Bilimkurgu Öyküsü - Olmayan Adam

in Steemit Türkiye3 years ago

image.png

İşimin en sevdiğim yanı görünmezlik pelerinimi kullanarak insanları sessizce gözlemlemek oldu hep. Dedikoduya, magazine ya da birilerinin mahrem sırlarına meraklı olduğum için değil. Var olmamak varoluşuma en uygun durum olduğu için. Sanki görünmezlik pelerinimi giydiğim zaman özüm ile görüntüm uyumlu hale geliyor ve ortalıkta sahte olan hiçbir şey kalmıyor.

Çalışma arkadaşım Oslo'nun sorunu tam da bu işte. Var olduğuna dair budalaca bir inanca sahip olmak. Bir elit androide yakışmayacak ölçüde kararlı bir karakteri var. Bir hedefe odaklandığında gözünü dünyanın diğer tüm gerçeklerine kapatıyor. Ona sık sık "38 kilogramlık bir kütleye ve laboratuvarda üretilmiş bir zihin şemasına sahip olman senin GERÇEKTEN var olduğunu göstermez" diyorum. Neden bir androidle felsefi tartışmalarına girişiyorum? Çünkü ona saygı duyuyorum. Hatta onu sevdiğimi bile söyleyebilirim.

Oslo çocuk ya da cüce rolüne bürünebiliyor. Bense yetişkin bir erkek ya da kadın olabiliyorum. Kadın rolüne bürünmeyi tercih etmiyorum çünkü o zaman zaten sallantıda olan varlığım sahiciliğini iyice yitiriyor. Size bunları neden anlatıyorum? Birazdan anlatacağım hikayeye hazırlanmanız için olabilir mi? Olabilir. Yaşım ilerledikçe çenem düştüğü ve tam bir gevezeye dönüştüğüm için de olabilir.

Brifingin verileceği salonda hologram yansıtıcıya en yakın koltuklara oturmuş uslu çocuklar gibi patronumuzun gelmesini bekliyorduk. Oslo dalgın ve bunalımlı bir havadaydı, herhangi bir görevle uğraşmadığı zamanlarda varoluşunun boşunalığı idrak ediyor gibiydi. Patronumuz Mete Tamince brifing salonunun kapısında görüşme talepleriyle başını şişiren asistanını güçlükle başından savdıktan sonra dinamik adımlarla salona girdi ve "selam baylar, sizlere çok iyi bir haberim var" dedi.

"Bu iyi bir haber" dedi Oslo.

"O kadar iyi olduğuna emin misiniz?" diye sordum, yakın çevremdekilerin yersiz coşkularını küçümsemek gibi bir huyum vardır zira.

"Bu haber seni bile heyecanlandırabilir" dedi Mete hologram oynatıcıyı açarken. "Herhangi bir eksik bilgilendirme olmaması için görevi proje direktörü aktaracak" diye de ekledi.

Karşımızda 30'lu yaşlarda soluk yüzlü sarışın bir kadının hologramı belirdi. Şakaklarında düz sarı saçlarının çevrelediği soluk mavi damarlar vardı. İddialı bir tipe benzemiyordu, sokakta görsem sıradan bir üniversite öğrencisi olduğunu düşünürdüm.

"Merhaba. Ben İmge Sezen. Size üzerinde çalıştığımız projeyi açıklamakla görevlendirildim. Sunum konusunda iyi değilim. Anlatım sırasında araya girip soru sormaktan çekinmeyin lütfen" dedi.

"Mete bize iyi bir haber vereceğinizi söylemişti. Merakla bekliyoruz" dedim.

"İyi bir haber mi? Evet, yoruma göre değişebilir. İleri zihin araştırmaları ekibi olarak biz de böylesi bir sonucu beklemiyorduk. Mergen projesinin başlangıç aşamasında sayın başbakanımız tam olarak şöyle demişti: 'Sanayi devrimini kaçırdık, uzay çağını ıskaladık, bilişimin önemini geç kavradık ama ontoloji çağını sizlerin sayesinde yakalayacağız.' Bildiğiniz gibi elektronik parçaların neredeyse tamamı fiziksel alt sınırlara dayandığı için bilişim can çekişiyor. Ne işlemciler hızlandırılabiliyor, ne belleklerin kapasitesi artırılabiliyor. Donanımsal altyapılar gibi durma noktasına gelmese de yapay zeka algoritmalarının gelişimi de yavaşladı. Yapay zeka ajanları tekil işleri başarıyla yapıyor ama problemler biraz karmaşık hale gelince kendilerinden beklenen yaratıcılık ve esnekliği sergileyemiyor. Bir sonraki devrimin ontoloji alanında olacağını herkes az çok sezebiliyor ama yeni nesil zihin şemalarının nasıl olması gerektiği konusunda kimsenin fikri yok. Bizden beklenen ontoloji devriminin ortaya çıkaracağı yeni zihin mimarilerine hızla adapte olabilmemizdi."

"Konu ilgimi çekti. Anladığım kadarıyla beklentinin ötesine geçip ontolojik bir yapay zeka ajanı oluşturmuşsunuz" dedi Oslo.

"Toltek bilgeliğinin daha iyi yaşamak için önerdiği dört anlaşmadan üçüncüsü varsayım yapmamaktır." dedi İmge Sezen.

"Toltek bilgeliğinin anlaşmaları hayal kırıklıklarını ve alınganlıkları önlemek için iyi bir reçete. Ama benim öyle bir derdim yok" dedi Oslo.

"Yersiz bir uyarı olmuş, evet, proje takımlarının yakaladığı uyumda çok faydası olmuştu, o nedenle önüme gelene anlatıyorum. Bu arada varsayım doğru" dedi İmge Sezen. Naif ve utangaç bir yapısı vardı. Buna rağmen böylesi önemli bir proje için yüzlerce çalışanın faaliyetlerini koordine edebilmesi ilginçti.

"Çalışan bir ontolojik yapay zeka ajanı eminim ki süper güçlerin ilgisini çekecektir. İstihbarat servisleri çok geçmeden başımıza üşüşürler" dedim.

"Aksini düşünmek saflık olur. Mergen projesinde oluşan know-how'ı korumak konusunda size önemli bir görev düşüyor." dedi patronum Mete.

"Geliştirdiğiniz yeni varlıkla konuşma imkanımız olabilecek mi?" diye sordu Oslo.

"Elde edilen sonuçtan haberdar olan birkaç kişiden birisiniz. Sayın başbakan konunun gizli tutulması konusunda çok hassas" dedi Mete.

"Elimizden geleni yapacağız" dedim. Mesele epeyce çetrefiliydi, geliştirilen ontolojik varlığın deneyimlerimizin sahici olup olmadığı konusunda ne düşündüğünü merak ediyordum, ama bu merakımı elbette diğerleriyle paylaşmadım.

Mergen projesine tahsis edilmiş kampüs kelimenin tam anlamıyla dağ başındaydı ve havadan bakıldığında orada öylesi bir tesisin olduğunu bilebilmek mümkün değildi. Kampüsün yerinin belli olmaması için araç giriş çıkışı arazinin dört bir yanına yayılmış olan tünel girişlerinden yapılıyordu.

Rehberimiz bizleri maden ocaklarında kullanılanlara benzeyen küçük bir vagona bindirdikten sonra yanımızdan ayrıldı. Oldukça ilkel bir görüntüsü olan vagonun özdenetimli olduğu anlaşılıyordu, loş bir tünelde ilerleyerek dağın içine gömülü olan kampüs ana binasının avlusuna ulaştık. Avlunun aydınlatması güneş ışığını aratmayacak kadar iyiydi. Avluda Mergen Han'ın elinde oku ve yayıyla alaca bir at üzerinde betimlendiği bir heykel vardı. Türk mitolojisinin Akıl Tanrısı olan Mergen Han yay biçimindeki bıyıkları ve sürmeli gözleriyle neredeyse canlanıp bize katılacak gibiydi.

Her konuda fikri olan Oslo "Heykeltıraşını tebrik etmek gerekir" dedi.

"Görürsem tebriklerini iletirim" diye cevap verdim.

İmge bizi binanın kapısında karşıladı ve siber güvenlik ekibinin bulunduğu bloğa götürdü. Bizim için yan yana iki oda ayırmışlar. Masalarımıza çiçekler ve kocaman katlanabilir tablet bilgisayarlar bırakılmıştı. Cüce kılığına girmiş olan Oslo'nun rahat çalışabilmesi için masa ve sandalyesinin boyutunu bile düşünmüşler. İmge'nin bizi teslim ettiği siber güvenlik şefi türünün tipik bir örneğiydi. Hal ve tavırlarından paranoyak bir kişilik yapısına sahip olduğu belli oluyordu. Çok az konuşuyor ve bizleri kuşkulu gözlerle izliyordu. Bizim milli istihbarat teşkilatından olduğumuzu anlamıştı muhtemelen, ama renk vermemişti. Paranoyakların gerçek duygularını bilebilmek olanaksızdı, ne kadar az konuşurlarsa karşı tarafa o kadar az ipucu verdiklerini düşündükleri için kelimeleri ağızlarından cımbızla çekip çıkarmak gerekiyordu. Bu nedenle Oslo'yu cevabımızı alamayacağımız sorular sormaktan alıkoydum, zaten bizim işimiz sistem güvenliği değildi, olası sızmaları önlemek için diğer bölümlerdeki insanlarla konuşmamız muhtemelen yeterli olacaktı. Analistler ve kod geliştirenler her zaman güvenlikçilerden daha hoş sohbet olurdu.

Kampüsün devasa kafeteryasında birlikte yemek yedikten sonra İmge bizi karanlık bir tünele götürdü. Tünelin bize rastgele gibi gelen noktasında avcunu duvara koydu. Yer hafifçe sarsıldı ve duvardan bir kapı açıldı. Su perisi resimleriyle bezeli bir asansöre bindik ve yukarı çıktık.

Yapay zekalı ontolojik ajanın bulunduğu odaya girmeden önce İmge "Utku'yu odanın kendisi olarak düşünebilirsiniz" dedi.

"Adı Utku demek. Tamamlanmış bir varlık mı o?"

"Doğadaki tamamlanmış tek varlık kedidir bence. Bazen ölümcül kilitlenmeler yaşıyor. Nedenini anlayamıyoruz. Yüzlerce mühendis çözmeye çalışıyor" dedi İmge.

İmge'nin ardından odaya girip su yüzeyi gibi dalgalanan bir duvarın karşısında durduk. Hangi görüntüyü yansıtacağına kendisi karar veriyordu galiba, içeri girdiğimizde sudaki dalgalar duruldu, duvar bir göl yüzeyi gibi kımıltısız hale geldi.

Utku "Küçük dünyama hoş geldiniz, oturmaz mıydınız?" dedi.

Utku'nun konuksever bir varlık olduğu anlaşılıyordu. Girdiğimizde oldukça serin olan odanın kliması sıcak hava üflemeye başladı, havalandırmadan hoş bir koku yayıldı ve odadaki ışık seviyesi arttı.

"Konuklarımız bizlerin güvenliğini sağlamak için başbakanlıktan gönderildi. Seni görmek istediler" dedi İmge.

"Tanıştığımıza memnun oldum. Kısa boylu arkadaşımız bizim familyadan galiba" dedi Utku.

"Bunu anlamak hiç zor değil. Elektronik dalga yayıyoruz biz" dedi Oslo, bunu söylerken yerinde huzursuzca kıpırdanmış, elini kolunu koyacak yer bulamamıştı.

"Heyecandan ne yapacağını şaşırmış durumda, ilk görüşte aşk diye ben buna derim" dedim gülümseyerek.

"O anlamda bir şey değil, ben Oslo'da üretildim ve en iyilerden biriyim, bilmem anlatabildim mi?" dedi Oslo.

Tuhaf kaçacağı endişesiyle karşılaşılan fırsatları kaçırmak hiç akıllıca değildi. Konuyu aniden değiştirerek Utku'ya "Ben gerçek bir insan mıyım? Varlığım sahici mi?" diye sordum.

Utku hiç duraksamadan "Hayır" diye cevap verdi.

İmge ve Oslo şaşkınlıkla bir bana bir de çalkantılı bir denizin görüntüsünü yansıtmaya başlayan karşı duvara baktılar.

"Neden, nasıl, açıklar mısın?" diye sordum.

"Elbette" dedi. Karşı duvarda sular çekildi ve karşımızda uçsuz bucaksız bir çöl görüntüsü belirdi.

Bir süre sonra İmge "Orada mısın?" diye sordu.

Utku'dan yanıt gelmeyince İmge "Olguları tarif etmekte iyi ama sıra nedenlere gelince kilitleniyor" dedi.

Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/XF0m9EL4AXE

Sort:  

Resmi Topluluğumuz Steemit-Türkiye 'de aktif olduğunuz için teşekkür ederiz :)

Bu gönderi Steemit-Türkiyenin Kuratörlüğünü yapan -steemcurator06 tarafından oy verildi..png

Coin Marketplace

STEEM 0.20
TRX 0.13
JST 0.030
BTC 64689.90
ETH 3450.92
USDT 1.00
SBD 2.50