Rüyaların Şehri Paris

Avrupa’ya bir başkent belirleyecek olsaydım bu şüphesiz Paris olurdu. Etkileyiciliği yanında sizi sürekli ayık tutan bir manzarası var. Nereden bakarsanız bakın görebileceğiniz Eyfel kulesi tüm haşmeti ve cazibesiyle şehrin her yerinden insanı gözlüyor adeta. Bir an için bile olsa görmemeyi hayal edemiyorsanız dahi. Bu yüzdendir ki ne kadar klişe olursa olsun ilk durak Paris de her zaman Eyfel kulesi oluyor. Hepimiz Paris ile özdeşleşmiş o muhteşem demir anıtın ismini de övgüsünü de hep duymuşuzdur ama bir de tarihi var. Kulenin yapılışı 1887’li yıllara denk geliyor. O dönemde Fransız İhtilalinin yüzüncü yılını kutlamak ve ölümsüzleştirmek amacıyla yapılmış ve o günden bu yana da ayakta duruyor.

Paris’in bir diğer dikkat çeken unsuru şehirleşme yapısı. Tuhaf ama etkileyici bir kast sisteminin ortaya konulmuş hali gibi sıralanmış yapılar. Yine Eiffel kulesini merkeze alan ve onun etrafına şekillenmiş banliyö tarzı yerleşimlerden en uçta gettolara kadar varan bir mimarisi var ki bu düzen bile hayran olunası.

Tabi ki bu kadar değil. Paris başlı başına bir kültür şehri hatta tarihin her dönemini başarılı ile yansıtan bir tuval adeta. Ünlü zafer takından içeriye girdiğiniz andan Louvre müzesine varana kadar kat ettiğiniz her metrede içinize tarihin başka bir kokusunu çekiyorsunuz adeta.

Notre Dame Katedrali sahip olduğu gotik havası ile ve neredeyse hepimizin en bir kez okuduğu ve ya izlediği Notre Dame’ın kamburu eserinin esinlendiği yer olarak dikkatleri kesinlikle üzerine çekiyor.

Notre Dame Katedrali sahip olduğu gotik havası ile ve neredeyse hepimizin en bir kez okuduğu ve ya izlediği Notre Dame’ın kamburu eserinin esinlendiği yer olarak dikkatleri kesinlikle üzerine çekiyor.