Semt Pazarında Jazz Müzik Dinlemek
Pazarlar kültürümüzün ayrılmaz bir parçası, alış verişlerimizin mihenk taşıdır. “İkizlere takke”,”Abilerim ablalarım duymayan kalmasın”, “Batan geminin malları bunlar, gel ahali gel gel”, “Üç kilo 5 lira, üç kilo 5 lira” şeklinde yükselen nidalar eşliğinde haftalık sebze meyve ihtiyacını karşılamak gerçekten sabır işi. Hele daracık yollarda karşılaşan minimum 80 kiloluk teyzelerin sanki kendilerinden başka kimse yokmuş gibi yolu tıkayıp dedikoduya başlaması yok mu. İnsan aklını oynatır. Sonra neden ülkemizde ortalama ömür süresi düşüyor diyorlar. Konuşmaktan yahu. Çenemiz durmuyor ki. İki dakika susup doğayı, gökyüzünü akan hayatı izlesek ömrümüz en az 3 gün uzayacak ger seferinde. Ama yok illa yan komşu Nebahat’ın evinden gelen sesleri konuşmak zorundayız kıkırdayarak. Sözün özü pazar alış verişi zulümdür bana göre. Ama gel gör ki marketten daha ucuza alıyoruz alacağımızı. Elimiz mahkum yani. Bir yerden sonra da alışkanlığa dönüşüp genlerimize işliyor bu durum. Haftalık sebze meyve aliş verişini pazardan yapmazsak vücut tepki veriyor.
Bu alışkanlık nereye giderseniz gidin sizi bir lanet gibi takip ediyor. Öyle ki kendinizi Prag’da Wenceslas Meydanı’nda pazar alış verişi yaparken bulabiliyorsunuz. Üstelik sebze meyve de yok. Olay artık ucuza ihtiyaçları karşılamaktan çıkıp ritüeli gerçekleştirmeye dönüşmüş. Bir yanda ballı şarap satan satıcılar öteki yanda portatif demirci tezgahında minyatür orta çağ figürleri dövüp satan bir demirci var. Meydanın girişinde ise yerel bir grup Jazz müziğini icra ediyor. İnsanlar eğleniyor müziğin tadını çıkartıp dans ediyor. Elitliğe bakar mısın. Ne bir bağıran ne bir çağıran. Alacak olan zaten alır kasmaya ne gerek var...
bizim pazarda bağırıp çağırmak yasak. ama dinleyen kim :) dediğiniz gibi gel vatandaş gel nidaları sürüyor. alıştık artık varmış bağırmadıklarında bir eksiklik varmış gibi hissediyoruz. jazz dinleyip alışveriş yapacağız da nerde :)
gelenek gibi yasaklarda çare olmuyor :D