Güne başlayamadım

in #tr6 years ago
Uzun zamandır yazacak bir şey kalmamış gibi hissediyordum. Hatta hala biraz öyle hissediyorum. Yine de bugün yazamama durumunu kırmak niyetindeydim. Kahvemi doldurdum ve masama oturdum. Karadeniz'den gelen koca bir poşet dolusu kabuklu fındık masamda duruyordu. Sigarayı bırakmış bir insan olarak tamamına el koymuştum. Sonra ilk yediğim fındık bozuk çıktı. Bozuk çiğ fındığı tecrübe edeniniz vardır elbet. Allah belanı versin cümlesindeki "bela"ya tekabül eden şey bozuk fındıktır. Neyse tüm konsantrasyonum dağıldı ve zaten karar alarak oturduğum bu koltukta yaratıcı olamayacağımı hissettim. O nedenle size uzun zaman önce yazdığım hikayenin bir kısmını sunmaya karar verdim. Bir yıl kadar önce burada hikayenin farklı kısımlarını paylaşmıştım zaten. Uzunca bir öykü olduğu için anlamlı bir yerde sonlandıramadım. Şimdiden özürlerimi bırakayım.

Kaynak

-Akşam saatleriydi. Geceyi geçirmek için bulduğum yer epey kirliydi. Uyuyabileceğimi sanmıyordum. Sadece babamla döndükten sonra aramızda geçecek olan konuşmaları düşünerek bile zaman geçirebiliyordum. Babam aslında sert bir adam değildir. Genellikle neşeli olduğu bile söylenebilir. Bir kral olarak halka olduğundan daha sert göründüğünü söyleyebilirim. Fakat bazen anlamsız biçimde değişebiliyor. Aynı durumlara farklı zamanlarda farklı tepkiler verse şaşırtmaz beni. Gün içerisinde karşılaştığı ilk olay, kalan olaylara nasıl bakacağını fazlasıyla etkiliyor. Yaptığım bir işle övgü almam ya da bana kızgın olması tamamen şans meselesi. Bir süre sonra da paylaşmamaya başlıyorsun. Zaman geçtikçe de geriye pek bir şey kalmıyor. Her neyse, o gece uykusuz geçti. Zaten yola erken çıkmıştım ve sonuç olarak Ternoks’da boş geçireceğim bir günüm vardı. Anlamsızca etrafta dolanıyordum. Şehrin pazar yerine gittim. İnsanların büyük kısmı oraya doğru gittiği için beni de fark etmeden yanlarında sürüklemişlerdi. Bir şeyler almaya çalışan insanları izlemek sandığımdan daha zevkliydi. Kimse kimseyi görmüyor gibi. Çocuklar hariç, çocuklar herkesi görüyordu.

Prens bir an duraksamıştı. Yanındaki metal şişeden biraz su içti. Çevresine bakındı. Rensuri ve Uvartar da anlattığı hikayeye uzaktan kulak misafiri olmuştu. Umursamadı. Arjina’ya döndü.

-Silma’yı ilk kez orada gördüm. Sapsarı saçları, iri sayılabilecek mavi gözleri ve üzerinde yeşil bir elbise. Elbisenin kollarından sarkan kumaş parçaları vardı. Elbise için süsleme olarak yapılmıştı. O kumaş parçaları esen rüzgarla birlikte saçıyla aynı yöne doğru hareket ediyordu. Silma her yönünü değiştirdiğinde kumaş parçaları saçına eşlik ediyordu. O gün zaman geçirmek için bir şey arıyordum. Hoş bir davranış değildi ama kendime engel olamadım. Silma’yı bir süre takip ettim. Zengin bir aileden olduğu belliydi. Yanında ona eşlik eden bir kadın vardı. Silma’nın satın aldığı eşyaları taşıyor bazen de fikir veriyordu. Nasıl bir aileden geldiğini anladığımı düşünüyordum. Yine de beni şaşırtmayı başardı. Onu takip ettiğimde son durağının bir saray olduğunu gördüm. Silma; Lord Vildart’ın kızıymış. Yani Leydi Silma Robiler. Lord Vildart'ın düzenlediği yarışmaya prens olarak katılmamak için çok uğraşmıştım fakat bu çabam olmasaydı takip etmeyi bıraktığım yerde misafir olarak ağırlanacaktım. Belki de prens olmaktan ilk kez keyif alacaktım. Üzerine çok düşünmedim. Kungral Şehri’nin saraya yakın kısmında biraz daha zaman geçirdim. Oldukça güzel yemek yapan yerler var belki bir gün gezeriz.

Arjina Prens’in son cümlesini kendisine söylediği bile çok geç fark etti. Odaklanmış, ne tepki vereceğini bilmeden Prens’i dinliyordu. Böyle bir hikaye beklemediği kesindi. Bir anda samimi davranması farklı hissetmesine sebep olmuştu. Prens’in Arjina’dan tepki beklemesi genç kadının kendine gelmesini sağladı.

-Olur tabi. Özür dilerim ben hikayeye odaklanmıştım da…

-O zaman devam edeyim. Çok fazla oyalanmadan kaldığım yere geri döndüm. Zaten ertesi gün erken saatte turnuva başlıyordu. Uyumaya çalıştım. Silma’nın pazar yerinde çevreyi anlamlandırmaya çalışan o bakışları bir şekilde gözümün önüne geliyordu. Genelde soğuk biriyim bunun farkındayım ama o zaman biraz daha farklı hissediyordum. İlk kez heyecan duymuştum. Bir şekilde turnuvadan sonra ziyarete gelirim diyerek düşüncelerimi ertelemeye çalıştım. Turnuvaya odaklanmak iyi bir fikirdi. Biraz da yorgunlukla o gece uyuyabildim. Ertesi gün erkenden kalktım. Turnuvanın düzenlendiği alana gittim. İlk gün olmasa da ikinci gün finallere Lord Vildart dolayısıyla Leydi Silma da gelecekti. Turnuvanın ilk günü zaten oldukça kolaydı. Sabit hedeflerden oluşuyordu. Birkaç eşleştirmeden galip ayrıldım. Bir yandan da gözüm Lord Vildart geliyor mu diye izleyenlerin bulunduğu kısımda, soylular için kurulan oturma alanındaydı. Lord beni görse o kıyafetlerle tanır mı ondan da emin değildim. İlk elemeler bitmişti. Sizlerle tanıştıktan sonra ok atmanın benim doğal yeteneğim olmadığını öğrendim ama tam isabetle atıyordum. Son eşleştirmede de sorunsuz kazanmıştım ki benim için hiç beklenmedik bir şey oldu. Aynı yayı kullanmak yarışmada zorunluluktu. Tüm atışları yaptıktan sonra, başka bir eşleşmede kullanılsın diye yayı ve beraberindeki okları sıradaki yarışmacıya vermem gerekiyordu. Verdiğim kişi ise Leydi Silma’ydı. Yayı alırken yaptığım atışlardan etkilendiğini anlatırcasına gülümseyip başını sallıyordu. Kısa bir süre tepki gösteremedim. Sonra sadece gülümseyebildim. Zoraki gülümsemem de sahte gibi görünüyordu. Aptal gibi göründüğümü hissediyordum. Neden o kadar rahatsız hissettim bilmiyorum. Belki de orada olmamın verdiği rahatsızlık bununla birleşmiştir. Çadıra gitmek yerine orada durup Silma’yı izledim. Ne kadar iyi olduğunu merak ediyor ve kazanmasını istiyordum. Finallere kalırsa birkaç farklı alanda yarışacaktık. Özellikle finalde eşleşirsek kalan hayatımızda birbirimizi hatırlayacağımız kadar uzun ve keyifli bir yarışma olacaktı. Hem prens olduğumu düşünmüyordu. Bir insanla, bir kadınla, belki de ilk kez samimi şekilde tanışacaktım. Kafamda olabilecekleri düşünüyor, kendime engel olamıyordum. Silma, kurallar gereği üç atış yaptı. Puanlar toplanıyordu. Atışlardan biri iç çembere diğer ikisi ise ikinci çembere isabet etti. Gördüğüm o manzarayı gözümün önüne getirmekte zorlanmıyorum. Mesafe uzaktı ve beklediğimden çok daha iyiydi. Rakibi yaklaşamadı bile.

Kafxiel bir an durdu. Arjina odaklanmış biçimde dinliyordu. Diğerlerinin de kulak misafiri olmaktan fazlasını yaptığını gördü. Kolaylıkla duyabilecekleri şekilde;

-Belki de burada öleceğiz. Birkaç özel hikaye dinlemenizin zararı olmaz sanıyorum.

Uvartar biraz utanır gibi olmuştu ama Rensuri hiç oralı değildi. Utanmak bir yana surat ifadesinden hikayeden keyif aldığı anlaşılabiliyordu. Zaten Prens bu ukala adamın oturup hikayesini dinlemesine bile şaşırmıştı. Tekrar Arjina’ya döndü.

-Önemli kısımlara geçeyim. O gün geriye sadece dört kişi kaldık. Leydi de beni izlemişti. Gün batımına doğru yarışma henüz bitmişti ki yanıma geldi. Tanışmak istedi. O an aklıma gelen bir saray çalışanının ismini kullandım.

Kafxiel bu kısımları biraz gülümseyerek anlatıyordu. Anlatırken duyduğu heyecan Arjina’nın hoşuna gitmişti. Prense baktığında hikayeden keyif aldığını rahatlıkla görebiliyordu. Zaten bu kadar detay vermesi de hevesle anlattığını gösteriyordu.

-Tanışma kısımlarından sonra yarışmanın ikinci günü hakkında konuştuk. At üstünde giderken atış yapacaktık, hareketli hedeflere atışlar yapacaktık. Yarışma ile alakalı konuları hızlıca geçiyordu. Farklı bir amacı olduğunu hissetmiştim ama söyleyeceklerini hiç beklemiyordum. Diğer rakiplerini eleyebileceğini düşündüğünü söyledi ve kendisiyle karşılaşmam durumunda bilerek kaybetmemi istedi. Bana ödül parasının neredeyse iki katı para önerdi. O an garip bir güç hissettim. Nedenini merak etmiştim ama benden bunu istemesinin verdiği keyif merakımın önüne geçiyordu.

Prens de gülümseyerek anlatıyordu ama Arjina için hikaye çok daha komik bil hal aldı. Sesli gülmekten kendini alamadı.

-Sanırım para teklif etmek için olabilecek en yanlış insanı bulmuş.

-Kabul ettim.

-Ne? Neden?

Arjina hikayenin kalanı için oldukça sabırsız görünüyordu. Prens ise keyfini çıkarıyor gibiydi.

-Paranın yarısını o an çıkarıp verdi. Bir anlaşma yapmıştık. Paranın yarısını aldıktan sonra neden bu kadar istiyorsun diye sordum. Yüzüme biraz uzun baktı, haddimi bildirmek istiyor gibiydi. “Ailevi bir konu” yanıtını verdi. Her şey giderek daha iyi bir hal alıyordu. Sessiz kalacağımdan da emin olmak için kendinden emin şekilde birkaç tehdit savurdu ve çıktı. Kafamda yarattığım tüm tanışma hayallerinden çok daha iyiydi. Sabırsızlıkla beklediğim ertesi gün Lord Vildart da gelmişti. Beni yarışmadan önce tanımasından korkuyordum. Lord’un oturduğu kısma pek bakmıyor ve kendi yarışmalarım dışında ortalarda pek görünmüyordum. İlk karşılaşmalarda Leydi Silma ile eşleşememiştik. Kazanırsak finalde eşleşecektik. Leydi Silma rakibini eledi. Aslında topladıkları puanlar çok yakındı ama eledi. Sıra bana gelmişti. Hepsinden tam puan alıp çadırıma geçtim. Final günü son kalan iki kişi için iki özel bir çadır vardı. İlk karşılaşmalardan sonra final karşılaşmasına kadar müzik ve dans gösterileri olurdu. Eğlence için verilen yarışma arasını fırsat bilen Leydi Silma çadırıma girdi.

-Tüm hedeflerden tam puan alman da neyin nesiydi böyle?

-Hoş geldiniz Leydim.

-Finalde de insanların senden benzeri beklentileri olacak. Nasıl bu kadar aptal olabilirsin?

Çok kızgın görünüyordu. Nefes verirken bir şeyler daha söylemek istiyor ama söylemiyor gibiydi. Sakinleştirmek için kendisinin topladığı puanın da kötü bir puan olmadığını ve bir atışı atın davranışı yüzünden kaçırmış gibi yapacağımı söyledim. Hala kızgındı ama ikna olmuştu. “Yapacağın şey beni çok iyi göstermeyecek” dedi ve biraz daha söylenip çadırı terk etti. Ben ise giderek daha çok eğleniyordum. Sonunda kim olduğumu öğrenmesini istiyordum.

Arjina Prens’e bir şey söyleyecekmiş gibi baktı. Bu bakış Kafxiel’i susturmaya yetti.

-Konumundan hoşlanmadığından bahsediyordun.

-Hepimizin derinlerde ilginç arzuları var Arjina. O kadını etkilemek istemiştim. Olduğumu düşündüğüm veya olduğum insanla pek uyumlu değildi. Sadece istedim.

Arjina hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Prens ise açıklamaya devam etme ihtiyacı hissetti.

-Her zaman kafandaki doğru insan olmak zordur Arjina. Ben orada kendimle yaptığım anlamsız savaşa son verdim. İstemeyerek, daha doğrusu düşünmeden yaptım. Silma’yı etkilemek istiyordum ve isteğimin kimseye bir zararı yoktu. Bu kadarı insan olmamızın verdiği bir dürtü. Eğer sen de kendinle böyle bir mücadele içerisindeysen devam etme. İyi insan olmanın alanı kafamızda yarattığımız kadar dar bir alan değil.

-Çok uzun zamandır tanışmıyoruz fakat seni ilk kez neşeli görüyorum. Anlık gülüyorsun evet ama ilk kez keyif aldığını görüyorum. Sonucunda böyle olabileceksem belki de haklısın.

Prens ne tepki vereceğini bilememişti.

-Evet bu kısımlar hayatımda gerçekten keyif aldığım tek dönem sanıyorum.

Bir süre sessizlikten sonra Arjina,

-Lütfen devam et. Merakla bekliyorum.

-Pekala. Final zamanı gelmişti. İlk yarışmada at üzerinde giderken uzaktan Vildart ile göz göze geldik. Bana baktı ve görebildiğim kadarıyla gülümsedi. Anlamıştı benim kim olduğumu. Fakat yarışma sırasında herhangi bir müdahalede bulunmadı. Vildart babamın gerçek dostuydu. Ona duymak istediğini söyleyen insanlardan asla olmadı. Buna güvenerek en azından yarışma bitene kadar müdahale etmeyeceğini biliyordum. Ben atımı sürmeye başladım ve işaretli alanlara gelince durmadan hedefleri vurdum. Final on iki puan üzerinden üç turda gerçekleşiyordu. İlk turdan on iki puan almıştım. Leydi Silma’nın atıyla yan yana geçerken attığı bakış hala aklımda. O da olağanüstü şekilde tam puan aldı. Açıkçası yine beni şaşırtmıştı. İkinci yarışma için yine atıma bindim ve yine tam puan aldım. Bu kez Leydi Silma gerçekten kızgındı. Sanırım o an gözümü hırs bürüdüğünü düşünmüştür. Paranın yarısını da vermemeliydim diye kendine kızmıştır. Çünkü yarışmayı kazanınca alacağım para Leydi’den alacağım paraya denk geliyordu. Kötü bir anlaşma yapmıştı. Sanırım leydi olmasından korkup, zaten karlı olan anlaşmaya bağlı kalacağıma inanmıştı. Sonra Leydi bir sinirle atını sürdü ve yaptığı atışlardan dokuz puan toplayabilmişti. Oldukça gerilmişti. Ben ise içten içe gülüyordum. Son oyun da çok farklı olmadı. Tam puan alınca insanların sesi o kadar yükseldi ki inanamazsın. Çünkü Leydi Silma’ya karşı bir zafer kazanmıştım. Silma son turda atış yapmamıştı bile. Hakemler beni öne alıp onur konuklarına selam vermem için yönlendirirken Lord Vildart ayağa kalkıp, yanıma geldi. Attan indim selam vermek için eğilirken beni kaldırıp sarıldı.

-Oğlum, buralara gelip haber vermiyorsan altında bir hinlik ararım.

-Sadece kendimi denemek istedim.

-Prensler de yarışmaya katılabiliyor evlat.

-Aslında tanımayacağınızı düşünmüştüm lordum.

-Ben baban kadar yaşlanmadım. Ayrıca iyi bir yarışma çıkardın. İşte rakibin de geliyor.

Babasıyla yakın ilişkilerimizi gördüğüne ne kadar şaşırsa da Silma’nın kızgınlığı yüzünden okunuyordu. Lord Vildart, Leydi daha yanımıza varmadan müdahale etti.

-Silma kızım, tebrik ederim. Beni etkiledin. İzin verirsen seni Nusirna Prensi Kafxiel ile tanıştırayım. Çocuk yaşlarda birbirinizi gördünüz ama artık çocuk değilsiniz.

-Merhaba Leydim.

Silma cevap verememişti. Vildart ise gerekçesini anlamaya çalışırken toparlamaya çalıştı. Onun gibi bir adamın bu kaygıyı duyması bile komikti.

-Kızım, olağanüstü bir yarışma çıkardın ama herkes Prens’in bu konuda bir efsane olduğunu bilir.

Silma şaşırmaktan öte bir hal almıştı. Nusirna Prensine yenilmesi için para teklif etmesi mi daha korkunçtu yoksa bunu babasının duyması mı eminim o an onu düşünüyordu. Yine de “aile meselesi” diye tanımladığı sorunu merak etmiştim...

doc-son.png

Sort:  

nedense hikâyedeki prensi gerçek sen olarak düşündüm, sana benziyordu muzip hâlleri:)

Ben ise giderek daha çok eğleniyordum. Sonunda kim olduğumu öğrenmesini istiyordum.
Silma’yı etkilemek istiyordum.

özellikle bu kısımlar:)
hoş bi hikâyeydi her ne kadar Silma'yı gıcık etsen de:)

bu arada yanlış hatırlamıyorsam, Arjina ismini ilerde kızına vermeyi düşünüyordun galiba, Silma da iyiymiş:)

Silma'nın gönlü alınıyor eğer merak ettiysen :) Doğru hatırlıyorsun sevgili su defteri ama başka yerden hatırlıyorsun :)

İlk kez alıntıda yanıldım :(

iyi bari kızın gönlünü aldıysan:)
olsun sonuçta doğru hatırlamış olmak önemli:)
hangi alıntıydı acaba..

Emin olamadım şimdi. Aldım mı? Sanırım artık dünya istediği gibi görünüyor :)

oldu galiba:)

Umarım yazamama durumunun kırılması konusunda ciddi bir çatırdama sesi duyulmuştur. Bu yazamama konusu salgın gibi aslında hepimize musallat ama öyle ya da böyle teslim olmamak için çaba göstermek sanırım bizlere düşen. En azından sen gibi anlatımı keyifili bir adamın yazması gerek. İtiraf edeyim, bencilce ama bunu senin için değil kendi keyfim için istiyorum :).

Kafxiel, Vildart, Silma... Karakterleri isimlendirme konusunda maşallah çok başarılısın, hiç sırıtmıyorlar.

Hikayeyi de keyifle okudum, ellerine sağlık.

Silma bence Prensin kimliğini öğrenip, babasından da övgüyü kaptığı için mutlu olmalı. Selmalık yapmasın, belliki Prens iyi çocuk :)

bunu senin için değil kendi keyfim için istiyorum :).

Sanırım iki oluyor bu. Herkesin "en sevdiği" yazardan bunu duymak ayrıcalık 😂

Hikayeye yorumun için teşekkür ediyorum :) Silma'nın rahatsızlığı ilerde çok artacak boş ver :)

bak iki olmuş madem, üçletme :) Herkesi bırak, senin en sevdiğin yazar söylemiş bunu daha ne istersin bre 😂

Şaka bir yana, bunu seni motive etmek için söylemediğimi biliyorsundur diye düşünüyorum, ben içimden geldikçe üçe beşe bakmam tekrarlarım. :) Belki de burayı senden önce terk etmeyi planlıyorumdur, o sebeple seni burada tutmam gerekiyor. Maksat gıcıklık olsun doktora 😜

Ahahah hiç değişmiyorsun :)

Çok değişken var biliyorsun. İstiyorum zaten de bakalım. Olmadı kitap uzun zaten bir süre oyalarım seni :)

Gece okudum bu öyküyü. İki defa yarım kaldı. Sonra bir kere daha yarım kaldı. Sonra nihayet bitirebildim ve saat 3'tü galiba. Bunlar yazının kusurundan değil benim kusurlarımdan; fakat, evet fakat, olaya dayalı, olay ağırlıklı bir öykü anlayışın var. Yani düz Maupassant tarzı yazarak fillerden yola çıkıp devam edeceğine durumlardan faydalanabilirsen bence çok çok güzel öyküler çıkacak ortaya. Bu haliyle de çok güzel; ama durum öyküsü yazmanın ve okumanın bambaşka bir tadı var sevgili @doctorbishop.

İlk defa böyle bir değerlendirmede bulunuyorum. Umarım uğraşacak zamanın vardır. :)

Benim kafam biraz daha yüzeysel çalışıyor :) bu öyküyü yazdığımda "yazdığım ilk şey" olma özelliğindeydi. Sonra steemite başlayıp bir şeyler yazar oldum. Fakat evet kafam biraz daha olay bazlı çalışıyor.

olaylar olaylar. yine de deneyebilrsin abi. bence çok güzel olur.

Deneyeceğim. Bir sonraki yazım sana gelsin. Yazamazsam kalkarım bir daha oturrum belki 1 ay sürer ama seni kıracağıma kafamı, kafamı kıracağıma @tahirozgen i kırarım. Ona da kıymam bilirsin. Yani anlayacağın o ki, olaysız bir şeyler yazınca saçmalayabilirim :D

Olay olsun hocam. Sen yine kır dök. :)) ama psikolojik tahlillere raz daha yer ver. Karakterlerin içsel durumlarını detaylı bilelim. Okurken ağlayalım. @tahirozgen gülsün. :))

Posted using Partiko Android

Tamamdır deneyeceğim :) zaman sözü veremiyorum ama sıradaki yazımda deneyeceğim.

Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by doctorbishop from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.

If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.

Coin Marketplace

STEEM 0.19
TRX 0.15
JST 0.029
BTC 64629.11
ETH 2670.11
USDT 1.00
SBD 2.81