ÇANAKKALE GEZİSİ
Bu yıl 18 Mart’ta Çanakkale’de olmak istedim. Aslında bunu yıllardır istiyorum ama hiç denk gelmedi. Kızımda artık büyümüş Çanakkale ruhunu anlayacak yaşa gelmişti. Bir tek sorun vardı Çanakkale Zaferini anma programı bu yıl kızımın sınıfına verilmişti. Böyle güzel bir görevlendirme olunca kararımı bir kere daha gözden geçirmek istedim. Sınıfta hazırlıklar başlamıştı, her gün soruyordum hazırlıklarda neler yapıyorsunuz diye. Şarkılar, türküler, şiirler ve halk oyunları başka hiç bir şey yok. Tabi ki gösteri olarak bunlar yeter, ama öncesinde Çanakkale ruhunun anlatılması gerekmez mi? Bu savaş neden ve kimlere karşı yapıldı? Ne kadar sürdü? Tarihe altın harflerle yazılmasının sebebi ne? Osmanlı döneminde bir sürü savaş yapılmış neden içlerinden Çanakkale taçlandırılarak bu günlere taşınmış? Bu bilgiler verilmeden yapılan törenlerin ne anlamı olabilir.
Yıllar önce, Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı dönemde Japon başbakan Turgut Özal’ a şöyle bir tavsiyede bulunur,
“Gençlerinize Çanakkale ruhunu anlatırsanız bu sizi süper güç yapar”.
Çok beğenmiştim bu sözü elimizde dünyanın en başarılı Zaferi vardı, bu zaferi bizim atalarımız kazanmıştı, uzaylılar gelip te savaşmamıştı ve Çanakkale bir efsane değil, her şeyiyle yaşanmış bir yakın tarih.
Benim öğrencilik yıllarımda nasıl Çanakkale Zaferi kutlanıyorsa bu günde aynı şekilde kutlanıyor. Çocukların aklında Zafer ile ilgili hiç bir şey yok, o günü sadece ders yapmayıp prova ile geçen boş zaman olarak değerlendiriyorlar. Dünyanın en kanlı ve yokluklar içinde sadece inanmak ve çalışmak ile kazanılan savaşının bu günkü çocuklara yansıması boş geçen ders
Son kararımı verdim, kızım Çanakkale programına katılmayacak, bizzat Çanakkale’ ye gidip şanlı zaferimizi yerinde görecekti. Hemen tur firmalarını araştırdım Tatilcan aracılığı ile bir firma buldum. Kızım ile birçok tura katılmış, birçok yeri gezmiştik ama bu sefer çok heyecanlıydık. İstikamet Çanakkale olunca heyecanlanmamak elde değil.
Cuma akşamı saat 20:00 de aracımız hareket etti. Marşlarla, şarkılarla yola koyulduk. Sabah saat 9 gibi Bursa’da idik. Aslında ilk gün Çanakkale’ ye gidilecekti ama 18 Martta Devlet Töreni olduğu için Şehitlik halka kapatılmıştı, biraz üzüldük ama yapacak çok fazla bir şey yoktu. Bursa da ilk olarak serbest zaman verildi kahvaltı için, Yeşil caminin hemen yanında yer alan kapalı çarşıda kahvaltımızı yapıp, ipeğin bin bir çeşidinin bulunduğu mağazaları gezdik. Orhan Gazi ve Osman Gazi Türbelerini ziyaret edip, dualarımızı ruhlarına bağışlayıp, muhteşem şehir manzarasına karşı kahvelerimizi içerken tarihimizi gururla bir kez daha andık.
Öğlen yemeğimizi tur firmamız Bursa’nın ünlü İskendercilerinden birinde ısmarladı. Her yerde İskender yenir ama Bursa’da yenen İskender bir harika!!!
Öğleden sonra kalacağımız otel Bandırma’da olduğu için, Bandırma’ya doğru yol aldık. Bandırmaya vardığımızda saat 15:00 civarı olmuştu. Bandırma sahilinde gezip, kahvelerimizi içip, dinlendik.
19 Mart sabahı erkenden Çanakkale’ye gitmek için otelden ayrıldık. Feribotla geçeceğimiz için erken çıkmamız gerekiyordu. Kızım ilk defa feribota biniyordu, martılar, denizin sesi ve rüzgarın tatlı esintisi ve bol fotoğraf çekerek karşıya geçtik.
Gelibolu yarım adasına geçildiği an toprağa basarken, insanın içi titriyor, bu gün üzerinde basıp geçtiğimiz her yerde bir şehit kanı mevcut, şairin dediği gibi “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı” evet tanınması bilinmesi gerekiyordu, “Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” işte tamda buraları anlatmıştı Mehmet Akif Ersoy.
Düşünüyordum, nasıl bir inançla savaşmışlardı. Bir dakika sonra öleceklerini bile bile bir adım geri gitmemişlerdi. Kendileri ölecek ama vatan yaşayacaktı. Çoğu çocuk yaşta idi, köylerinden kentlerinden ilk kez ayrılıp cepheye gelmişlerdi. Geri dönmeyi hayal etmemişlerdi, hangi arada bu kadar sevmişlerdi bu vatanı?
Aşk ı tanımamışlardı? Bir yavukluları olmamıştı? Ellerine kınalar yakılıp gönderilirken yüreklerine bu toprakların alev alev aşkı düşmüştü?
Kilitbahir, Mecidiye Tabyaları, Seyit Onbaşı, Şahindere Şehitliği, Morto Koyu, Seddülbahir sonrasında Şehitlik, şehitliğin kapısından girdiğimiz an bütün hücrelerimiz titriyordu, temsili olarak yapılan mezarların taşlarında en az 10 ar isim vardı, temsili olarak yapıldığı için isimlerin çok olması belki etkilemez insanı ama gerçekte temsil edilenden farklı değildi. Her bir metre kare toprak için 4 şehit verilmiş, her bir metrekareye onaltıbin mermi düşmüştü. Başka ülkelerin toprağı eştiğin zaman petrol çıkar, maden çıkar bizim topraklarımızı eştiğiniz zaman şehit kanı çıkar.
Ruhum şehitlikte kalarak oradan ayrılıp, Conkbayırı’na doğru yola çıktık. Tarihimizin değiştiği yer Conkbayırı, buraları sadece bir anıt ve toprak olarak görmek körlüktür. Bütün sahneler film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu, Mustafa Kemal Paşa’nın sesi, sert adımları, elinde dürbün savaşı yönlendirmesi, adım attığı an şehadet şerbetini içen Mehmetçikler, kan kokusuna karışan barut kokusunu duyabiliyordum. Atatürk’ün geceyi geçirdiği yer çevrilmiş kırmızı laleler ile süslenmişti.
Biraz ileride Mustafa Kemal Paşa’nın saatinin düşman mermisi ile parçalandığı yer. Yüce önderimiz bizim için Tanrı tarafından korunmuştu. Burada kalıp, saatlerce bu şanlı zaferi iliklerime kadar hissetmek istedim.
Kızım anlattıklarım karşısında şok olmuştu, toprağa basarken ayaklarının ucu ile basıyordu, bu kutsal toprakların değerini anlamış, çocuk kalbi şükranla dolmuştu.
Ruhun şad olsun Mustafa kemal Paşam, ruhunuz şad olsun isimsiz kahramanlar………..