Cimrilikte Bir Dünya Markası (1. Bölüm)
Reklam sektörünün en keyifli yanlarından biri de, biraz bilinirliğiniz olduğunda, sizin firmaları değil de, firmaların sizi bulmasıdır. Evde yalnız olduğum bir gün, telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara arıyordu. Tanımadığı numaraları açmayan biri değilimdir. Aksine tüm sevinçli haberler, tanımadığım numaralardan gelmiştir. Telefonu açtığımda gayet hoş bir kadın sesi bana kendisini tanıttı. Diyet yemek servisi hizmeti sunan bir firmadan aranıyordum. Bu sektörde oldukça eski olduklarını, hatta bu sektörün en eskisi olduklarını anlattı. Sadece karşımdakini dinliyordum. Son zamanlarda biraz fazla kilo almıştım, bunu anlamışlar mıydı acaba? Google’da zayıflama ile ilgili aramalar da yapmıyordum. Katı diyet yapmak gibi bir niyetim de yoktu. Kendi kendime bunları düşünürken, isminin Tuğba olduğunu öğrendiğim kişi bana çalıştığı firmayı anlatmaya devam ediyordu. Besinler halden taze olarak alınıyormuş, bir yediğimiz yemeği bir ay içinde tekrardan yemezmişiz, yemek kapları mikrodalga fırınlara uyumluymuş gibi pek çok detay anlatılırken boşluğa bakıyordum. Bu konuşmayı daha fazla sürdüremeyeceğimi düşünüp söze girmek istediğim an “Sizinle ne zaman görüşebiliriz?” sorusunu duydum. İlk defa düzgün bir cümle kurma fırsatı elime geçmişti. “Neden?” deyiverdim. Marketing departmanları için kreatif bir ekip oluşturma aşamasında olduklarını, benimle de görüşmek istediklerini söyledi. Açıkçası oldukça şaşırmıştım. Gerçekten profesyonel bir ekip kurmak istediklerini düşündüğüm için üç gün sonra müsait olursanız görüşebiliriz yanıtını verdim. Tam karşı tarafın bunu koşulsuz şartsız kabul edeceğini düşünürken, “Yöneticimin o tarihte başka toplantıları var, sadece yarını boş.” yanıtını aldım. Nasıl bir firmaydı burası? Bunca yoğunluğum arasında böyle bir sektörün varlığından haberim dahi olmamıştı. Merakıma yenik düştüm ve görüşme teklif ettikleri tarihi kabul ettim. Öğleden sonra herhangi bir saatte görüşebilirim herhalde diye düşünürken, “Yarın sabah 09:00’da görüşme ayarladım, görüşmek üzere.” yanıtını aldım. Yahu ben zaten o saatte yeni uykuya dalan biriyim, nasıl kalkıp geleyim diyemeden telefon kapandı.
Ertesi gün tarif ettikleri adresi bulmak için erkenden yola çıktım. Bir gram uyku uyuyamamıştım. İnternetten yaptığım aramalar sonucu firmanın gerçekten çok da yeni olmadığını gördüm. Benden ne istediklerini gerçekten merak ediyordum. Marka iletişimi için bir ajansla çalıştıkları belliydi. İnternet sitelerinde yayınladıkları makaleler, SEO uyumlu metinler, çeşitli barter çalışmaları gözüme çarptı. Bu tarz stratejilerin içinde pek bulunan biri değildim. Geleneksel reklam anlayışının son temsilcilerinden olarak görüyordum kendimi. Çağlayan taraflarında bilmediğim ara sokaklara giriyordum. Saat 08:30 civarındaydı. Pek hevesli gözükmemek için tuttum kendimi. Bir çorbacıya rastladım ve kendime bir mercimek çorbası söyledim. Hızla içtikten sonra firmaya doğru ağır adımlarla ilerledim. Çok katlı bir binaydı. İçeri girmek istediğimde kapı kapalıydı. Birinin bana şaka yapmış olabileceği ihtimalini düşünürken güvenlik kulübesinden çıkan bir kişi “Ne için geldiniz?” sorusunu bana yöneltti. Ne için geldiğimi ben de bilmiyordum. “İş görüşmesi” deyiverdim. Kapıya bir şifre girdi ve beşinci kata çıkmam gerektiğini söyledi. Umarım asansör vardır diye düşünürken kendisi benim için asansörü çağırdı. Beşinci kata çıktım. Kapıyı çaldım, eli yüzü düzgün bir hanımefendi beni kapıda karşıladı. O da bana ne için geldiniz sorusunu yöneltti. Anlaşılan benim geleceğimden kimsenin haberi yoktu. Nihayet beni tanıyan biri geldi. Benimle telefonda konuşan kişiydi kendisi. O an ismini anımsayamamıştım. Ortamda ağır, hatta tahammül edilemeyecek bir yemek kokusu vardı.
Saat tam dokuzda yönetici ile merhabalaştık. “Sizi görüşme odasına alabilir miyim?” dedi ve orta sınıf bir toplantı odasından hallice, duvarda sağlıklı beslenme ile ilgili saçma sapan yazılar olan bir odaya geçtik. Lafı dolandırmadan konuya girdi. Gelecek planları içinde etkiliyeci bir reklam filmine ihtiyaçları olduğunu, şu an çalıştıkları ajansın genelde blog ve sosyal medya yönetimi üzerine olduğunu bana anlattı. Yemek kokusuna daha fazla tahammül edebileceğimi düşünmüyordum. Bu yüzden ben de hemen konuya girmek istedim. “Bu iş için ayırdığınız bütçeyi öğrenebilirsem, yardımcı olmak isterim. Ben olmasam bile size tatmin olacağınız hizmeti verecek arkadaşlarım var.” dedim. Kendisi beni pazarlama ekibinin başına geçirmek istediğini ve firmayı birkaç ay tanımamı istediğini dile getirdi. Daha önce hiçbir ekibi yönetmediğimi, daha özgür bir çalışma ortamını sevdiğimi kendisine ilettim. Benim için değişik bir deneyim olacağını, iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir çalışma olacağını uzun uzun anlattı. İnsan psikoloji konusunda gerçekten deneyimliydi. Kurduğu cümlelerin hepsi mantıklıydı. “Yaşamadan bilemeyiz.” dedim. Şu a sigortalı olarak herhangi bir kurumda çalışıp çalışmadığımı bile sormadan ayağa kalkıp “O zaman yeni işiniz hayırlı olsun” dedi. Yemek kokusu gerçekten iyice rahatsızlık vermeye başlamıştı ki bu kez kendi odasına geçtik. İkimize de kahve söyledi. Reklam projesi bütçesine geçmeden önce bana vereceği sabit maaşı konuşmamız gerektiğini söyledi. Çok uçuk bir rakam teklif edemeyeceğini ancak beni tatmin etmek için elinden geleni yapacağını söylüyordu. Teklif edilen maaş gerçekten piyasanın bir hayli altındaydı. Gerçekten insan psikolojisinden çok iyi anlıyordu. Vazgeçeceğimi daha doğrusu reddedeceğimi anladığı anda orada çalışacak olmanın artılarını saymaya, cazip tekliflerle gelmeye başladı. Sonunda kabul ettim.
İlk iş günümdü. Kapıdan içeri girdiğimde burnuma dünkünden daha farklı ama aynı derece rahatsız edici olan yemek kokusu geldi. O an bu ofiste fazla çalışamayacağımı anladım. Ekibim ile tanışacaktım. Hap kadar bir oda içerisine konulmuş biçimsiz masalar ve rahatsız sandalyeler olan bir yerdi. Orada çalışanlardan daha amatördüm. Hepsi bir iş ile meşguldu fakat benim ne yaptıkları hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Firmanın pazarlama departmanı kendi içerisinde departmanlara ayrılmıştı. Offline pazarlama, dijital pazarlama ve operasyon ekibi bulunuyordu. Ekipler bir kişiden oluşuyordu. Yani toplamda dört kişiydik. Bir kişi bile yıllık izne ayrılsa, işler oldukça sıkışacaktı.