Kısa Bilimkurgu Öyküsü - Kibar

in #tr6 years ago

milky-way-2948284_1920.jpg

İşyerinin yapay zekâlı yaşam koçu Kibar’a “Mesai saatinin bitimine 15 dakika var, bu sürede yazdığın kodun testini tamamlayabilirsin” dedi. Kibar cevap vermedi, yapay zekâlı şeylerle konuşmaktan hoşlanmıyordu. Masasından kalkıp iş arkadaşı Gürcan’ın yanına gitti.

-Abi müsaade edersen şu elimdeki işi bitirmem lazım.
-Müsaade etmem, Kibar abin yanına geldiğinde onunla konuşacaksın.
-Bu akşam mesaiye kalamayacağım, onun için acele ediyorum.
-Hayırdır, yeni sevgili mi yaptın?
-Yok be abi, akşam ‘pozitif duygular, yükselen kariyerler’ seminerine gideceğim, sen de gelsene, hem bedava eğitim alıyorsun, hem de ciddi kredi yüklüyorlar.
-Benim işim olmaz öyle şeylerle.
-Böyle şeylerle işin olmadığı için akranların senden üç kademe yukarıda.
-Üst kademelerde olsam sistemin arka kapılarını sana kim öğretecekti düdük.
-Ben senin için söylüyorum abi, gelip her türlü çalışıyorsun.

Kibar YemekSepeti’nin dört pervaneli otonom hava aracını stüdyo dairesinin balkonunda karşıladı. Mercimek çorbası ve kadınbudu köfteden oluşan yükünü boşaltan araç akşamın karanlığı içinde vızıldayarak uzaklaştı. Kibar çorbasını kaşıklarken önündeki monitörde kırmızı alarm ışığı yandı. Ekranda gördükleri karşısında öfkeden kıpkırmızı kesildi ve dövmelerle kaplı vücudunu ateş bastı. Apar topar kalkıp montunu giydi, asansörle aşağıya indi, sitenin otoparkında bulunan motosikletine binerek olay yerine doğru ilerlemeye başladı. Bu tür gece işlerine çaresiz insanların sessiz yardım çağrılarını internet arama motoruna bıraktıklarını fark ettikten sonra başlamıştı. Arama sorgularının analizinden kötü muamele, taciz ve tecavüzle karşı karşıya kalan ne kadar fazla kadın ve çocuk olduğunu gördüğünde dehşete kapılmıştı. Şirket arama motoruna yazılan bu mağduriyet itiraflarını emniyet güçlerine bildirmek konusunda istekli olmamıştı. Kibar’ın zorlamasıyla gerçekleştirilen girişimde emniyet yetkilileri de bu kayıtları güvenilir bulmamış, arama çubuğuna öylesine yazılan sözlerin doğruluğunu araştırmak için gereken imkânlara sahip olmadıklarını söylemişlerdi. Bunun üzerine Kibar ihbarların doğruluğunu araştırmak için Çin’den sipariş ettiği karasinekleri kullanmaya başlamıştı. Dış görünümlerinden karasineklerin otonom birer robot oldukları anlaşılmıyordu. İstanbul’u oniki bölgeye ayırmış ve her bir karasineğin o bölgenin merkezinde perdesi kapalı olan bir pencereye konmasını sağlamıştı. Kanatları aynı zamanda birer güneş enerjisi paneli olan sinekler görev verildiğinde uçarak sinyalin alındığı dairenin camına konuyorlardı. Evin açık perdesi yoksa cama çarpan ses dalgalarının yarattığı titreşimi çözümleyerek içerideki sesleri iletiyorlar, eğer açık perde varsa görüntü de alıyorlardı. Kibar asıl kıyametin perdeleri sıkı sıkıya kapalı olan evlerde koptuğunu öğrenmişti. Motosikletiyle ilerlemekte olduğu apartman dairesi için de bu durum geçerliydi. Yaygın metro ağı ve hava otobüsleri sayesinde son yıllarda İstanbul’da trafik epeyce rahatlamıştı. Kibar’ın şehrin dış çeperlerindeki mahalleye varması çok uzun sürmedi. Kibar yoldayken baba eve geldiği için dedenin torununa tacizi sona ermişti. Kibar kaskını çıkardı, siyah bluzunun kapüşonunu başına geçirdi ve montunun cebinden çıkardığı hava tabancasıyla apartmanın dış kapısının kilidini parçaladı. Apartmanda asansör olmadığı için üçüncü kata mecburen merdivenle yürüyerek çıktı.

Dairenin kapısını açan altmışlı yaşlardaki adam “Buyur yeğenim” dedi. “Konuşmamız gerekiyor” dedi Kibar öfkesini bastırmaya çalışarak. “Pazarlamayla, anketle işim yok, git hele işine” dedi adam. Kibar kapanmasını önlemek için ayağını dairenin kapısına doğru uzatarak “Ben üç harflilerdenim, günahlarının hesabını sormaya geldim” dedi. Adam Kibar’ın öfkeden titreyen sesinden ürkmüş olsa da apartmanında kendisine racon kesilmesine izin vermemeye kararlıydı: “Oğlum git işine, manyaklık yapma, almayayım seni ayağımın altına”. Kibar adamı itip ayakkabılarıyla birlikte içeriye girerken “Şiddetten hoşlanmam” dedi. Sesindeki sakin tınıdan cesaret alan adam Kibar’a saldırmaya kalkıştı. Daha kolunu kaldıramadan Kibar’dan hızlı çekimde üç yumruk yiyip yere yığıldı. Az sonra mutfaktan elinde ekmek bıçağıyla bir adam daha çıkıp Kibar’ın üzerine saldırdı. Kibar bıçak saldırısını kolayca savuşturdu, adama çelme takıp yere düşürdü. Yere düşerken bıçak elinden kayıp gittiği için adamın odaya daldığı zamanki özgüveninden eser kalmamıştı. Yerde yatan adamlara bakan Kibar’ın vücudunu sıkıntıdan adeta ateş bastı, kapüşonlu bluzunu çıkardı, dövmelerle kaplı vücudu beyaz floresan ışığı altında kasvetli bir görüntü çiziyordu. Kibar gözleri korkudan büyümüş babaya dönerek “Baban olacak bu azgın teke kızına sarkıntılık yapıyor, yüz bulamayınca da kızcağızı dövüyor” dedi. “Lafını bil de konuş yeğen, biz ırzımıza namusumuza laf ettirmeyiz. Yollu anası sahip çıkmadı, biz kol kanat gerdik ona” dedi azgın teke. “O çocuğu size ezdirtmem” diye cevap verdi Kibar. Baba şaşkındı, dede ise içine düştüğü durumdan nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Kibar başında birdenbire büyük bir ağrı hissetti ve bayılarak yere yığıldı. Korumaya çalıştığı kız çocuğu arkadan sessizce yaklaşarak elindeki tavayı tüm gücüyle başına geçirmişti.

Uyandığında başı çok feci ağrıyordu. Elleri arkasında birleştirilerek koli bandıyla sıkıca bantlanmış, bedeninin üst kısmı kalın halatlarla oturduğu sandalyenin arkalığına bağlanmıştı. Odadaki adam sayısı dörde çıkmıştı, diğer adamlar baba oğula kıyasla daha kalıplıydı. “Her horoz kendi çöplüğünde öter, şimdi öt bakalım yeğenim” dedi azgın teke. Diğer adamlar ona bakıp gevrek gevrek güldüler. Ağzı sıkıca bantlanmış olmasaydı, şiddete karşı olduğunu, başı ağrıdığı için kendisini uğraştırmamaları gerektiğini ve hiçbir koşulda o çocuğu onlara ezdirmeyeceğini söyleyecekti. Böyle bir imkânı olmadığı için ileriye doğru fırladı ve öne doğru eğilerek kendi çevresinde hızla dönmeye başladı. Dört kafadardan ikisi ne olduğunu anlayamadan Kibar’ın sırtındaki sandalyeden aldıkları darbelerle yere yığıldı. Bu sırada ahşap sandalye parçalandı. Kibar sandalye darbesiyle yere yığılmış olan babaya “kızını devlet himayesine aldıracağım, o zamana kadar kılına dokunan olursa hepinizi gebertirim” dedi. “Zülfüyâr’a inanmamıştım” dedi kızın babası, Zülfüyâr kendisini terk eden eski eşinin adıydı, nihayet aklı başına gelmişti. Azgın teke “Benim apartmanımda bana yanlış yapılmaz” diyerek Kibar’a saldırdı ve ondan yediği tekmeyle yere yığıldı. Ne kıymetli apartmanı varmış diye düşündü Kibar. Elindeki sustalı olan dördüncü adam tam bir baş belasıydı, ellerini kullanamayan Kibar deşilmekten iki kez kıl payı kurtuldu. Adam tekvandocuydu galiba, iyi dövüşüyordu, yüzüne birkaç tekme yedikten sonra punduna getirip adama çok net bir kafa attı. Yere düşen tekvandocunun eline basarak sustalısını aldı, aleti götürüp azgın tekenin boğazına dayayarak “İtiraf et, beni uğraştırma” dedi. “Şeytana uydum, çok pişmanım” dedi azgın dede. “Ben üç harflilerdenim, mahkemede inkâr edersen gelip seni bulurum” dedi Kibar. Ardından dönüp salona açılan tek kapıya yaklaştı, anahtar deliğinden baktığını bildiği kıza “Elin çok ağırmış, teessüf ederim” dedi.

Apartmanın dış kapısının önünde karasinek tarafından kaydedilmiş ses kayıtlarını ve az önce elde ettiği itiraf görüntüsünü emniyetin ilgili birimlerine gönderdi. Başındaki kocaman yumruya ve yaralarından sızan kana rağmen kendisini çok iyi hissediyordu, pozitif duygu işte bu diye düşündü.

Sort:  

güzel içerik ellerine sağlık

Bu kadarını beklemiyordum. Olaylar gözümün önünde canlandı resmen. Karasinek olayı bana izlediğim bir filmi anlattı, orada da drone'lar bu şekilde savaşta kullanılıyordu. Yalnız Kibar da sağlammış, bana mısın demiyor.

Kibar dirayetli çıktı gerçekten

Süper hikâye. Ve gündeme uygun ne yazık ki. Asıl kıyamet perdesi sıkı sıkı kapalı evlerde kopuyor gerçekten de.
Bu arada "Elin çok ağırmış, teessüf ederim"e de sesli kahkaha attım.

Iyi yakalamışsınız :)

Coin Marketplace

STEEM 0.32
TRX 0.12
JST 0.033
BTC 64647.16
ETH 3160.49
USDT 1.00
SBD 4.13