Necmi'nin hikayesi / Düşünsene

in #tr7 years ago (edited)

"Bu bizim hatamız değil zaman akmaya rüzgar esmeye devam ediyor."

10429415_802828969755729_4562797330952765660_n.jpg

Düşünsene, sırtında yükün var
Sabahları uyandığında gözünü kaşımadan eli sigaraya uzanan adamlar vardır. Bu adamlar sigarayı yaktıktan sonra gözlerini ovuştururlar. Çünkü sabah yatak da içilen sigaranın ilk dumanı göze kaçar. Amaç ayılmak değil, maksat gözler kızarmasındır. Sevmez bu adamlar göz kızarıklıklarını. Necmi de bu adamlardandı. Başucu kitabı “sigara içmek ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir.”di. Her sabah uyandığında ilk işi o kitabı karıştırmaktı. Cümle cümle, kelime kelime, harf harf, punto punto okuyordu. “bırak artık şu kitabı” dediklerinde, “her okuduğumda farklı anlamlar çıkarabiliyorum.” diye cevap veriyordu. Bazı adamlar öyledir, kitap diye yakıp çekerler içlerine o dumanı. Gözlerini ovuştururlar. Günaydın.
O sabah da Necmi alarmla, kuş sesleriyle, korna sesleriyle, ıhlamur kokularıyla uyanmadı. Uyanması için nostaljik sebeplere ihtiyacı yoktu. Gözünü açtı ve uyandı. Kitabını eline aldı. Okumaya başladı. Duman gözüne kaçtı. Gözlerini ovuşturdu. Saate baktı. 17:43. Sahurdan kalma bir sabah. Evet sabah. Oruçlu olduğunu hatırladı ve aniden kitabı bıraktı. Kafasını yukarı kaldırıp; “kitaplar sağlığa zararlı evet, ama karaktersizlik de sağlığa zararlı, affet.” dedi.
Çıktı yataktan tuvalete gitti. Önce klozet kapağının kapalı olmasına küfretti, sonra lavabonun ıslak olmamasına. Çünkü Necmi için en büyük yalnızlıktı, sabah uyandığında lavabonun kuru olması. Oruçlu olduğunu hatırladı. Kafasını yukarı kaldırıp; “oruçluyken küfretmek oruca zararlı evet, ama haysiyetsizlik de bana zararlı, affet.” dedi. Tuvaletten çıktı, salona geldi. Eline masanın üzerinde yamulmuş bir vaziyette duran sigarayı aldı, başladı okumaya. Eskilerden kalma bir sigara. Sigara paketinin üzerinde “içimizdeki şeytan” yazıyordu. Adıyaman tütününü hatırlattı ona. İçindeki şeytanı da yanına alıp sigarayı içmeye başladı. İftara kadar içti o sigarayı. Sigara oruca zararlı değildi, kitaplar zararlıydı. Zaten kitaplar her şeye zararlıydı, tek tek toplatılmalıydı.
Ezan okundu. Orucunu bozdu. Evet bozdu. Çünkü kitapla açılan oruçlar bozulmuş sayılıyordu. Suyunu içti, kitabını okudu ve çıktı evden. Hemen bir alt sokakta olan birahaneye gitti. Zaten her akşam oraya giderdi. Ramazan’ın getirdiği bir sorumlulukla bira yerine çay söyledi. Bira içenlere çay bardağını kaldırdı. Bu olabilirdi, orası biraheneydi ve ne içilirse içilsin, ortam bozulmamalıydı. Birahanenin yanındaki bardan gelen sesler onu rahatsız etmeye başladı. “demek ki” diye düşündü “alkolle bir alakası yok bu rahatsızlığın.” Bir çay daha söyledi. Bir çay daha söyledi. Bir çay daha. Bir çay. Tam “bir” diyecekken kalktı masadan, koşar adım yan taraftaki bara girdi. Kapıda duran korumalar arkasından koşarken, Necmi çoktan insanların “iki bira versene” deyip kırk lirayı bıraktığı masanın üzerine çıkmıştı. “hayatında hiçbir yükü kaldıramayıp, her şeyi boşvermiş bir şekilde burada hoplayıp zıplamanızı hazmedemiyorum orospu çocukları! mutluluğu yapaya indirgemiş bacak arasıyla beyni yer değiştirmiş izzet-i iftiharlarına soktuklarım! ulan bi düşünsenize.. ağbi bi dakka. ağbi bi durun bi dakka, bişey söyleyip gidicem. ya bi vurmayın lan! tek tek gelsenize lan proteine bulanmış şişme bebekler! içerdekiler mi giydiriyo lan si…”
Necmi kafasına aldığı darbeyle yerde yatıyordu. Birahane ahalisi sesleri duyup, dışarı fırlamıştı. Necmi’yi yerde gören ağbiler bardaki korumalara küfürler savuruyordu. “ne istediniz lan şuncacık sabiden.” En büyük küfür buydu. Çünkü acizlik en büyük küfürdü. Doğumlarından itibaren sırtlamışlardı acizlik yükünü sırtlarına. Çünkü birahaneyle bar arasında yirmi metre vardı. Yirmi metreyle bira fiyatları dört katına çıkıyordu. Kim acizdi? Beş liraya bira içenler mi, yoksa, yirmi liraya suyla karıştırılmış birayı içenler mi? Sırtına yük almaya alışmış adamlar, yük üstüne yük almaktan korkmazlar. Acizlik mi? Tamam onu da yükle! Küçük düşmek mi? Lafı olmaz!
Necmi’yi birahaneye taşıdılar, ayılttılar. Su verdiler, sakinleştirdiler. Tüm bunlar olurken birahane ahalisi kendi arasında “halbuki çay içti, niye böyle oldu bizim oğlan?” sorularıyla kafalarını açmakla birlikte, Necmi’ye bunu yapanlara bir şey yapamamanın üzüntüsüyle kitap üstüne kitap okuyorlardı.
“ağbi bırakın ya, ben iyiyim yok bir şeyim!” diye sesini yükseltti Necmi. “ne iyisin lan eşek hoşafı! götüm yüzünden daha güzel, hala iyiyim diyosun!” dedi birahane sahibi Hikmet ağbi. Necmi cevap veremedi. Necmi, Hikmet ağbisine saygısızlık etmezdi. Hikmet ağbisi konuşmaya devam etti.
“çayla kafa mı oldun lan sen? ne işin var ordaki insanlarla? niye kaçırıyosun oğlum huzurumuzu? şurda herkes kendi çapında demleniyoken.” Necmi, Hikmet ağbisinin lafını kesti. Bu çok ayıptı. “ben mi kaçırıyorum ağbi huzuru. şu seslere bak. ben mi kaçırıyorum huzuru!”
“bağırma lan! ne bağrıyosun hayvan eti yemiş!” Hikmet ağbinin sözünü bu kez birahanedeki diğer ağbiler kesmişti. Hikmet ağbinin sözü o gece hep kesiliyordu. “hikmet, bağırma da çocuğa derdi neymiş bi anlatsın. bağırarak olmayacak bu iş.” Hikmet ağbi müşterilerine hak verdi. Her zaman bağırarak iyileşmiyordu insanoğlu, biraz da konuşmak gerekiyordu. Herkes sakinleşti ve söz kesilmemek üzere Hikmet ağbiye düştü.
“anlat bakayım oğlum nedir senin sıkıntın? ağlama lan!”
“benim bi derdim sıkıntım yok ağbi, valla bi derdim sıkıntım yok. bütün sıkıntı onlarda.”
“neymiş lan onların derdi. hem sanane lan onların derdinden.”
“ağbi içeriyi bi görmeniz lazım. saçma sapan müziklerle hoplayıp zıplıyolar. ne bir muhabbet, ne bir samimiyet.. hiçbişey yok!”
“lan sanane! onlar da bundan zevk alıyolar demek ki.”
“sikerim öyle zevki!”
“küfretme lan!”
“hayatlarında hiçbir yükü sırtlamamış insanlar, doluşmuşlar dört duvar arasına, yapay mutluluklarla birbirlerini kandırıyolar. gerçek bu değil ağbi. bu yaşamı sömürdüler, yaşamayı unutturdular.”
“ne dicektin lan peki seni ordan indirmeselerdi?”
“’düşünsenize, sırtınızda yük var.’ dicektim ağbi.”
Yaşıtları samimiyetsizlik içinde kaybolup giderken, Necmi onların da yükünü sırtlamıştı. Sigara yerine kitap okuyor, kitap okumak yerine sigara içiyordu. Başkalarının yükünü sırtlamış insanlar “içimizdeki şeytan” adlı sigarayı içip, kendi yağında kavrulmuyor adeta haşlanıyordu, tüm hoplayıp zıplayan yaşıtlarına inat.
Düşünsene, sırtında yükün var.
Düşünsene, yükün var.
Düşün.
Can İmren

writer source : https://www.facebook.com/can.imren.792

İmage source : https://www.facebook.com/senaryosuzsahneler1/photos/a.162599693778663.28345.162336123805020/802828969755729/?type=3&theater

Sevgiyle kalın

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.15
JST 0.029
BTC 62447.99
ETH 2513.51
USDT 1.00
SBD 2.67