YaşayamamaksteemCreated with Sketch.

in #tr7 years ago (edited)

"Özgürlüğe öyle düşkünüm ki, koca Hindistan'ın bir köşesini bana yasak etseler dünyanın tadı kaçar neredeyse. Hiçbir yerde saklı, eli kolu bağlı yaşamak da istemem, orada pineklemektense alır başımı havası, toprağı bana açık bir yere giderim. Hey Tanrım! Çekilir şey midir memleketinin bir bucağına çivilenip kalmak? Niceleri, kanunlarımıza aykırılık ettiler diye şehirlere, meydanlara, herkesin gidip geldiği yollara uğrayamadan yaşayabiliyorlar. Benim hizmet ettiğim kanunlar küçük parmağımı bile köle etmeye kalksalar, nereye olsa gider başka kanunlar arardım. " özgürlüğü ne kadar güzel özetlemiş dimi Montaigne abimiz.

Yukarıda kesit Montaigne' nin Denemeler kitabından Özgürlük Üstüne adlı bölümde geçiyor. Klasiklerden. Bilirsiniz. Ama muhtemelen okumamışsınızdır. Zaten klasik, herkesin okumak isteyip de kimsenin okumamış olduğu kitaplara denir. Neyse. Özgürlük diyorduk. İnsanların çoğu özgürlüğü ve özgür olmayı hiç düşünmüyor bence. Ya da düşünmek aklına gelmiyor. İnsanlar yürüyor, fatura ödüyor, kedi besliyor, çalışıyor, uyuyor, bir daha uyuyor, okuyor, kariyer yapıyor, mariyer yapıyor, evleniyor, çocuk yapıyor, evlenmiyor geziyor, evleniyor geziyor ama düşünmüyor. Bir soluklanıp düşünmüyor hiç kimse. 

Varoluşsal bir sorun mu diyeceğim ama düşünen insanlar var. Öyle olmasa kesin derdim. Derdim. Derdimiz ne acaba? Bizi özgürlüğü düşünmekten özgürlüğü yaşamaktan alıkoyacak kadar önemli ne yaşıyoruz? Niye her gün evin içindeki aynı yatakta yatıyoruz mesela? Tutup da bir gün dışarıda çadırda uyusak?

www.pexels.com

İnsanlar neden bu kadar kayıtsız? Aslında kayıtsız bile değil. Hayata karşı, gündelik işlere karşı kayıtsız olmak için bir şeylerin farkında olmak gerekir. Anı yaşamayı bilen insan kayıtsız kalabilir bazı şeylere ancak. Gerçek özgürlüğü farkeden insan kalabilir. Kayıtsızlık deyince direkt Albert Camus aklıma geliyor. Tüm kitaplarını tavsiye ederim. Genelde buna benzer konular işler kitaplarında. 

Onca telaş, onca koşuşturmaca içinde olan insan gerçek özgürlüğü farkedemez. Bir yerde okumuştum demiş ki birisi; "İnsanın durmadan yaşamak gibi bir eksikliği var. Mesela ben yedi yıldır hiç durmadığımı fark ettim. Traş olurken şiir veya şarkı dinlemekten, lokantada yemek beklerken internete girmekten, otobüste gazete ve dergi okumaktan, sahilde otururken çay kaşığını incelemekten hiç vazgeçmedim. Yani kafam hiç boş kalmadı. Hayata ve yaşadıklarıma dair düşüncelerim, birisi veya birileriyle konuştuğum zamanlardan ibaret." İşte bu hayata karşı düpedüz saygısızlıktır.

Hayatı yaşamak lazım. Ama gerçekten yaşamak. Gerçek yaşamak. Özgürce. Kişisel gelişim kitabı yazıyor gibi hissettim kendimi şuanda. Sakın okumayın onları da ha. Ben hazırlıktayken vakit bol olduğundan öyle bir hata yaptım siz yapmayın. Sadece yayın evlerine fazladan para kazandırmış olursunuz. İnsanlar bir şeyleri fazla ciddiye alıyor bence. O şeyleri ciddiye alırken de hayatı kaçırıyor. Mesela bir işe girip çalışmak çoğu insana göre yaşamak kadar mecburi bir şey. Bunu düşünmeden bu kararı vermişler ama. Kimse niye çalışıyoruzdan yola çıkıp geriye doğru o algoritmayı kurmuyor. Ya da evlenmek. Ya da üniversite okumak. Hiç lise ve üniversite eğitimi olmayan ama edebiyatla veya herhangi bir sanatla arası iyi olan bir insan fevkalade diğer okumuş cahillerin çoğundan daha kaliteli bir insandır bana göre. Hayatı ezbere değil, bilerek yaşayan insandır. 

"Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık" demiş İlhan Berk. Öyle değil mi? Tırnak içinde yaşamıyor muyuz hayatı? Ezbere yaşamıyor muyuz? Ne zaman durup da bir çiçeği kokluyoruz? Ne zaman çimenlere uzanıp gökyüzünü izliyoruz? Ne zaman hayatın ta dibine kadar iniyoruz? Eğer hayat bir sınavsa (inandığım din öyle söylüyor) ben olsam ezbere geçmem. Anlayarak geçerim. Ben sınavı yapsaydım eğer ezbere geçenleri bırakırdım.

Yaşamaktan korkmamak lazım. Hayat nefes alıp vermekten ibaret değildir azizim. Bir tane karikatür vardı "oku oku oku, çalış çalış çalış, öl" diye. Aynı o döngüde yaşayan bu dünyadan gelip gitmiş milyarlarca insan var. Bakın milyarlarca diyorum.  Şimdiye kadar dünyada yaklaşık 107 milyar insanın yaşayıp öldüğü söyleniyor.

Zaten geçmişe dönüp bir baktığınızda hatırladığınız anılar, gerçekten yaşadıklarınızdır. Kimsenin o gün işe ne kadar güzel gitmiştim diye bir anısı yoktur. O gün saatlerce yıldızlara bakmıştık vardır. Kimsenin ne muhteşem uyumuştum diye bir anısı yoktur. Ne harika gezmiştik vardır. Nasıl da yatırmıştım faturaları diye hatırlayıp mutlu olmaz bir insan bence. Olmamalı. Oldurulmamalı. Hayat bu değil. Evet bizden bir önceki nesil genel olarak biraz daha özgürlüğü kısıtlanmış nesildi o yüzden bu söylediklerimiz ve yaptıklarımız onlara yani varsa eğer anne ya da babanıza tuhaf geliyordur. Ama onları da kırmamaya çalışarak özgürlük uğruna elinizden ne geliyorsa yapın. Memleketin bir köşesine çakılıp kalmayın.

İnsanlarda en çok anlayamadığım şeylerden biri de budur. Bütün hayatını aynı şehirde geçiren insanlar var. Dışarıyı hiç görmemiş. Eh be azizim. Dünyaya gelmişiz dimi? Bütün insanlar bu dünya denen kara parçası üzerinde yaşıyoruz. Bu yani. İnsanlık burada doğup ölüyor. Varsa başka bir yerler henüz bulunmadı. E madem bütün insanlar evrene kıyasla küçücük kalan bu toprak parçasına mahkum olmuş, yani elimizdeki bu, o zaman neden gezmiyorsun o toprak parçasının tamamını? Gezebileceğimiz yer burası yani dünya dediğimiz yer. Maksimum sınır bu çoğu insan için. Bu dünyanın tamamını görebilme fırsatımız varken neden bütün hayatımız boyunca yalnızca tek bir şehri görüp ölelim ki? Çok saçma değil mi? 

Başka bir gezegende doğsak tamam dünyayı gezmek saçma olabilir derdim ama burada doğup burada ölüyoruz. Buranın bile çok yerlerini görmeden ölmek bence insanın kendi hayatına yaptığı en büyük kötülüklerden biridir. Değer verin kendi hayatınıza. Yaşayın. Oğuz Atay' dan bir kesitle bitiriyorum yazımı. Uzun oldu biliyorum.

"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimsede uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."

İnsanın en büyük yeteneksizliği yaşayamamak gerçekten.

Sort:  

''Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
Herşey bu kadar mı güzel.anlatilir,sadece bu cümle değil,yazının genelinde elime kalem alıp altını çizmek istediğim,o kadar güzel saptamalar var ki.
Çok çok çok beğendim,kaleminize sağlık.

teşekkür ederim. ne kadar kişiyi ezbere yaşamaktan kurtarırsak o kadar özgür insan elde ederiz.

Coin Marketplace

STEEM 0.20
TRX 0.12
JST 0.028
BTC 65682.90
ETH 3579.50
USDT 1.00
SBD 2.51