1 Yönetmen: Lars von Trier

in #tr6 years ago (edited)

Bu yıl en merakla beklediğim filmlerden biri Lars von Trier’in The House That Jack Built filmi.
Aslında erken konuşmak istemiyordum, önce filmi izleyecektim ama yedi yıl yasaktan sonra von Trier’in Cannes’da kırmızı halıda boy göstereceği haberi, filmin yarışma dışı gösterilecek olması falan derken bir de üstüne YouTube’da en son röportajını izleyince daha fazla dayanamadım.

Öncelikle hemen şunu söyleyeyim, yedi yıl önce Cannes’daki “kendimi Yahudi sanıyordum, meğer Alman’mışım. Hitler’i anlıyorum” açıklamaları saçmalığın dik âlâsıydı ve hatta o kadar saçmaydı ki bence “istenmeyen kişi” ilan edilmesine falan gerek yoktu. Belli ki zırvalıyordu ve “Her neyse, tamam, ben bir Nazi’yim,” derken kastı herhalde (herhalde!) bu değildi.
Söyledikleri baştan sona gereksiz miydi; gereksizdi. Rahatsız edici miydi? Kesinlikle.
Fakat adamın olayı rahatsız edici olmak zaten.
Bütün filmleri rahatsız edici.
Ben hayatımda Melankoli kadar, İtiraf’lar kadar rahatsız edici az film izlemişimdir. Avrupa, Deccal
Hele Dogville.


Lars von Trier benim en bayıldığım yönetmenlerden biri değil. Filmlerini kaçırmam, izlerim ama çok da bayılmam. Fakat Dogville’in yeri ayrıdır.
Bilmiyordum; son röportajında öğrendim: Dogville onun da favorisiymiş ve Tarantino, “eğer Dogville tiyatro sahnesi için yazılsaydı kesin Pulitzer alırdı,” demiş.
Eh, kesin alırdı ama iyi ki sahne için yazmamış da film yapmış, böylece biz de izleyebildik. Eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin derim – doğrudur, filmden ziyade tiyatroya yakındır ama zaten Lars von Trier’i büyük yönetmen yapan da böyle bir “şeyi” film olarak izlettirme başarısıdır ve her şey bir yana, filmmiş, tiyatroymuş, ay kitap olsaymış falanı bırakın, Dogville basbayağı insanlık dersidir!
Lars von Trier bence bu yüzden dâhidir ve bu dehayla aslında tüm ödülleri alması beklenirdi ama onun yerine Cannes’dan uzaklaştırma aldı, üstüne Björk’ten taciz iddiaları geldi… Kısacası rahatsız edicilikte filmleriyle yarışır oldu ve gerçek hayatta bu ne yazık ki beyazperdede olduğu gibi seyre değer bir durum değil.
Neyse, aşağıdaki röportaj İngilizce altyazılı ama İngilizce bilmiyorsanız bile bir göz atın. Anksiyeteyle başa çıkmak için alkolle kendini tedavi ettiğini ama alkol düzeyi düştüğünde anksiyete ataklarının daha bir şiddetli vurduğunu, şimdi ayık kalmaya çalıştığını falan anlatıyor. Eli titriyor, karşısındakinin gözünün içine bakamıyor, konuşurken bakışlarını başka yerlere dikiyor... The House That Jack Built’i çok zor bitirmiş ve şu anda yeni bir filme başlayamayacağını söylüyor. Bunun yerine on dakikalık kısa siyah-beyaz filmler çekecekmiş.
Üzücü.
Hem şu anki durumu hem de sırada yeni bir uzun metraj film projesi olmaması.
Dâhi olmak ne zor.

Ah, bu arada The House That Jack Built, 70’lerin Amerika’sında, işlediği cinayetleri “sanat eseri” olarak gören dâhi bir seri katilin kendi bakış açısından hikâyesi...

Son olarak Metallica’dan gelsin:

Sort:  

Bu da çok iyiydi gerçekten, ne desem bilemedim. Lars von Trier benim de melankolik sevdiğim yönetmenlerin en iyisi sanırım. Filmden haberim yoktu birazdan fragmanına bakacağım. Ellerinize sağlık çok güzel olmuş ;)

Cannes için çekilmiş çok kısa bir fragman var; bir şey anlaşılmıyor, o yüzden buraya almadım. Filmi merakla bekliyoruz bakalım.

Coin Marketplace

STEEM 0.15
TRX 0.12
JST 0.025
BTC 56796.26
ETH 2497.29
USDT 1.00
SBD 2.23