırı olsa da ülkemiz bu konuda en kötüsü sayılmaz. TLCde gördüğüm bir fragmanda -muhtemelen-
Amerikada yayınlanan bir 'reality show'da evli insanların evliliklerinden sıkılıp 1 haftalığına başka biriyle aynı evde kaldığı bir program vardı. Her konuda en kötülerden olmaya alışık olduğumuz için bu durum, bana bu konuda 'halimize şükür' dedirtti. 😬

Bu tür konularda pek acımam, yekten eleştirmek en doğrusu :p
En kötüsü olmak değil de, kendi içimizde hapsolmuş gibi bir konumdayız, birbirimize de kendimize de tahammülümüz kalmadı. Bunun en büyük sebebi ülkenin ekonomik ve politik ağırlığı. Bu konuda çok güzel bir kitap bitirdim belki bir postta bahs ederim :) Halkımız sürekli, yorumunda olduğu gibi Türkiye'yi başka ülkelerle karşılaştırıp "ama onlar da böyle yapıyor" argümanını sunuyor. Başka ülkelerle karşılaştırmak bana bir tür savunma mekanizması gibi geliyor. Elbette her ülkede problematik durumlar söz konusu ama orada olan olumsuzlukları görüp rahatlamaktansa kendi ülkemizde olanları kabul edip, bilinçlenip, bunu dile getirmek, elimizden geleni yapmamız daha makul geliyor. Kaldı ki onların kültürel tabanı, inançları, örf ve adetleri, ahlak anlayışları bizden epeyce farklı, dolayısıyla yaptıkları programlar da aynı değerler üzerine kurulmayacaktır. Yaptıklarını savunmuyorum, ama belki de biz orada doğup büyüsek o programlar bize daha normal gelecekti. Yorumumu olumsuz algılamanı istemem, ki muhtemelen sen de benim gibi düşünüyorsundur genel açıdan.

Kesinlikle katılıyorum. Maalesef kimsenin tartışmaya tahammülü yok. Zaten, tartışma kelimesi de sataşmak olarak algılandığından, kimsenin, düşüncelerini ortaya koyup, ölçüşüp-tartışabilecekleri bir ortamın varlığından dahi haberi yok maalesef.

Eğer bu istanbul yoğunluğunda iş stresi yol stresi ve bilumum stres altında bunalıma girmiyor ya da delirmiyorsak bunu o güzel insanlara borçluyuz. Hele o arada çıkan efsane sahneleri canlı yakalayabilenlere ne mutlu!!

Değil mi ? Hayatımıza renk katıyorlar vesselam :p

Congratulations @overmybrain! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :

Award for the number of upvotes

Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here

If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

By upvoting this notification, you can help all Steemit users. Learn how here!

Coin Marketplace

STEEM 0.26
TRX 0.11
JST 0.032
BTC 63547.08
ETH 3070.13
USDT 1.00
SBD 3.83