Paranın Kısa Hikayesi
Para dediğimiz şey sadece inanç meselesidir. – Adam Smith
Günümüzü daha iyi anlayabilmek için geçmişi bilmek zorundayız. İnsan varoluşundan itibaren ihtiyaçları doğrultusunda birçok devrimsel buluşlar gerçekleştirmiş ve günümüzü şekillendirmiştir. Ancak insanlığın gelişimindeki bir yenilik zamanla diğer hepsinin önüne geçmeyi başardı. Dünyayı keşfetmemize, sınırlarımızı genişletmemize neden oldu. Aynı zamanda içimizde barındırdığımız atalarımızdan bize miras kalan vahşilik duygusunu da tetikledi. Ancak şu bir gerçek ki avcı toplayıcı bir yapıdan, adına medeniyet dediğimiz günümüzün karmaşık yapısına onun sayesinde yani para sayesinde ulaştık.
Para tüm kötülüklerin temelidir ancak yine de tüm sorunlarımızı çözebilmektedir. Para ile mutlu olamasak bile mutluluğu satın aldığımıza ikna olabiliriz. Nefret ettiğimiz işlerde onun için çalışabilir, yanlış olduğunu bildiğimiz davranışları sergileyebiliriz. Beyinlerimizde yaptığı uyarı, uyuşturucu kullanan birinin beyninde gözlemlenen uyarı ile aynıdır. Paranın içgüdüsel etkilerini halen taşımaktayız. İçimizde bulunan eskilerden gelen bir ses sürekli bize şunu söylemekte: “Ne kadar fazla ise, o kadar iyi”.
Peki nereden ve nasıl başladı para ile olan ilişkimiz…
Medeniyetin gelişimi takas ile başladı avcı – toplayıcı hale gelip kabileler halinde yaşamayı başladığımız zamanlarda. İki kabile karşı karşıya geldiğinde zamanda savaşmak yerine karşılıklı olarak avantaj elde edebilecekleri bir sistem uygulayabileceklerini gözlemlediler. Kendilerinde olmayan ihtiyaçlarını birbirleri ile değiş – tokuş etmekti bu yeni düşünce biçimi. Güdüsel olarak şiddete meyilli olsak da ticaretin başlangıcı bu güdümüzü şekillendirdi çünkü bu biçimde daha fazlasına erişebilmemiz mümkün oldu.
İnsan dünyaya dağıldıkça ihtiyaçlarımız çeşitlenmeye ve takas giderek zorlaşmaya başladı. Bunun için dönemin koşullarına göre sabit değeri olan şeyler kullanmak zorunda kaldık zamanla ticaret ilişkilerimizde. Taş, boncuk, post, tuz ve en sonunda sikke…
Antik Yunan’da Agoralar kuruldu yani dönemin alışveriş merkezleri. Burada halk ihtiyaçlarını elde etmek için bir arada toplanmaya başladı sınıf farkı gözetmeksizin. Sadece eşya değil fikir alışverişi yaptıkları yerlerdi bunlar, bu yerler demokrasi tohumlarının ilk atıldığı yerler oldu aynı zamanda.
Ticaret hayatımızı top yekun değiştirdi. Dört bin yıl önce Mezopotamyalı tüccarlar ilk büyük ticaret ağlarını kurdu. Ve akla gelebilecek her şeyin ticareti yapılmaya başlandı zamanla. Bu fetihleri yaydı, dinleri tetikledi ve tarihi dönüştürdü. Her şey alınıp satılabilir bir hale geldi ve bu da başka sömürü kapılarını araladı elbette…
Bu esnada ticaretin ikiyüzlü yapısı gereği iki tarafın çıkarları da bazen birbiriyle uyuşmamaktaydı. Siyasal, askeri ve dini önderler ticaretin düzenlenmesi gereğine inanmaktaydı. Aldatmayan, kandırmayan ya da Tanrı’nın koyduğu düzeni bozmayan tüccarlar din adamlarınca yüceltiliyordu. Hammurabi’den İncil’e kadar yazılmış bütün kutsal metinlerde pazardaki ağırlık ölçülerinin ahlakından bahsedilir incelenince. Adalet kavramının ölçmek eylemi ve terazi aletiyle olan simgeleşmesi de bu yüzdendir. Doğru tartmak, adaletli olmakla aynı anlama gelir. İşte bu tabanla ticaret dünyayı standartlaştırılmış yani bir biçimde ölçme ihtiyacımızın da temelini teşkil etti ve ölçü birimlerimizi doğurdu.
MÖ 550’de Lidyalılar tarihe yeni bir yön verdiler. Lidya o dönemde antik dünyada önemli bir ticaret merkezi idi. Lidya Kralı Karun altın ve gümüşten sikkeler yaptırdı ve diğer materyaller yerine bunu kullanmaya başladı. Bu fikir zamanla yaygınlaştı ve ticaretin biçimi sonsuza kadar değişti.
Altın ve gümüş olması nedeniyle bu sikkelerin kendine has bir değerleri vardı ancak sonuçta kısıtlı kaynaklarla yaşadığımız dünyamızda uzun vadede onlarla devam etmemiz mümkün değildi.
1279’da Moğolistan’da Kubilay Han dünyanın en büyük imparatorluğunun hükümdarı idi. Tüm hükümdarlığı bir arada tutması temelde korkuya dayansa da aslında diğer dayanak da paraydı. Kubilay Han halkına değersiz olan bir şeyi değerli gibi kabul ettirdi. Ağaç kabuklarından kendi kağıt parasını bastırdı ve bundan sonra ülke genelinde sikke yerine bunun kullanılmasını emretti. Kimse bu kabukların herhangi bir değer sahip olduğuna inanmasa da korku ile kağıt para fikri hayatımıza girmiş oldu böylece. Kağıt bir anda altına çevrilmişti. Ve bu kağıtta dünyayı değiştirmeye başladı. Kağıt basılabilen birşeydi bu da hızlıca zenginliği arttırmak için iyi bir araçtı.
Evet herşey alınıp satılabilirdi insan bile…
Bu fikir başka bir sömür kapısını araladı zamanla: Kölelik
4 asır boyunca Afrikalılar kıtalarından alınıp daha medeni olarak tanımlanan yerlere köle olarak taşındı. Bir kita yok olurken o esnada Amerika kuruldu, başka kıtalar zenginleşti, avantajlı yerlerde yaşayan insanlar rutin işlerini kölelere yaptırır hale geldikçe boş zaman arttı bu da daha fazla düşünsel üretim olarak bize geri döndü.
Günümüzde kölelik kalktı gibi lanse edilse de aslında değişen pek birşey yok sadece modernize edilmiş versiyonları yaşanmakta toplumlarda.
Artık para tamamen şekil değiştirmiş durumda. Bitler aracılığı ile bir noktadan başka bir noktaya saniyeler içinde para gidebiliyor. Kağıt paralar yerine ceplerimizde buluna plastiklerle hızlıca, çoğu zaman yerimizden kalkmadan, ihtiyaçlarımızı temin edebiliyoruz. Para gittikçe görünmezleşiyor.
Para insanları birleştirdi, bilimi tetikledi, yeni felsefe ve dinleri yaymak için gerekli altyapıyı hazırladı. Ancak akıllardan çıkmaması gereken, tarih boyunca onlarca defa gözlemleyebildiğimiz gibi para yaratır ve para yok eder…