Bilimkurgu Öyküsü - İsyankar - Bölüm 5

image.png

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4

Bölüm 5

Sıyrık içinde kalan bacaklarımı bir süre ovaladıktan sonra kalkıp bizimkilerin olduğu tarafa baktım. Beni frizbi gibi havaya savuran yaratık yeniden üzerime saldırmak için arkadaşının kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Vo ve Oliver da devreye girince çocuk bir biçimde ikna olup yoluna gitti. Bu nasıl bir çocuktu böyle? Kasları hangi ara bu kadar güçlenmişti? Ayağa kalkıp aksak adımlarla onlara doğru ilerledim.

“Şiddet kullanmak da neyin nesi? Delirdin mi sen?” diye sordu Oliver öfkeyle.

“En son ortaokuldayken kavga etmiştim.”

“Çocukluğuna döndün yani. Kafese kapatılmak mı istiyorsun?”

“Zaten kafeslenmiş durumdayız.”

“Yetişkin gibi davranmaya başlasan iyi edersin.”

“Ben de onu söylüyorum işte. Robot ve çocuklarla yeterince muhatap olduk. Artık bir yetişkinle görüşmek istiyorum.”

“Robotla robot, çocukla çocuk olmak zorunda değilsin.”

“Şiddete başvurmanın yanlış olduğunu kabul ediyorum, Isaac Asimov yaptığımı tasvip etmezdi.”

“Olacak iş değil, en tahammül edemediğim şey. Koç gibi kafayla tos yapmak nedir? Yakışıyor mu hiç sana?”

Oliver meseleyi sakız gibi uzatmaya niyetli görünüyordu. Konuyu değiştirmek için “Vo az sonra bizi yetkili bir kişiyle görüştürecek, değil mi Vo?” diye sordum.

Vo onu izlememizi işaret ederek dev gibi iki ağacın arasında bulunan ahşap kabine doğru yürümeye başladı. Yüz ifadesinden az önceki davranışımdan dolayı bana kırgın olduğu anlaşılıyordu. Asansör işlevi gördüğünü tahmin ettiğim kabine girip kapıyı kapadık ve yukarıya doğru hareket ettik. Ahşap asansörün camından ağaçların içine inşa edilmiş birbirleriyle bağlantılı binaların oluşturduğu manzarayı seyrederken görüşeceğimiz kişiye söyleyeceğim sözleri zihnimde evirip çevirmeye başladım.

İçine girdiğimiz binanın dekorasyonu asansörün ilkel sayılabilecek tasarımına kıyasla daha iyiydi. Çok sayıda ağaç dalı duvarlardaki deliklerden içeriye girmiş ve dallardan bazıları tavanda açılmış deliklerden geçerek üst katlara çıkmıştı. Tavanlar epeyce yüksekti ve duvarlarda taş, yaprak, ağaç dalı gibi doğal malzemelerden yapılmış tablolar göze çarpıyordu.

Vo bizi varile benzeyen bir robota devretti, ilk karşılaşmamızda Oliver’ın yaptığına benzer biçimde reverans yaparak bizi selamladı. Yanımızdan ayrılmak üzere arkasını döndüğü sırada Vo’ya “Seninle keşke daha iyi şartlarda tanışmış olsaydık, on numara bir insansın” dedim.

Vo başını çevirip “Neemu ırkı ben, insanoğlu ilk kez tanıştırıldık, memnuniyet olduk” diye cevap verdi ve yanımızdan ayrıldı.

Varile benzeyen robot da Vo gibi heyecanlı bir tipti, Saasa’nın bizi kısa bir süre sonra kabul edeceğini söylerken kendi çevresinde üç kez döndü. Saasa’nın odasına kabul edilmeyi beklerken Oliver görüşme sırasında kesinlikle konuşmamamı tembihledi. Haklarımızı uygun bir üslupla ve tavizsiz bir biçimde savunacağına güvenmeliymişim.

Oliver’ın ormanda yaptığım hareket yüzünden bana kızgın olduğu her halinden belliydi. Kendimi iyi tanıdığım için bu konuda ona söz veremeyeceğimi, ancak en azından ilk aşamada söze karışmayacağıma güvenebileceğini söyledim.

Saasa’yı ilk gördüğümde küçük çaplı bir şok yaşadım zira kendisi tam bir dev anasıydı. O da Vo gibi Neemu ırkından olmalıydı; boyu 3 metreye yakındı, tüp gibi uzun bir kafası ve ağaç dalı gibi parmakları vardı. Çıplak göğsündeki dört meme Vo’nunkilere kıyasla daha dolgundu.

Akıcı bir İngilizce’yle “Neemen gezegenine hoş geldiniz. Sizi aslında yarın bekliyorduk. Neyse ki Vo iniş alanında size rastlamış. Adım Saasa. Bilinçli canlılar araştırma merkezi direktörüyüm” dedi.

“Buraya uzay korsanları tarafından kaçırılarak zorla getirildiğimizi biliyor muydunuz?” diye sordu Oliver. Bence hiç de kötü bir başlangıç yapmamıştı.

“Bu işte bir terslik olduğunu daha kapıdan girdiğiniz anda anlamıştım. Gergin ve sinirliydiniz, hâlâ da öylesiniz. Eğer olaylar söylediğiniz gibi geliştiyse -ki aksini düşünmek için bir neden göremiyorum- öfkeli olmanız gayet doğal. Bize gelen yazıda gönüllü olduğunuz belirtilmişti.”

“Gönüllülük gibi bir durumun olması mümkün değil. Düne kadar insanlığın dünya dışı bir uygarlığa dair herhangi bir bilgisi yoktu” dedi Oliver. Doğru söze ne denirdi ki, taşı gediğine koymuştu işte.

“Haklı olabilirsiniz. Yarı bilinçli canlıların koalisyonun varlığından haberdar olmasını istemiyoruz. Sadece koalisyona üye olabilecek yeterliliğe sahip olanlarla iletişim kuruyoruz.”

Yarı bilinçli lafı sinirime dokunmuştu. Nasıl bir kavramdı bu böyle? Bilinç seviyemizi değerlendirmek konusunda kendilerini nasıl yetkili görüyorlardı? Gerekli cevabı vermek üzere hazırlanırken Oliver “Bir yanlışlık olduğu çok açık. Derhal gezegenimize geri gönderilmeyi talep ediyoruz” dedi.

“Söylediğiniz gibi bir karışıklık olduğu anlaşılıyor. Meseleyi aydınlatmadan sizi gezegeninize göndermemiz mümkün değil. Çünkü böylesi bir eylem dünyalıların galaksi koalisyonundan vaktinden önce haberdar olmasına yol açacaktır.”

Dönen muhabbet dayanılır gibi değildi. “Bunu uzay korsanlarına ait geminin ticaret gemimizi yutmasından önce düşünmeniz gerekirdi. Üstelik bu olay güneş sisteminin hemen dışında meydana geldi. Böylesi bir düşüncesizliğin hesabını ilgili kişilerden sormanız gerekir. Burada mağdur olan taraf biziz ve derhal gezegenimize geri gönderilmeyi talep ediyoruz.”

“Endişe etmeyi gerektiren bir durum yok. Turistik bir gezide olduğunuzu varsayabilirsiniz. Saygın konuklar olduğunuz çok açık ve sizi buna uygun bir biçimde ağırlayacağız. Birkaç gün içinde koalisyon yetkilileriyle bağlantı kurup durumunuzu netleştirmiş oluruz.”

Saasa böylesi bir açıklama ile bizi başından savabileceğini düşünmekle büyük bir hata yapıyordu. Oliver süre kazanma çabalarına şiddetle karşı çıkmak yerine “Dünya dillerini nasıl öğrendiniz?” diye sordu. İtirazımızı mecburen ben dile getirmek zorunda kaldım: “Koalisyonunuzu da sizleri de tanımıyoruz. Bu gezegende bir dakika bile kalmak istemiyoruz.”

“Gizlice kaydedilmiş radyo yayınlarını dinlemek bizim için yeterli oldu. Herkes ırkımızın dile karşı sıradışı bir yeteneği olduğunu söylüyor. Gezegenimizin yarı bilinçli canlılara yönelik bir araştırma merkezi olmasında bunun payı büyüktür.”

Sözlerimi duymazdan geldiği gibi bir de bize kafasına göre yafta yapıştırması son derece saygısızca bir hareketti, öfkemi kontrol etmeye çalışarak “Yarı bilinçli ifadesinin tanımını yapar mısınız?” diye sordum.

“Her bilinçli varlıkta önce güdüler, sonra akıl yürütme becerileri gelişir. Güdülerinden kaynaklanan gücü iyi amaçlara yönlendirebilen varlıkları bilinçli olarak tanımlıyoruz” diye cevap verdi.

“Bilinçli iki varlığı bir gezegende zorla alıkoymayı iyilikle bağdaştıramadım doğrusu. Eğer ırkınızı bilinçli sayıyorsanız bizi derhal evimize göndermeniz gerekir” dedim. Göz ucuyla Oliver’a baktım, sözlerimi beğenmişe benziyordu.

“Neemen’lerin bilinçli olup olmadığı konusundaki tartışmalar sürüyor. Bu konuda size kapsamlı bir açıklama yapmak isterdim ancak önemli bir toplantıya yetişmem gerekiyor. Söylediğim gibi durumunuzun netleşmesi için birkaç güne ihtiyaç var. Malum galaksimiz büyük ve mesafeler uzun. Işık hızını aşıyor olmak haberleşme hızlarının saatler seviyesine inmesine yetmiyor. Size tavsiyem burada geçirdiğiniz zamanın tadını çıkarmaya bakmanız. Endişelenmeyin ve bize güvenin.”

Saasa sözlerine cevap vermemize meydan vermeden yerinden kalktı ve arka kapıdan çıkarak gözden kayboldu.

Image Source: https://unsplash.com/photos/AG2-uhddJ-g

Coin Marketplace

STEEM 0.36
TRX 0.12
JST 0.039
BTC 70223.87
ETH 3561.28
USDT 1.00
SBD 4.73