TROAS BÖLGESİ

in #tr6 years ago

Hepinizi en içten dileklerimle selamlıyorum.
Bu yazıda Truva, Assos, Dardanos gibi antik kentleri kapsayan TROAS Bölgesi'ni mümkün olduğunca tanıtmaya çalışacağım. Truva'nın tarihsel gelişiminden ve Yunan Mitolojisi'ndeki yerinden bahsedeceğim.
Umarım beğeneceğiniz bir yazı olur. Önerilerinize her zaman açığım.
Tekrar buluşana kadar sağlıcakla kalın...

TROAS BÖLGESİ

Günümüzde Anadolu’nun Kuzeybatı köşesinde bulunan ve Çanakkale İli topraklarını büyük ölçüde içine alan bölge, antik çağlarda Troas olarak bilinmekteydi.

Bu bakımdan antik Troas Bölgesi coğrafik olarak kabaca modern Biga yarımadasına karşılık gelir. Antik Troas bölgesi batıda Ege Denizi, güneyde Edremit Körfezi ve kuzeyde Marmara Denizi ile çevrilidir.


Antik Troas Bölgesi
imagesource

M.Ö. 1. Yüzyılda yaşamış ünlü Antik Çağ coğrafyacısı Strabon tarafından yazılan geographia (coğrafya) adlı eser Troas bölgesi coğrafyası ve yerleşimleri konusunda en kapsamlı bilgi kaynağıdır.


Strabon, yaşadığı dönemde bilinen yerlere yapılan göçler üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar ile ünlenmiştir. (Bu fotoğraf, Amasya'daki heykelidir.)
imagesource

Troas Bölgesi, coğrafi anlamda doğu ve batı dünyaları arası köprü görevi gören önemli bir stratejik noktada yer alır Bu sebepledir ki eski çağlar boyunca önemli tarihi olaylara sahne olmuştur. Bölgede yapılan arkeolojik kazılar Troas Bölgesi'nin M.Ö. 7000 yıl sonlarına doğru, Neolitik Dönem Anadolu halklarının Avrupa dünyasına göçü sırasında kullandıkları rotalardan birisi olduğunu gösterir.

Ancak Troas Bölgesi’nin coğrafi önemi M.Ö. 13. yüzyıl sonlarında olduğuna inanılan efsanevi Troya Savaşları’ndan kaynaklanmaktadır. Troya Savaşları kadar bölgenin stratejik önemine işaret eden bir diğer tarihi olay da Büyük İskender’in ordularını Boğazlar üzerinden Anadolu’ya geçirmesidir.

Troas Bölgesi tarih boyunca hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Birinci Dünya Savaşı’na yön veren önemli mücadelelerden 1915 yılı Çanakkale Savaşları bölgenin tarih boyunca ne kadar kilit bir öneme sahip olduğuna işaret eder.

Troas kelimesi tamamen bir coğrafik terimdir ve etnik bir anlam içermez. Troas'ın doğusunda kalan bölge antik çağda Mysia ve güneyinde kalan bölge ise Aeolia olarak bilinirdi. Coğrafik olarak Troas Bölgesi’nin en doğuda Mysia Bölgesi ile olan sınırı Aisepos (Gönen) Irmağı olarak kabul edilirken Kaz (Ida) Dağı'ndan başlayan bir hat Troas Bölgesi’nin güney sınırlarını oluşturur. Kaz Dağı'ndan başlayan bu hattı net bir şekilde tanımlamak oldukça güçtür. Çünkü coğrafyacı Strabon'un ve ünlü halk ozanı Homeros’un anlattıklarına dayanarak, Kaz (Ida) Dağı’nın güney bölgelerini de antik Troas bölgesi sınırları içine dahil edilir. Strabon aynı zamanda antik Adramyttium (Edremit) Kentini de Troas bölgesi sınırları içine dahil eder.

Troas Bölgesi Doğu (Gönen Irmağı) ve Güney (Kaz Dağları) sınırları

M.Ö. 1. Yüzyılda yaşamış ünlü coğrafyacı Strabon’un dışında Troas Bölgesi’nin coğrafi sınırlarını tanımlayan bir diğer antik yazar da M.S. 1. Yüzyılda yaşamış Yaşlı Plinius'tur. Yaşlı Plinius'a göre Troas Bölgesi sınırları batıda Cape Lekton'dan (Babakale) doğuda Kius (Gemlik) Antik Kenti'ne kadar uzanır.

Strabon ve Yaşlı Plinius'un aktardığı bilgiler göz önüne alındığında Troas Bölgesi’nin kesin sınırlarını çizmenin zor olduğu ortaya çıkmaktadır. Fakat Troas Bölgesi sınırlarının antik çağda gelişen siyasi olaylar ekseninde zamanla değiştiği ileri sürülebilir.

M.Ö. 4. Yüzyıl başlarında eserlerini vermiş olan ünlü tarihçi Ksenofon, Troas Bölgesi sınırları konusunda yorum yapan bir diğer kaynaktır. Ksenofon antik Adramyttium Kenti ve çevresindeki toprakların Troas Bölgesi'nde kaldığını ima eder. Bu bilgiler diğer bir ünlü tarihçi olan ve M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Herodot’un sunduğu bilgiler ile benzeşir. Çünkü Adramyttium Kenti ve çevresinde bulunan Antandrus ve Lamponia gibi kentler Herodot tarafından Troas kentleri olarak tanımlanır.

20'nci yüzyılın önemli araştırmacılarından Water Leaf ve John M. Cook antik Troas Bölgesi Topografyası hakkında önemli araştırmalar yapmıştır. Water Leaf özellikle Strabon’un yazdıklarını göz önüne alarak Troas Bölgesi'nde incelemelerde bulunmuştur.

John M. Cook ise Abydos Kenti ile Edremit Körfezi arasında çizilen bir hattın batısında kalan alanları incelemiştir. Bu incelemeler gösterir ki Priapos, Parion, Abydos, Dardanos, Sideion, Aleksandria Troas, Kolonae, Larisa ve Assos gibi birçok Troas kenti kıyı bölgelerde yoğunlaşmıştır. Bunun yanı sıra kıyıdan uzak bölgelerde Tepeüstü kentleri bulunmaktadır. Bu tepeüstü Troas kentlerine en güzel örnekler Skepsis, Kebren ve Neandria olarak kabul edilebilir.

Her ne kadar deniz kıyısına yakın alanlarda bulunan kentlerin ekonomileri ile iç kesimlerde bulunan kentlerin ekonomileri arasında önemli farklılıklar bulunsa da güçlü bir ticari yol ağının bu kentleri birbirine bağladığı anlaşılmaktadir.

TROYA ANTİK KENTİ

Efsanevi antik Troya Kenti Çanakkale’nin 29 km güneybatısında Tevfikiye Köyü’nde yer alır. Gerek tarihsel süreç içerisinde oynadığı rol gerekse jeopolitik yönden oldukça önemli bir noktada bulunması nedeniyle Troya, antik çağlardan beri önemini koruyan bir kenttir.

Troya 200 m x 150 m genişliğinde ve 9 ayrı kültür katmanından oluşan bir höyük niteliğindedir. Genel anlamda bu höyük merkezini kaplayan bir kale ve bunu çevreleyen aşağı şehir olmak üzere iki kısımdan oluşur.

Mevcut arkeolojik veriler Troya'nın yaklaşık olarak M.Ö. 3000 civarında Çanakkale Boğazı’nın (Dardanelles) ağzında ilk kez iskan görüldüğüne işaret etmektedir. İskan edildiği ilk günden itibaren surlarla çevrili bir yerleşim olan Troya, deniz ticaretinde oynadığı rolden dolayı hızla gelişerek Ege Denizi’nden Karadeniz dünyasına geçişi kontrol eden önemli bir yerleşim konumu haline gelmiştir. Güneyden esen ve yelkenli gemilerin yelkenlerini şişirip harekete geçirebilecek olan rüzgarlar bu bölgede yılda ortalama 6 hafta gibi kısa bir süre estiği için bu ticaret gemilerine sığınma imkanı sunan Troya limanlarında beklemek durumunda kalmıştır. Troya açıkça bu durumdan menfaat sağlayarak yüksek bir refah düzeyine ulaşmayı başarmıştır. Bu bakımdan Troya’ya zenginliği ve bereketi hep rüzgarın getirdiği kabul edilir. Bu süreçte Troya, Bronz Çağı boyunca önemli bir ticaret merkezi olarak hizmet etmiş olmalıdır.

Troya hiç şüphesiz ünlü İlyada Destanı'nda konu olan efsanevi Troya Savaşları'nın merkezinde olması ile ünlenmiştir. Antik Yunan efsanelerini İlyada Destanı'nda derlemekle sorumlu tutulan ozan, Homeros olarak kabul edilir. Her ne kadar Homeros'un M.Ö. 8'nci yüzyıl sonlarında yaşadığı kabul edilse de Homeros’un İlyada Destanları'nda anlatılan Troya savaşlarının M.Ö. 13. yüzyılda olduğu kabul edilir. Gelenekler Homeros'u bir yerden bir yere sürekli seyahat eden ve kendisine sözlü olarak aktarılan destanı gittiği yerlerde kahramansı bir tonla aktaran kör bir halk ozanı olarak tanımlar.

Ozan Homeros’un “İlyada” ve “Odessa” adlı iki önemli destanı, Batı uygarlık tarihinin ilk edebi eserleri olarak kabul edilir.


Homeros; Antik Çağ'da yaşamış Iyonyalı ozan.
imagesource

Troya Savaşı’nın gerçek olup olmadığı arkeoloji dünyasında önemli tartışma konusudur. Bu Tartışmalara rağmen Homeros’un yaşadığı dönemden beri Troya önemini hiç kaybetmemiştir. Troya önemli bir arkeolojik değerdir ve batı uygarlığının erken evrelerini anlama konusunda çok önemli bir yere sahiptir.

TROYA'NIN KURULUŞU

Troya’da ilk iskana ait izler M.Ö. 3000 civarı veya Bronz Çağı başına aittir. Buna rağmen Troya kurulmadan önce bölgede tarihi çok daha eskiye giden yerleşimlerin varlığı arkeolojik olarak bilinmektedir. M.Ö. 3000 tarihinden önceye giden birçok köy yerleşimine ait izler özellikle Troas Bölgesi’nin denize kıyı kesimlerinde çok sayıda tespit edilmiştir.

Yürütülen arkeolojik araştırmalar çevrede mevcut diğer yerleşimlerin insanlarının Troya'ya taşınarak yerleşimin büyümesine katkı sağladığına işaret etmektedir. Bu şekilde bölge insanları Troya’ın deniz ticaretinde oynadığı rolden de faydalanarak refah düzeyini arttırma yoluna gitmiş olmalıdır.

Ege Dünyası'nda M.Ö. 3000 ortalarına doğru yaşanan teknolojik gelişmeler ve ticaretin seviyesinde gözlenen artış ile birlikte merkezi otorite oluşmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, deniz ticaretinde önemli coğrafik noktalarda bulunan Troya gibi yerleşimlerde bu dönemde elit tabaka temeline dayalı merkezi otoriteyi temsil eden sınıflar ortaya çıkmıştır.

Deniz ticareti yanı sıra tarım kaynaklı ekonomi de Troya'nın refaha ulaşmasına oldukça katkı sağlamıştır. Troya, Karamenderes (Skamandros) Nehri ağzında Çanakkale Boğazı (Dardanelles) girişindeki bir koy içinde deniz kıyısında bulunan konumuyla stratejik önemini hep korumuştur. Söz konusu koyun zamanla Karamenderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla dolmasından dolayı Troya zamanla deniz kıyısından gittikçe uzaklaşmaya başlamıştır.

Troya'da ilk kurulduğu M.Ö. 3000 civarından yerleşimin önemini kaybettiği M.S. 500 yılına kadar kesinti olmaksızın iskan edildiği anlaşılmaktadır. Homeros’un İlyada Destanı göz önüne alındığında Troya’nın Ege dünyasının en önemli güçlerinden biri olmayı başardığı sonucuna varılabilir.

TROYA'NIN KÜLTÜR KATMANLARI


Troya'nın Tarihsel 9 Kültür Katmanı
imagesource

Troya I:
Troya'nın en erken kültür katmanı olan Troya I yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ile M.Ö. 2500 yılları arasında iskan görülmüştür. Bu dönemde Troya’nın zenginliği deniz ticaretinden kaynaklanmaktadır. Troya Çanakkale Boğazı'ndan geçmek isteyen Ticaret gemileri için önemli Liman hizmetleri sunmuştur. Bu da Troya’nın zenginleşmesin de önemli etken olmuştur. O dönemde deniz kıyısında 30 metre yüksekliğinde doğal bir Tepe üzerinde kurulan Troya ilk kurulduğu andan itibaren surlarla çevrili bir yerleşimde, burçlarla desteklenmiş Troya surlarının yaklaşık 2,5 metre kalınlığında olduğu burada ilk kazıları yapan Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından tanımlanmıştır. Birbirinden bağımsız, oldukça büyük boyutta taş temeller üzerine kerpiçten inşa edilen mimari yapılar Troya bir kültür katmanında tespit edilmiştir

Troya II

Troya I yerleşiminin bir yangın sonucu tahrip olmasının ardından bunun kalıntıları üzerine arkeologlar tarafından Troya II olarak adlandırılan, daha geniş yer kaplayan ve gelişmiş bir yerleşim inşa edilmiştir. Troya I gibi güçlü surlarla çevrili olan Troya II yaklaşık olarak M.Ö. 2500 ve 2300 arası iskan edilmiştir. Troya II Katmanı'nda Priamos'un hazinesi olarak adlandırılan ünlü buluntu grubunun büyük bir çoğunluğu Schliemann tarafından bulunmuştur. Bu hazineye ait örneklerin birçoğu günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan çok sayıda müzede sergilenmektedir. Sur duvarı, ana giriş kapısı, son dönemlerde restore edilen Megaron yapısı ve birçok mimari yapıya ait temel duvarları şimdi Troya'da görülebilir durumdadır.

Troya III, IV, V

Troya nın III, IV ve V kültür katmanları yaklaşık olarak M.Ö. 2300 ve 1700 arasında iskan edilmiştir. Troya Karamenderes (Skamandros) Irmağı'nın denize ulaştığı yerde doğal bir Tepe üzerinde kurulmuş olduğundan dolayı bu Irmak’ın getirdiği alüvyonların Denizi doldurmasından dolayı Liman dolmaya başlamış Troya Deniz kıyısından zamanla uzaklaşmıştır. Buna paralel olarak Troya Limanı'nın zamanla bu dönemde önemini kaybetmeye başlaması ile birlikte Troya ekonomisi de yavaşça zayıflamaya başlamıştır. Troya'nın refah düzeyinde bu dönemde azalma gözlemlenmesine rağmen denizaşırı ticaretin devam ettiği görülmektedir. Troya’da III, IV ve V kültür katmanlarını temsil eden pek fazla mimari kalıntı mevcut değildir.

Troya VI

Troya VI kültür katmanı yaklaşık olarak M.Ö. 1700 ve M.Ö. 1250 tarihleri arası iskan edilmiştir. Bu bakımdan zamansal açıdan Genç Bronz Çağ'a denk düşer. Troya VI kültür katmanına ait güçlü sur duvarları bu dönemde Troya'nın Çanakkale (Dardanelles) Boğazı girişinde ne kadar güçlü bir şehir olduğuna işaret etmektedir. Troya VI sur duvarında burçlar ve kapılar dikkat çekmektedir. Bunun yanısıra konutlar ve kanalizasyon kalıntıları dikkat çeken diğer buluntulardır. Troya VI, M.Ö. 1250'de tahminen bir deprem sonucu sona ermiştir.

Troya VII

İlyada Destanı'nda anlatılan Troya Savaşları'nın geçtiği kent çok büyük olasılıkla Troya VII olmalıdır. Troya VII kültür katmanı yaklaşık olarak M.Ö. 1250 – M.Ö. 900 arası bir dönemi kapsamaktadır. Bu kültür katmanında ele geçen Luwi dilinde bir mühür şu ana kadar Troya'da ele geçen tek yazı örneğini temsil eder. M.Ö. 1190 yılında burada bir tahribat olduğu kabul edilmektedir.

Troya VIII

Bu dönemde alüvyon dolgularından dolayı Troya deniz kıyısından oldukça uzaklaşmış olduğundan şehir eski önemini büyük ölçüde kaybetmişti. Ozan Hemeros'un bu dönemde (M.Ö. 8. yüzyıl sonları) iki ünlü destanı olan İlyada ve Odessa ile ünlenmesinin ardından Troya'nın önemi artmaya başlar. Bu yüzden Troya, antik çağda birçok önemli siyasi kişilikler, komutanlar, imparatorlar ve tarihçiler için çekim noktası olur. Örneğin; Pers Kralı Kserkses M.Ö. 480 yılında boğazı geçmeden önce Troya'da mola vererek burada 1000 öküz kurban ettiği bilinir. Büyük İskender de ordularını M.Ö. 334 yılında boğaz üzerinden Anadolu'ya geçirdiği zaman Troya'ya gittiği bilinmektedir. Mimari açıdan Hellenistik dönemde Troya'da özellikle Athena Kutsal Alanı, tiyatro ve meclis binası (bouleuterion) gibi yapılarla ön plana çıkmaktadır.


Athena Tapınağı
imagesource


imagesource
Troya odeion (küçük tiyatro) alanı kalıntıları

Troya IX

Roma döneminde Troya “Ilion” olarak bilinmekteydi. Kendilerini Troya Hanedanı'nın devamı olarak gören Roma Kralı ailesinden önce diktatör Sezar ve ardından İmparator Augustus da Troya'yı ziyaret edenler arasındadır.

Efsaneye göre şehir talan edilirken Troya Kralı ailesine mensup kahraman Aineias'ın tanrıça Afrodit gözetiminde Roma'yı kurmak üzere yola çıkmıştır. Troyalı kahraman Aineias Troya Savaşları'nda ölmeyen birkaç kişiden biridir. Akha Ordusu Troya'yı yağmalarken İtalya'ya doğru yola çıkmıştır. Aineias Destanı Roma İmparatorluğu'nun başlangıç döneminde Virgilius tarafından kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Troya'nın Roma düşüncesi içinde önemli bir moral rolü oynadığı düşünülebilir. Roma İmparator'u Augustus'un Troya'ya ziyarette bulunması bunun en güzel göstergesidir. Augustus Troya'da bulunan bazı yeni yapıların inşasına ve mevcut yapıların onarılmasına yönelik maddi desteklerde bulunmuştur. Augustus döneminde yapılan yapılar arasında odeion ön plana çıkar.

Osmanlı Padişah'ı Fatih Sultan Mehmet'in de 1462 yılında Midilli seferi öncesi Troya'yı ziyaret ettiği tarihçisi İmrozlu Kritovoulos'un yazdıklarından iyi bilinmektedir.

TROYA KAZILARI TARİHİ

Modern arkeolojinin gelişmesi ile birlikte 19. yüzyıl ortalarından itibaren efsanevi Troya yerleşimi birçok batılı araştırmacının ilgisini çekmeye başladı. 1865 yılında bölgenin Amerika Birleşik Devletleri Konsolosu’nun kardeşi Frank Calvert, Hisarlık Tepesi ve çevresinde yoğun araştırmalar yaparak antik yazılı kaynaklarda ve yazıtlarda Ilion olarak bahsedilen yerleşimin Troya olduğunu bilim dünyasına sunar.
Türklerin Hisarlık olarak adlandırdığı tepe Frank Calvert’in ailesinin sahip olduğu çiftlik sınırları içerisindeydi. Dolayısıyla Troya'nın Frank Calvert tarafından ilk kez keşfi sonrasında Troya kazı tarihçesi 4 ana evrede incelenebilir.

  1. 1868 yılında arkeoloji meraklısı Heinrich Schliemann Frank Calvert'i ziyaret eder ve ardından Hisarlık'ta kazı yapmak için izin alır. Schliemann 1870’li yıllarda 2 dönem Troya’da kazı çalışmaları yürütür. Bunlardan ilki 1781 ve 1873 arasında İkincisi ise 1878 ve 1879 yılları arasındadır. Bu kazılar boyunca Schliemann Troya’da Bronz Çağdan Roma Dönemi sonlarına kadar süren bir dizi yerleşime ait izler tespit etmiştir. 1873 yılında Priamos hazinesi olarak adlandırılan önemli bir buluntu grubunu bulması ve yurt dışına izinsiz yollarla çıkarmasının ardından Troya kazılarına ara verilir.Fakat 1878 yılında tekrar Troya'da kazılar yapmak için Osmanlı Devleti’nden izin almayı başarır.


Frank Calvert
imagesource


Heinrich Schliemann
imagesource

2 . Schliemann'ın ardından efsanevi Troya yerleşimi 1893 ve 1894 yılları arasında Alman Mimar Wilhelm Dörpfeld tarafından kazılır.


Wilhelm Dorpfeld
imagesource

3 . Troya kazıları verilen bir ara sonrası 1932 ve 1938 yılları arasında tekrar başlatılır.

4 . 1988 ve 2007 yılları arasında ise Troya kazıları Manfred Korfmann liderliğinde Almanya’dan Tübingen Üniversitesi ve Amerika Birleşik devletlerinden Cincinnati Üniversitesi tarafından ekiplerce yürütülmüştür.


Manfred Korfmann
imagesource

Alman Tübingen Üniversitesinin 2012 yılında Troia Kazılarını bırakmasının ardından, 2013 yılından itibaren Prof. Dr. Rüstem Aslan başkanlığında ilk kez bir Türk ekip tarafından Troia Kazılarına devam edilmektedir.


Prof. Dr. Rüstem ASLAN (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi)
imagesource

TROYA MİTOLOJİSİ

Homeros’un Ilyada Destanı'nda aktarılan Troya Savaşları Antik Yunan mitolojisindeki en önemli savaşlardan biridir. Bu yüzden Troya savaşları çağlar boyunca edebiyatçı ve sanatçılar üzerinde önemli etki yapmıştır. Troya Savaşı’nın başlangıcı konusunda bilgiler Homeros tarafından İlyada'da aktarılmıştır.

Efsaneye göre Troya Savaşı’nın başlangıcı Troya Kralı Priamos ve karısı Hekabe'nin oğlu Paris’in doğumuyla yakından ilgilidir.

Hamile olan Hekabe bir gece kötü bir rüya görür. Bunun üzerine Hekabe kahine danışır. Kahin doğacak çocuğun Troya'nın yok oluşuna sebep olacağını söyler. Bunun üzerine kehanet gerçek olmasın diye yenidoğan Paris, Kaz (Ida) Dağı’nın vahşiliklerine bırakılır. Paris’i burada bulan bir çiftçi onu çoban olarak yetiştirir. Paris yakışıklı ve güçlü bir genç olarak büyür.

Kahraman Peleus ile Thetis'in evliliğinden Akhilleus doğar. Bu evlilik için “Kavga Tanrısı” Eris dışında bütün tanrı ve tanrıçaların davet edildiği bir şölen düzenlenir. Bu hakareti kabul edemeyen Eris, üzerinde “En güzele” yazılı bir Altın Elmayı tanrıçaların ortasına atar. Şölene katılan tanrıçalar Hera, Athena ve Afrodit kendi aralarında hangisinin daha güzel olduğu hakkında anlaşmazlığa düşerler ve aralarında bir kavga olur. Baş Tanrı Zeus, tanrıçalar arasındaki bu kavgaya el koyar ve kimin daha güzel olduğuna Kaz Dağları’nda çobanlık yapan Paris’in karar vermesini ve sonuca herkesin razı olmasını ister.
Zeus, habercisi Hermes'e Altın Elmayı vererek çoban Paris’e götürmesini, yapılacak yarışma sonucunda en güzel olan tanrıça ya bu elmanın verilmesini ister.
Hermes ve tanrıçalar hep birlikte Kaz (Ida) Dağı’nda Paris’in karşısına çıkarlar. Dünyanın en güzel kadınları, hiçbir ölümlünün hayır diyemeyeceği birçok vaatlerde bulunarak Paris’in önünden geçerler. Fakat Paris, kendisini birinci seçmesi halinde ona dünyanın en güzel kadını ile doyumsuz bir aşkı vaadeden tanrıça Afrodit'i en güzel seçerek Altın Elma'yı ona uzatır.

“Paris’in Yargısı” olarak bilinen bu olay, Yunan mitolojisinde Troya Savaşı’na sebep olan etkenlerden biri olur.


imagesource

Aradan zaman geçer, Troya’da yapılacak bir spor karşılaşmasında birinci gelecek sporcuya Kaz Dağları’nda yetişen, en güzel boğayı arayan Primos'un elçileri, Paris’in sürüsüne gelerek onun en sevdiği boğayı alırlar. Paris çok üzülür. Yapılacak yarışmalarda birinci olarak boğayı geri almak için Troya'ya gelir. Bütün Troyalılar'ı kendisine hayran bırakarak yarışmada birinci olur. Paris müsabakalar sırasında Priamos'un ve karısı Hekabe'nin dikkatini çeker. Bu sırada Kassandra kardeşini tanır. Priamos ve karısı daha önce Paris'i dağa bırakmak için görevlendirdikleri hizmetçileri sorgulayarak Paris’in kendi oğulları olduğunu öğrenince çok sevinirler ve onu Troya'ya geri alırlar.

Aradan geçen zaman içerisinde bir gün Paris Troya’yı temsilen bir komisyonla birlikte Sparta’ya gider ve artık burada kahinlerin bahsettiği Troya'nın sonu olacak Kehanet gerçekleşmeye başlar.

Paris, Sparta Kralı Menelaos'un karısı Helen’i Helen de Paris’i görür ve birbirlerine aşık olurlar. Troya'ya geri dönüşlerinde Helen saraydan kaçarak Paris ile birlikte Troya'ya gelir. Karısının Paris ile birlikte Troya'ya kaçtığını öğrenen Kral Menelaos, ağabeyi Mikenai Kralı Agamemnon ile birlikte tüm Akha Krallarını toplayarak hem Helen'i geri almak hem de yıllardır ele geçirmek için hayalini kurduğu Troya'yı elde edebilmek için büyük bir ordu kurdurur. Akha orduları ilk önce Aulis civarında toplanırlar.


Paris'in Helen'i kaçırışının tasviri
imagesource

Akha orduları Ilyada Destanı’nın 2. Kitabı'nda detaylı olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan Helen’in Troyalı Paris’ten geri alınması Homeros’un aktardığı Troya savaşlarının mitolojik temelini oluşturur. Troya savaşları yaklaşık 10 yıl sürmesine rağmen Homeros sadece savaşların 10'uncu yılı hakkında konuşur. Troya'nın kuşatılışı ile ilgili ilk 9 yıl hakkındaki bilgiler bu yüzden sınırlıdır. Troya Savaşları'nın 9 yılında ordunun yorgun ve bitkin olduğu ve eve geri dönmek için istekli olduğu anlaşılmaktadır.

İlyada Destanı Khryse Kenti'nde Apollon Smintheus “Farelerin Efendisi” Tapınağı'nın yağmalanması ile başlar. Tapınağın yağmalanması ile birlikte Kral Agamemnon, Tapınağın Rahibi Khryses’nin kızı Khryseis'i, Akhilleus'ta Briseis'i köle olarak kendilerine alırlar.

Bunun ardından Khryses, esir alınan kızı Khryseis'i Agammemnon'dan geri ister. Agamemnon bu isteği geri çevirince Khyrses, Tanrı Apollon'a intikam için yalvarır. Bunun üzerine Apollon Akha Ordusu'na veba salgını gönderir. Bunun üzerine Agamemnon Khryseis'i geri iade etmek zorunda kalır. Bu kez de Akhilleus'un esir aldığı Briseis'i ister. Bunun üzerine Akha Ordusu'nun en kahraman Savaşçısı Akhilleus savaştan çekilir. Ancak akhilleus’un yakın arkadaşı Patroklos'un Troyalı Kahraman Hector tarafından öldürülmesi ve bunun üzerine Akhilleus'un savaşa katılması ile adeta savaşın seyri değişmiş, Akhalılar'ın üstünlüğü ortaya çıkmıştır. Troyalılar ancak surların içine çekilerek savaşı götürmeye çalışırlar.

Savaşın bilinen en önemli sahnesi Hektor'un Akhillus tarafından öldürülmesi ve cesedinin Troya surları etrafında savaş arabasının arkasına bağlanarak sürüklenmesidir.


Akhilleus'un Hector'un cesedini Troya Surları önünde sürükleyişinin tasviri
imagesource

Bunun üzerine Troya Kralı Priamos Akhilleus'un çadırına gelerek oğlu Hector’un cesedini ister. Geçici bir ateşkes ilan edilir ve her iki taraf ölülerini gömer. Ilyada Destanı Hector'un cenaze töreni ile sona erer.


Troya Kralı Priamos'un Akhilleus'a yalvarışının tasviri
imagesource

Kypria ve Ilias Mikra gibi bazı geç dönem kaynaklar Hektor'un cenaze töreni sonrası Troya savaşları sırasında neler olduğu konusunda bilgiler verir.

Paris, Troya surları üzerinden attığı bir okla ağabeyi Hector'u öldüren Akhilleus'u topuğundan vurarak öldürür.


Death of Akhilleus
imagesource

Troya Savaşları Odyseus’un akıl dolu bir planı ile son bulmuştur. Odyseus bir tahta at hilesini planlar. Troya tarafını tutan tanrılardan Poseidon'un simgelerinden olan içi boş bir at heykeli yapılmasına karar verilir. Bu tahta atın içine Odyseus liderliğinde Akhalı askerler yerleştirilir ve atın üzerine Akhalılar'ın eve dönüşü sebebiyle Tanrıça Athena'ya Adak olduğu yazılarak tahta at Troya'nın ana kapısı önüne bırakılır. Akha Ordusu'nun geri kalan kısmı Tenedos'un (Bozcaada) arka kısmına yelken açarak saklanır. Troyalılar Akhalılar'ın gittiğini görünce savaşın bittiğine inanarak tahta atı Athena Tapınağı'na armağan etmek üzere şehrin içine doğru çekerler.


Sack of Troy
imagesource

10 yıldır devam eden ve adeta bıktıran savaşın bittiğini kutlamaya başlayan Troyalılar gece geç saatlere kadar eğlenirler. Gece olup herkes uykuya dalınca saklandıkları yerden çıkan askerler muhafızları öldürüp şehrin kapılarını açarak kulelerden ateşle Akhalara haber verirler. Şehre gelen Akha donanmasının askerleri şehri yağmalar, erkekleri kılıçtan geçirir, kadınları ve çocukları esir ederler. Bu yağma sırasında Akhilleus'un oğlu Neuptolemos, Kral Priamos'u öldürür. Akhalılar Hector'un küçükoğlu Astyanaks'ı Troya surlarından aşağı atar.

Bu savaşın sonunda tanrıların da isteği ile Troya hanedanından olan Aineias, babası Ankhises ve oğlu Askanios'la birlikte Roma'yı kurmak üzere Troya'dan kaçarlar. Aineias, Prens Ankhises ile Tanrıça Afrodit'in oğlu olarak kabul edilir. Aineias'ın Troya'dan Roma'ya yolculuğu Roma'nın kuruluşu efsanesidir.

Bu olay M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış Latin Şair Virgilius'un Aineias Destanı'nda kendini tekrar gösterir.

Coin Marketplace

STEEM 0.20
TRX 0.12
JST 0.028
BTC 64400.67
ETH 3506.16
USDT 1.00
SBD 2.53