Durmakla hareket etmek arasındaki bir adım

in #tr7 years ago

Geçtiğimiz günlerde projelerine destek olmaya çalıştığımız bir abimizi ağırladık İstanbul'da. Kendisine "abi" dediğim bu güzel insan, aslında benim annem babamla üç aşağı beş yukarı aynı yaşlarda muhtemelen. Yanında aynı yaşlardaki kadın kankasıyla Ege'nin bir şehrinden toplantı için bir günlüğüne İstanbul'a gelmişti. Normalde iş yoğunluğu hep fazla olduğu için arkadaşlarlarımıza "hayır, gelemiyoruz" demekten yoruluruz ama "İstanbul'dayız" diyen bu abimizin mesajına hiç düşünmeden ki hem yeni uyanmış hem de hasta insanlar olarak nadirdir, hemen "geliyoruz" dedik ve işi gücü bırakıp tüm günü onlarla geçirdik. 


Eve dönerken bu yaptığımızı duyan arkadaşlarımız olsa ne kadar kızarlar diye düşünüyordum. Sonra düşünceler de İstanbul trafiğine takıldı, uzadıkça uzadı. Neden bazı insanlarla görüşmek için can atarken bazılarını tabiri caizse sallamaya meyilliydik? Belli ki iş, yoğunluk, hastalık hepsi bir noktada isteniyorsa geçersiz olabiliyordu. 


Yaklaşık son iki senede hayatımdan çok insanı eksilttim, kalanlarla ilişkimi de oldukça sınırladım. Aynı insanlarla devamlı aynı şeyleri konuşmaktan yorulmuştum. Bir insanın son 5 senedir hayatında aynı sıkıntılar varsa ama bu 5 sene içerisinde devamlı bu konular hakkında söylenip, olumlu ya da olumsuz tek bir adım dahi atmıyorsa insanın tahammülü kalmıyor. Bunun bir de onlarca insanda aynı şekilde görüldüğünü düşünün, yorulmamak mümkün mü? 


Aslında bu genel psikolojinin sadece benim çevremdekilerde olduğunu tabii ki düşünmüyorum. Ülkenin son yıllardaki gidişatı hepimizin benliğinde, hayatında, davranışlarında zehir gibi, virüs gibi yayıldı. Umutları azalan, hayalleri kırılan, gücü tükenen insanlara dönüştük ve hemen herkes benzer durumda olduğu için de kendimizi dik tutma gereği duymadık. Düzenli aralıklarla bir araya gelip; siyaseti, sanatı, toplumu, işi gücü, hayatı masaya yatırıp içimizdeki her şeyi kusup ertesi gün tekrarlamak üzere eve geri döndük. Benimse hayatta en büyük korkum aynı yerde sağlanıp kalmaktı her zaman. Biri derdini anlattığı zaman "ah vah" demek yerine bin tane ne yapabileceğimize dair fikirler üreten bir insan olarak arkadaşlarımın öfkelerini onaylayan, "hayat işte"  "oluyor böyle şeyler" "içelim" diyen insan olamadım. Çevremdeki bu değişime uyum sağlayamadım ve uzaklaştım. İstedikleri basitti ama kolay değildi, benim için değildi. O kadar uzaklaştım ki bazen kendimi Mars'tan bakıyormuş gibi hissediyorum. Mars'tan gördüğümse sadece konuşan, bağıran çağıran ama hiçbir şey yapmayan milyonlarca insan. 


Düşünün, açsınız. Günlerdir bir şey yememişsiniz. Sorun ne? Açlık. Çözüm ne? Yemek. Bu durumda hangi seçeneklere sahipseniz ya hazır yemeğin olduğu yere gidersiniz, ya dünden kalanı yersiniz, ya beklentilerinizi küçültüp biraz atıştırmayla geçiştirirsiniz, ya nereden yemek bulabileceğinizi öğrenmek için danışırsınız yardım istersiniz,  ya yemek yaparsınız, ya yemek yapacak malzemeyi bulursunuz, ya yemek yapacak malzemeyi alabilecek işe bakarsınız, ya yemek yapacak malzemeyi alacak malzemeyi alabilmenizi sağlayacak yeni alanlara doğru işinizi genişletirsiniz, ya yola düşüp ararsınız, ya da baktınız hiçbiri yok başka şeylerle uğraşarak beyninizdeki yemeğin yerini alacak şeyleri keşfedersiniz. Ama insanların çoğunda gördüğüm durum devamlı açlıktan bahseden ama yukarıdakilerin hiçbirini yapmadan oturan insanlar. Bilmem, neden bana saçma geldiğini anlatabildim mi?


Vapur iskelesinde beklerken erkek arkadaşımla havanın güzelliğini fırsat bulup kendini dışarı atmış insanlara bakıyoruz. Mutlu olmalarını bekliyoruz ama yok, suratsız suratsız geziyorlar. İkili üçlü gruplar halinde gezen gençler kendi aralarında "off ya" "pöff" "yaniii" "falan" gibi anlamsız kelimelerle birbirlerine bir şeyler anlatıyorlar. Koskoca alanda keyifli olan, kendi kendine gülen bir biziz sanırım. Sonra 5-6 kişilik bir arkadaş grubu görüyoruz uzaktan cep telefonuyla birlikte bir fotoğraf çekilmeye çalışıyorlar ama bir türlü beceremiyorlar. Ya kadraja sığmıyorlar, ya Güneş'i yanlış yere almışlar karanlık çıkıyorlar. Habire şekil değiştirip çekilmeye çalışıyorlar ve bu esnada gerçekten mutlular. Kahkahalar yükseliyor. Hah diyoruz ya evet nihayet yüzü gülen insanlar! O da nesi? Yabancılar. Muhtemelen Erasmus öğrencileri. Halimize gülüyoruz ve bir bakıyoruz misafirlerimiz geliyor uzaktan. Uzaktan ışıl ışıl gülümseyerek, heyecanla iki insan geliyor o zombilerin arasından. Nasıl da belli ediyorlar kendilerini... 


Dönelim misafir ettiğimiz abimize. O ve arkadaşı yaşları ilerlemiş olmasına rağmen bu bahsettiğim türde insanlardan değiller. Biri üniversitede öğretim üyesi bir kadın, diğeri emekli olup emeklilik sonrası kendini projelere vermiş bir adam. 80'de üniversiteden sınıf arkadaşları. Hala görüşüyor, beraber bir şeyler üretebiliyor olmaları bir yana, birinin sırt ağrıları, diğerinin mide sorunları varken yüksek ihtimalle gerçekleşmeyecek bir projenin peşinden şehirler arası koşturuyorlar. Ve asıl enteresan olan bunu söylenerek değil, keyifle yapıyorlar. Yaşları deneyimleri bizi ona katlamasına rağmen bizden akıl alıyorlar, dinliyorlar tek tek söylediklerimizi. "Çok geç kalmışsınız proje için", "hedef kitlenizi yanlış belirlemiş olabilirsiniz" "bu seneye yetişmeyebilir" diyoruz, gözleri 3 yaşındaki bir çocuğun merakı ve heyecanıyla dolu dolu dinleyip, "o zaman şöyle yaparız, böyle çalışırız onun üzerine" diyorlar. Zerre miktar düşmüyor enerjileri. Onları düşürmek için söylemediğimizi biliyorlar. Fikirler havada uçuşuyor, hasta çıktığımız evden onlarca yeni fikir ve dopdolu bir enerjiyle dönüyoruz. Hem onların projesi için neler yapabileceğimizi konuşuyoruz hem de kendimiz için aklımıza yeni projeler, fikirler geliyor. Eve girer girmez bazıları için ilk adımı atıp, bir kaç maili atmış bile oluyoruz. Ve evet, işte bu yüzden bazı insanlarla birlikte olmak, beraber çalışmak için can atarken; diğerlerinden olabildiğince kaçmaya çalışıyoruz. Çünkü bazı insanlar üretiyor, bazı insanlar gelişiyor, bazı insanlar geliştiriyor, bazı insanlar gülümsüyor, bazı insanlar tutkuyla bir şeylerin peşine koşuyor, neyin peşine koştuğunun önemi yok, bazı insanlar adım atıyorlar, emekliyorlar, koşuyorlar, düşüyorlar, kalkıyorlar, tökezliyorlar, devam ediyorlar, vazgeçiyorlar, yeni yollar arıyorlar, başka yollara sapıyorlar, ileri veya geri hareket ediyorlar. Çünkü bazı insanlar biliyor ki aslında hiçbir adım geriye değildir, o an için aksini gösterse bile sonucu hep ileridir.  Her adım sizi bir yere götürür. 


Hakan Günday'ın Piç adlı kitabında çok sevdiğim bir bölüm var. Yazıyı onunla kapamak sanırım en uygunu olacak. 

Sadece duruyorlardı. Belki de en korkunç şiddet buydu: durmak. İnsan kaçarken başkasının, dururken kendi kanında boğulur.


Gülümseyen ve ilerleyen insanlardan olmanız dileğiyle. 

Görüşmek üzere. 


illustration source 

Sort:  

ya yemek yapacak malzemeyi alacak malzemeyi alabilmenizi sağlayacak yeni alanlara doğru işinizi genişletirsiniz

"Sunduğum tüm önerilere bahane ile karşılık veren insanlardan bıktım" cümlesi olmuş gerçekten. Motivasyon yazısı kısmı için de ayrıca teşekkür ediyorum :)

Evet tam olarak o aslında "bahaneler". Bahanelerden yoruluyorum, doğru diyorsun. Yapmak istemiyorum desinler hiç sorun etmem, kendi bilecekleri iş sonuçta ama bahane olunca işin içinde tahammülüm kalmıyor.

Motivasyon ile ilgili sana özel ayrı bir yazı hazırlayacağım ama biraz kendi motivasyonumu nasıl sağlıyorum onu bir düşünmem, anlamam lazım :)

Tamam ben de o arada biraz şımarayım :)

"Yaratma Cesareti" diye bir kitaba başladım, epeydir elimdeydi ama bir türlü başlayamıyordum. Bir cümle vardı, Kierkegaard ve birkaç düşünürün cesaretle ilgili fikirlerinin harmanı bir cümle;

"Cesaret umutsuzluğun kaybolup gitmesi değil, bilakis umutsuzluğa rağmen ilerlemektir."

Kelimesi kelimesine yazamamış olabilirim. Ama okurken aklıma bu cümle geldi. Umutsuzluk bir motivasyon olmalı ama biz içinde kaybolmayı seçiyoruz. Ben de dahil.

Kesinlikle öyle. Umutsuzluğa rağmen ilerlemek... Çok doğru. Hepimiz zaman zaman kaybolmayı seçiyoruz ama kronik hale geldiyse sıkıntı bence. Kaybolmak kolay çünkü, uğraşman gerekmiyor, mücadele gerekmiyor, zorlanman gerekmiyor ve en önemlisi beklenmedik şeylerle, hayal kırıklıklarıyla karşılaşman/baş etmen gerekmiyor. En büyük savunma mekanizmamız o. Bazen iyidir ama kronikleşince kanserden beter.

Güvenli alan her zaman rahat oluyor malesef. Teşekkürler yazınız için, kendi yolunuzu anlatırken insanlara da yol gösteriyorsunuz.

This post has received a 0.31 % upvote from @drotto thanks to: @punky.

Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by punky from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.

If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.

As a friendly reminder, the upvote fee is $0.08 SBD ($0.081 for incognito). Current 300%+ upvote is now $0.24+ SBD.

That being said…

BOOOOOOOOOM!!!

The ground shakes as incredible power lights the sky. The thunder tests the quality of your post and deems it worthy, rewarding it with a 300% upvote, comment and resteem from @thundercurator.

Increase your chances of a 100% upvote and support the project by:

Investors who delegate SP to @thundercurator are entitled to 75% of @thundercurator income after curation. Get on-board early and grow with us!

Resteemed your article. This article was resteemed because you are part of the New Steemians project. You can learn more about it here: https://steemit.com/introduceyourself/@gaman/new-steemians-project-launch

Coin Marketplace

STEEM 0.18
TRX 0.16
JST 0.030
BTC 62561.21
ETH 2449.99
USDT 1.00
SBD 2.64