Kısa Bilimkurgu Öyküsü - Zoraki Yolcu

in #tr6 years ago

re9yq0ilno.jpg

Linkedin üzerinde bana ulaşan Hintli kız, Hugh Grosvenor Jr ismindeki bir adamın benimle Londra’da görüşmek istediğini iletti. Kızla mesajlaşmaya başladık.

-Görüşmemizin konusu ne olacak?

-Gök insanları hakkında sizden danışmanlık almak istiyor.

-Onun İstanbul’a gelmesi mümkün olmaz mı?

-Böyle bir şey söz konusu olamaz.

-Sağlık durumum uzun yolculuklar yapmaya uygun değil. Yine şimdilik net bir yanıt vermiş olmayayım. Konuyu değerlendirip size kararımı birkaç gün içinde bildiririm.

-Öyle mi, ben sanmıştım ki…

-Çok şaşırmış gibisiniz, nedenini sorabilir miyim?

-Size çok cömert bir teklifte bulunacağını tahmin ediyorum, haberi sevinçle karşılayacağınızı düşünmüştüm.

-Hugh Grosvenor Jr’ı tanımıyorum. Ünlü biri galiba.

-Evet, kendisi İngiltere’nin en başarılı iş insanlarından biridir. Dünyada yapay zekânın babalarından biri olarak kabul edilir.

-Kendisiyle tanışmaktan onur duyacağım. Bay Grosvenor’a kendisini Londra’da ziyaret edeceğimi bildirebilirsiniz.

Toprağın altında olma düşüncesi bende iyi duygular uyandırmadığı için Londra’ya hiper tünelle gitmedim. Üç saat sürecek bir uçak yolculuğu daha tercih edilir bir seçenekti. Yine de uçağa ayak basar basmaz kalbim hızla çarpmaya başladı. Başım fena halde dönüyordu. Düşmemek için sağa sola tutunarak kendimi koltuğuma zor attım. En azından bayılmadım, hiper tünele girsem kesin bayılırdım. Bu zorlu uçak yolculuğunu göze almamın sebebi, dünyanın en zengin adamlarından biri olan Bay Grosnevor ile bir selfie çekilip anneme göndermek istememdi. Gök insanları hakkında yedi kitap yazarak entelektüel çevrede kendimce bir yer edinmiş olmama rağmen, başta annem olmak üzere, ailemde kimse beni beğenmiyordu. Ülkenin tanınan simalarından biri olmak şöyle dursun, kazandığım parayla karnımı zor doyuruyormuşum. Zamanında ne parlak bir öğrenciymişim, bari bir üniversitede öğretim üyesi olsaymışım, şimdiye en azından profesör olurmuşum.

Neyse ki dünyada Bay Grosvenor gibi bilgiye değer veren insanlar da vardı. Bu insanların tamamı İstanbul’da olsa ve ben seyahat etmek zorunda kalmasam ne iyi olurdu. Uçağın tekerlekleri Londra Heatrow Havaalanı’nın pistine değdiği anda yolda yiyip içtiğim her şeyi çıkarttım. Kendimi iyi tanıdığım için torbam elimdeydi, torba sayesinde çevreye daha az rahatsızlık verdiğimi umuyorum.

Beni çalışma odasının kapısında karşılayan Bay Grosvenor keskin yüz hatları olan kırmızı saçlı bir adamdı. Bir milyarderden beklenmeyecek kadar yorgun görünüyordu, gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu. “Davetimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim” diyerek söze girdi. “Çalışmalarımla ilgilendiğiniz için asıl ben teşekkür ederim” diye cevap verdim. “Acilen çözmem gereken bir problemim var: Oğlum hasta, ölüyor. Oğlumun hastalığına ilişkin problemi yıllardır çözemiyorum. Zamanım çok daraldı artık. Yaptığım cömert bağışlara rağmen konunun uzmanı olan klinikler derdime çare olamıyor”. Oğlunun resmini çalışma odasının duvarına yansıttı. 10-11 yaşlarında bir çocuk olan oğul Grosnevor babasının kopyası gibiydi.

-Çok üzüldüm.

-Üzülmenin faydası yok. Problemi çözmeliyiz.

-Aradaki bağlantıyı kuramıyorum.

-Dünyadaki her kapıyı açan tek anahtar nedir sizce?

-Zekâ elbette.

-Bravo, yıllardır cömert bağışlarla desteklediğim hekim ve araştırmacılar daha zeki olsalardı, oğlumun hastalığının çaresini bulmuşlardı.

-Gök insanlarından herhangi birini bu hastalık konusunda eğitmek çok uzun zaman alacaktır, zaten onlar pratik meselelerle ilgilenmezler.

-Bilgisayarlar çok hızlı eğitilebiliyorlar, ama yaratıcı değiller.

-Yanlış anlamıyorsam gök insanlarının yardımıyla yapay zekâyı geliştirmek ve geliştirilen bu yeni yapay zekâ aracılığıyla oğlunuzun hastalığına çare bulmak istiyorsunuz. Benden beklentiniz de gök insanlarından biri ya da birkaçını ikna etmenize yardımcı olmam.

-Evet, yarın sizinle birlikte yörüngeye çıkıp Petra’yı ziyaret edeceğiz.

-Sağlık durumum böyle bir yolculuğa elvermiyor. Size ancak uzaktan erişimle yardımcı olabilirim.

-Tüm plan Petra’ya sizinle birlikte gitmemiz üzerine kuruldu.

-Kendimi yolculuk konusunda çok zorladığımda bayılıyorum.

-Durumunuzu biliyordum, hazırlıklıyız, merak etmeyin.

Tanışmamızın üzerinden henüz yarım saat bile geçmemişken, Bay Grosvenor’in özel doktorunun elinden, ne olduğunu bilmediğim rengârenk sıvılar içer duruma gelmiştim. Doktor bir yemek programı sunucusu gibi, sıvıların içerdiği etkin maddeleri, her birini nasıl hazırladığını ve onlardan ne gibi faydalar elde edeceğimi ballandırarak anlatıyordu. Doktorun anlatımı ilerledikçe, küçük shot bardakları içinde sunulduğu için keyifle yuvarladığım sıvılarda, psikotik hastalıkların tedavisinde kullanılan çok sayıda etken madde bulunduğunu öğrendim. Rengine, tadına, sunum biçimine kanıp içtiğim onca ilacın bende nasıl bir etki yaratacağını çok merak ediyordum.

İlaçların etkisini hissetmek için uzun süre beklemek zorunda kalmadım. İlkin omuriliğimden omuzlarıma doğru yükselen bir güç dalgası hissettim. Ardından hafif bir kulak çınlaması eşliğinde görüşüm keskinleşti. Birkaç dakika sonra zihnim çılgın gündüz düşleriyle meşgul olmaya başladı. Doktordan bana uzanacak bir yer göstermesini rica ettim. Gündüz düşlerinden gece düşlerine yumuşak bir geçiş yaparak revirdeki sedyenin üzerinde uyuyakaldım.

Ertesi sabah Bay Grosvenor da ben de dinç ve dinlenmiş bir haldeydik. Önceki gün aldığım ilaçlar sinirlerimi yatırtırmış, zihnimi bir bıçak gibi keskin hale getirmişti. “Bugünkü programımız ve üzerime düşen görevler konusunda bilgi alabilir miyim?” diye sordum. “Birazdan özel jetimle Virgin Galactic’in ABD New Mexico’daki uzay limanına uçacağız. Oradan kalkacak bir uzay mekiği bizi Petra’ya taşıyacak”. “Petra bildiğim kadarıyla ziyaretçi kabul etmiyor”. “Bugüne dek kimseyi kapıdan geri çevirmediler”. “Daha önce kimse izin almadan kapılarına dayanmamıştır. İlginç bir düşünce yapınız var”. “Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum”.

ABD’ye uçmak üzere Londra’dan havalandığımız anda Bay Grosnevor beni gök insanları hakkında soru yağmuruna tuttu. Yolculuğun bir dakikasını bile boş geçirmek istemediği her halinden belli oluyordu.

“Dilerseniz öncelikle size genel bir çerçeve çizeyim. Bildiğiniz gibi sıra dışı zihinsel yeteneklere sahip bireylere gök insanları diyoruz. Kastettiğim sıra dışı zihinsel yetenekler, çok yüksek IQ puanına sahip olmak, üstün liderlik özellikleri sergilemek türünden çok karşılaşılan nitelikleri işaret etmiyor. Gök insanları telepati yoluyla iletişim kurmak, bir başkasının benliğini taklit edebilmek, kehanetlerde bulunabilmek, duygulardaki küçük değişiklikleri algılayabilmek gibi özelliklere sahip olabiliyorlar. Bu özelliklerin hiç birine sahip olmayan gök insanları da var elbette. Üç yıl önce gök insanlarının tamamı Şangay uzay asansörünün en üst noktasına yakın bir yerde kurulan Petra kentine taşındı”. Bay Grosvenor araya girerek “Hiç biri bu zorunlu göçe itiraz etmedi mi?” diye sordu. “Gök insanları sosyalleşebilmek için birbirlerine muhtaçtırlar. Sıradan insanlarla etkileşim halinde olmak onları tatmin etmez. Böyle bir itiraz olduysa bile kamuoyuna yansımamıştır. Bildiğiniz gibi toplamda ondokuz gök insanı var ve tamamının Petra’ya nakledildiğini net olarak biliyoruz”. “Gök insanı payesini kim veriyor, nasıl bir seçime tabi tutuluyorlar?” .“İlk seçimi Gelecek Vakfı yapmıştı. Yeni üye almadılar henüz, zaten seçilen üyelerin en yaşlısı 37 yaşındaydı. Yapılan seçimde çoklu zekâ türlerinin ortak paydası kabul edilen G değeri ve üstün yaratıcılık gerektiren mükemmel işler çıkarabilme becerisi temel alınmıştı”. Bay Grosvenor bilgiye, avını bir an önce parçalayıp mideye indirmek isteyen aslan iştahıyla yaklaşıyordu. “Telepatiden, kehanetlerden, benlik taklidinden, duygulardaki ton farklarını algılayabilmekten söz etmiştiniz, bunlar nasıl oluyor?” diye sordu. “Neokorteksimiz sayesinde nasıl bizler hayvanların sahip olmadığı soyut düşünme ve kavramsallaştırma becerilerine sahipsek, gök insanları da yüksek zihinsel kapasitelerinin yan ürünü olarak sıradışı özelliklere sahip olabiliyorlar”. “Yüksek zihinsel kapasiteye nasıl ulaşmışlar?”. “Bu konuda rivayetler muhtelif; Çin’de, 2020’li yıllarda, seçkin bireylerden alınan yumurta ve spermlerin yapay yollarla döllenmesi, erken evrede gen dizilimi düzenlemesi, gebelik sırasında beyindeki gri madde oluşumunun kimyasallarla desteklenmesi gibi öğeler içeren bir program oluşturulduğunu biliyoruz. Ayrıca, dünyadaki Gök Akademilerinde gök insanı olmaya aday üstün yetenekli gençler özel eğitimlerden geçiriliyorlar”.

Bay Grosnevor’un özel jetinde yaptığımız altı saatlik yolculuk boyunca bir dakikamızı bile israf etmeden gök insanları hakkında konuştuk. Jetin tekerlekleri New Mexico uzay limanının özel uçaklar için ayrılmış pistine değdiği anda midemdeki sıvıları önümde duran maun kaplamalı sehpanın üzerine boşalttım. Bay Grosnevor hostesi çağırarak ortalığı temizlemesini rica etti. “Jetinizi kirlettiğim için özür dilerim, ilaçların işe yaradığını düşündüğüm için önlem almamıştım” dedim. “İlaçlar sizi yolculuğa ikna etmek içindi” dedi Bay Grosnevor. “İşe yaramadıklarını gördüğümüze göre artık evime dönebilir miyim?”. Bay Grosnevor yüzünde kararlı bir ifadeyle “Birazdan çıkacağımız yolculuk için insanlar ceplerinden yarım milyon dolar ödüyorlar” dedi. “Sizinle birlikte gelmem mümkün değil, ölebilirim” dedim. “Oğlumun iyileşmesi için her şeyi yaparım. Lütfen beni başka tedbirler almak zorunda bırakmayın”. Bay Grosnevor’un beni götürmek konusunda çok kararlı olduğu anlaşılıyordu daha fazla direnmedim.

lzp4xumzbx.jpg

Uzay mekiğine ulaşmak için asansörle yukarıya çıkarken sıtmaya tutulmuş gibi titriyordum. Dönüp aynada kendime baktım. Omuzlarım çökmüş, yüzüm kâğıt gibi bembeyaz olmuştu; bayılıp düşme ihtimaline karşı asansörün korkuluğuna sıkı sıkıya tutunmuştum. Asansörden doğrudan mekiğin yolcu salonuna geçtik. Salonda birbirleriyle doksan derece açı yapacak biçimde yerleştirilmiş iki büyük koltuk vardı. Bayılmadan önce kendimi koltuklardan birine atabildiğim için çok memnun oldum. Bay Grosnevor pek benimle ilgili görünmüyordu. Kafasına taktığı başlık üzerinden önündeki tablete bilmediğim bazı bilgiler aktarıyordu. Yarım saat sonra altımızda bulunan roket büyük bir gürültüyle patladı ve çok güçlü bir ivmeyle yukarıya doğru itilmeye başladık. Kalkışa ilişkin son hatırladığım şey midemin çekilir gibi olmasıydı, sonra bayılmışım. Ayıldığımda Bay Grosnevor’a “Keşke uzay asansörüyle gitseydik, en azından roketten kaynaklanan patlama sesi ve sarsıntı olmazdı” dedim. “Asansör bakımdaymış” dedi Bay Grosvenor. ‘Bakımları batsın’ dedim içimden.

Uzay mekiğinin yolcular için ayrılmış monitöründen Petra’yı gördüğümde çok heyecanlandım. Basık bir yarımküre biçimindeki şehir karanlık uzay boşluğunda devasa bir hayaleti andırıyordu. Bay Grosvenor’ın isabetle tahmin ettiği gibi Petra’nın girişinde herhangi bir güçlük yaşamadık. Kente yaklaştığımızda kendiliğinden açılan büyük kapıdan, içinde çeşitli uzay araçları olan devasa bir hangara girdik. Hangardaki tüm işleri androidler görüyordu. Petra’daki yapay yerçekimi dünyadan az olduğundan, rahat hareket edebilmemiz için ayaklarımıza manyetik özellikli botlar giydirdiler. Uzun boynu ve beyaz gövdesiyle kuğuyu andıran beyaz gövdeli bir android bize sterilizasyon odasına kadar eşlik etti. Odada üzerimizde gerekli işlemler yapılırken Bay Grosvenor gök insanlarının günlerini nasıl geçirdiklerini sordu. “Gök insanları zorunlu bir günlük programa tabi değiller. Para kazanmaya ya da belirli bir uzmanlık alanında yenilikler yapmaya çalışmıyorlar. Herhangi bir konuda uzmanlaşmalarının yaratıcılıklarını öldüreceği düşünülüyor, zaten sayıları böyle bir işbölümüne yetmeyecek kadar az. Kimse onlara ne yapmaları gerektiğini söylemiyor. Bildiğim kadarıyla onlardan yanıtlardan çok yeni sorular üretmeleri bekleniyor”. “Uzmanlık alanım olan yapay zekâ işinde çok faydalı olurlardı” dedi Bay Grosvenor düşünceli bir sesle. Sterilizasyon işlemleri tamamlandıktan sonra asansörle yer seviyesinde ağaçlık bir alana çıktık. Petra’nın yapay gökyüzü üzerlerinde bazı resimler de bulunan rengârenk bulutları ile bir sanat galerisini andırıyordu. Cep telefonumu çıkarıp elimi Bay Grosvenor’in omzuna attım ve fonda bulutların da göründüğü bir selfie çektim. Bay Grosvenor bu hareketimi çok yadırgadı ama sesini çıkarmadı. Ağaçların arasından ilerleyerek Rönesans mimarisinde inşa edilmiş bir binanın önüne geldik. Beyaz gövdeli android “Belinda sizi üst katta bekliyor” diyerek yanımızdan ayrıldı. Belinda buz mavisi gözleri olan soluk tenli bir kadındı. Uzun krom sarısı saçları dağınıktı. Üzerindeki sade giysilere ve sıska vücuduna rağmen güzel yüzündeki anlayışlı ifade onu çekici kılıyordu. Odaya girip oturduktan sonra uzunca bir süre sessizlik bozulmadı. Ne Bay Grosvenor ne de Belinda tek söz etmediği halde yüz ifadeleri sürekli değişiyordu. Bir süre sonra telepati yoluyla iletişim kurduklarını anladım. Bay Grosvenor cep telefonunu çıkarıp Belinda’ya oğlunun resmini gösterdi. Çocuğun resmini gören Belinda’nın mavi gözleri yaşla doldu. Bay Grosvenor’un gözlerinde ise ilk kez bir umut ışığı gördüm. Belinda ona ne söylediyse artık bana parmağıyla çıkışı işaret etti. Çıkmadan önce Belinda’ya “Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz” dedim. Muhtemelen aklımdan geçenleri okumuştu, başını hafifçe öne eğerek teşekkürümü kabul ettiğini ifade etti. Bay Grosvenor’un çok acelesi vardı, beni kolumdan çekiştirip “Hemen gitmeliyiz” dedi. Binadan çıkar çıkmaz “Telepati yeteneğiniz olduğunu bilmiyordum” dedim. “Ben de bilmiyordum, daha önce bu frekansta bir insanla karşılaşmamışım”. “Yardım edecek mi?”. “Gök insanları Petra’nın ana bilgisayarını o kadar geliştirmişler ki ona kıyasla işlevsiz hale gelmişler. Anladığım kadarıyla artık kararları Aristo adındaki bu bilgisayar veriyor”. “Oğlunuzun hastalığının çaresini bulabilir o halde”. “İkna edebilirsek evet”.

iscetw6aa6.jpg

Aristo’nun ana program kodunun bulunduğu sunucular Gök Akademi adı verilen binadaydı. Çiçekli bahçelerle çevrelenmiş küçük bir korunun içinde geçip Gök Akademi’nin avlusuna ulaştık. Bay Grosvenor binanın tepesindeki içinde yüzbinlerce renkli pikselin yanıp söndüğü küreyle telepati yoluyla konuşmaya başladı. Belinda ile yaptığının aksine bu görüşme uzun sürdü. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla Aristo Bay Grosvenor’e yardım etmeyi reddediyordu. Görüşmenin bir noktasında Bay Grosvenor bağdaş kurup yere oturdu. Ben de onu taklit ettim. Bay Grosvenor hâlâ Aristo’yu oğlunu tedavi etmesi için ikna etmeye çalışıyor olmalıydı. On dakika kadar sonra kolumdan çekiştirerek “Gidebiliriz” dedi. “Tedavi üzerinde çalışacak mı?” diye sordum. “Müzakere sırasında çalışıp çözmüş” dedi Bay Grosvenor, ardından bana sarılıp “Çok teşekkür ederim dostum” dedi. “Nasıl ikna ettiniz?” diye sordum. “Yapay zekâ alanında yaptığım buluşlar nedeniyle onun babası sayılabileceğimi anlattım” dedi.

Dönüş yolunda internete erişir erişmez anneme Petra’da çektiğim selfie’yi yolladım. Oğluyla gurur duymalıydı. Yeni kitabımın adının Gök Tanrısı Aristo olmasına karar verdim.

Sort:  

İçerik hırsızlığı bu platformda iyi karşılanmıyor.

Steemit affetmemiş. :)

Geçenlerde kendi yazdığım şiiri internetten bulup getirdi bana. :)

Coin Marketplace

STEEM 0.16
TRX 0.16
JST 0.030
BTC 58180.92
ETH 2477.99
USDT 1.00
SBD 2.42